Risale-i Nur hususiyetle Kuran'ın bu zamana bakan ayetlerinin hakiki bir tefsiridir. Tefsir iki kısımdır;
Birisi: Malûm tefsirlerdir ki, Kuran'ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin mânalarını beyan, izah ve isbat ederler.
İkinci kısım tefsir ise: Kur'ânın imanî olan hakikatlarını kuvvetli hüccetlerle beyan, isbat ve izah etmektir. Bu kısmın çok ehemmiyeti var. Zâhir malûm tefsirler, bu kısmı bazan mücmel bir tarzda dercediyorlar; fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannîd feylesofları da susturan bir mânevî tefsirdir.
Risale-i Nur'da sözle ifade edilemeyecek manevi özellikler mevcuttur. Tüm bu vasıflar Kuran'ın feyzinden geçmiştir. Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur'un kendisine ait olmadığını; Kuran'ın malı olduğunu defalarca ifade etmiştir. Bunu bizzat görmek için Risale-i Nur'u birkaç ay samimi bir niyetle okumak yeterlidir. Böyle bir okuma dönemi sonunda insanın bakış açısında birçok değişiklikler olacaktır. Bu durum tüm Risale-i Nur okuyan insanların yaşadığı bir haldir.
Risale-i Nur, okuyan kişinin imanını inkışaf ettirir (geliştirir). İman ise dinin temelidir. Çağımızda imanların sarsılmaya çalışıldığı düşünülecek olursa, temeli sarsılan bir binanın odalarını tezyin ve tertib etmekten çok temelinin sağlamlaştırılmasının önemi daha iyi anlaşılır. Dinimizde sahih olan iman iki şubedir;
Birincisi: Taklidi imandır. Atadan babadan gördüğü şekliyle imanı devam ettirmektir. Bu şekildeki bir iman zayıftır ve her an şübheye düşme tehlikesi vardır.
İkincisi: Tahkiki imandır. Bizzat kendisi imanın rükunlarını araştırarak deliller neticesi olarak elde ettiği imandır. Böyle bir iman kuvvetlidir. Bu imanında üç mertebesi vardır;
Birincisi; İlmel yakîndir. (kuvvetli delillerle ilmen, yakînen inanmaktır.)
İkincisi;Aynel yakîndir. Görerek inanmaktır
Üçüncüsü;Hakkal yakîn bizzat yaşayarak (tadarak) inanmaktır.
Bunu bir misalle anlatacak olursak uzakta yanan bir ateşi bize ilmen anlattıklarında delillerle edindiğimiz yakîni inanca ilmel yakîn, dumanı ve ateşi görerek elde ettiğimiz yakîne aynel yakîn, o ateşin yanına gidip elimizi yaktığı zaman elde ettiğimiz yakîne de hakkal yakîn diyoruz.
Bu açıdan bakıldığında Risale-i Nur'un işlevi şudur:
İmanı olmayana iman kazandırmak;
İmanı olana imanını kuvvetlendirmek (tahkiki iman haline getirmek);
İmanı kuvvetli olanın ise yakînini artırmak.
Yakînî kuvvetli olanı da marifetullah kademelerinde ilerletmektir.
Bu herbiri tüm insanlar ve müslümanlar için çok önemlidir. Çünkü dinde herşey imanın kuvvetiyle ilişkilidir. Bir insanın İslamî yaşantısı yoksa bunun altında yatan sebep; imanın zayıflığı ve yakînin olmamasıdır. Yoksa görür gibi iman eden bir insanın İslamı yaşamaması düşünülemez. Öyleyse İslamı yaşamak adına en önce yapılacak iş; kişinin imani konuda kendisini yetiştirmesi ve imanını inkışaf ettirmesidir.
alıntı..
Birisi: Malûm tefsirlerdir ki, Kuran'ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin mânalarını beyan, izah ve isbat ederler.
İkinci kısım tefsir ise: Kur'ânın imanî olan hakikatlarını kuvvetli hüccetlerle beyan, isbat ve izah etmektir. Bu kısmın çok ehemmiyeti var. Zâhir malûm tefsirler, bu kısmı bazan mücmel bir tarzda dercediyorlar; fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannîd feylesofları da susturan bir mânevî tefsirdir.
Risale-i Nur'da sözle ifade edilemeyecek manevi özellikler mevcuttur. Tüm bu vasıflar Kuran'ın feyzinden geçmiştir. Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur'un kendisine ait olmadığını; Kuran'ın malı olduğunu defalarca ifade etmiştir. Bunu bizzat görmek için Risale-i Nur'u birkaç ay samimi bir niyetle okumak yeterlidir. Böyle bir okuma dönemi sonunda insanın bakış açısında birçok değişiklikler olacaktır. Bu durum tüm Risale-i Nur okuyan insanların yaşadığı bir haldir.
Risale-i Nur, okuyan kişinin imanını inkışaf ettirir (geliştirir). İman ise dinin temelidir. Çağımızda imanların sarsılmaya çalışıldığı düşünülecek olursa, temeli sarsılan bir binanın odalarını tezyin ve tertib etmekten çok temelinin sağlamlaştırılmasının önemi daha iyi anlaşılır. Dinimizde sahih olan iman iki şubedir;
Birincisi: Taklidi imandır. Atadan babadan gördüğü şekliyle imanı devam ettirmektir. Bu şekildeki bir iman zayıftır ve her an şübheye düşme tehlikesi vardır.
İkincisi: Tahkiki imandır. Bizzat kendisi imanın rükunlarını araştırarak deliller neticesi olarak elde ettiği imandır. Böyle bir iman kuvvetlidir. Bu imanında üç mertebesi vardır;
Birincisi; İlmel yakîndir. (kuvvetli delillerle ilmen, yakînen inanmaktır.)
İkincisi;Aynel yakîndir. Görerek inanmaktır
Üçüncüsü;Hakkal yakîn bizzat yaşayarak (tadarak) inanmaktır.
Bunu bir misalle anlatacak olursak uzakta yanan bir ateşi bize ilmen anlattıklarında delillerle edindiğimiz yakîni inanca ilmel yakîn, dumanı ve ateşi görerek elde ettiğimiz yakîne aynel yakîn, o ateşin yanına gidip elimizi yaktığı zaman elde ettiğimiz yakîne de hakkal yakîn diyoruz.
Bu açıdan bakıldığında Risale-i Nur'un işlevi şudur:
İmanı olmayana iman kazandırmak;
İmanı olana imanını kuvvetlendirmek (tahkiki iman haline getirmek);
İmanı kuvvetli olanın ise yakînini artırmak.
Yakînî kuvvetli olanı da marifetullah kademelerinde ilerletmektir.
Bu herbiri tüm insanlar ve müslümanlar için çok önemlidir. Çünkü dinde herşey imanın kuvvetiyle ilişkilidir. Bir insanın İslamî yaşantısı yoksa bunun altında yatan sebep; imanın zayıflığı ve yakînin olmamasıdır. Yoksa görür gibi iman eden bir insanın İslamı yaşamaması düşünülemez. Öyleyse İslamı yaşamak adına en önce yapılacak iş; kişinin imani konuda kendisini yetiştirmesi ve imanını inkışaf ettirmesidir.
alıntı..