Risale-i Nur ve Bediüzzaman hakkında

*Ramazan*

Member
Onbeşinci Şua'dan

[Risale-i Nur nedir ve hakikatlar müvacehesinde Risale-i Nur ve Tercümanı ne mahiyettedirler diye bir takriznamedir]

Her asır başında hadîsçe geleceği tebşir edilen dinin yüksek hâdimleri; emr-i dinde mübtedi' değil, müttebi'dirler. Yani, kendilerinden ve yeniden bir şey ihdas etmezler, yeni ahkâm getirmezler. Esasat ve ahkâm-ı diniyeye ve sünen-i Muhammediyeye (A.S.M.) harfiyen ittiba' yoluyla dini takvim ve tahkim ve dinin hakikat ve asliyetini izhar ve ona karıştırılmak istenilen ebâtılı ref' u ibtal ve dine vaki' tecavüzleri redd ü imha ve evamir-i Rabbaniyeyi ikame ve ahkâm-ı İlahiyenin şerafet ve ulviyetini izhar u ilân ederler. Ancak tavr-ı esasîyi bozmadan ve ruh-u aslîyi rencide etmeden yeni izah tarzlarıyla, zamanın fehmine uygun yeni ikna' usûlleriyle ve yeni tevcihat ve tafsilât ile îfa-i vazife ederler.
Risale-i Nur: Nur Risalesi. Bediüzzaman Said Nursinin (ra) Kur'anın imanla ilgili ayetlerini kaynak alarak imanın bütün şartlarını açıklayıp delillerle ispat ettiği çok değerli eserlerinin hepsine birden verilen isim.
Müvacehesinde: Karşısında, önünde. *Huzurunda.
Takrizname: Takriz yazısı, övücü mektub, beğenildiğini bildiren övücü yazı.
Tebşir: Müjdelemek.
Hâdim: Hizmetçi, hizmet eden.
Emr-i din: Din işi, din meselesi.
Mübtedi': Bidat uyduran, yeni şeyler uyduran, dine aykırı uydurmalar çıkaran.
Müttebi': İttiba eden, tabi olan, uyan, bağlı olan.
İhdas: Ortaya koymak, meydana koymak.
Ahkâm: Hükümler, kanunlar, emir ve yasaklar.
Esasat: Esaslar, temeller, kökler.
Ahkâm-ı diniye: Dindeki hükümler, dinin kanunları.
Sünen-i Muhammediye: Hz. Muhammedin (asm) sünnetleri.
İttiba': Tabi' olma. Arkasından gitme. itaat etme.
Tahkim: Kuvvetlendirme, sağlamlaştırma.
İzhar: Açığa vurma, gösterme, ortaya koyma.
Ebâtıl: Uydurma ve asılsız düşünce ve anlayışlar, gerçek dışı ve boş uydurmalar.
Redd ü imha: Reddetip imha etmek.
Evamir-i Rabbaniye: Herşeyin sahibi ve terbiyecisi olan Allah'a (cc) ait emirler.
İkame: Koyma, yerleştirme, oturtma.
Ahkâm-ı İlahiye: Allah'ın (cc) hükümleri, Allah'ın kanunları.
Şerafet: Şereflilik, yücelik ve üstünlük.
Tavr-ı esasî: Esasa ait tavır, asıl ve temelle ilgili durum ve vaziyet.
Ruh-u aslî: Asla ait ruh, temel öz.
Fehmine: Anlayışına.
Tevcihat: Tevcihler, tefsirler, açıklamalar. Döndürmeler, yöneltmeler.
Tafsilât: Açıklamalar, geniş bilgiler, ayrıntılı bilgiler.
Îfa-i vazife: Vazifeyi ifa etme, görevi yerine getirme.

Bu memurîn-i Rabbaniye, fiiliyatlarıyla ve amelleriyle de memuriyetlerinin musaddıkı olurlar. Salabet-i imaniyelerinin ve ihlaslarının âyinedarlığını bizzât îfa ederler. Mertebe-i imanlarını fiilen izhar ederler. Ve ahlâk-ı Muhammediyenin (A.S.M.) tam âmili ve mişvar-ı Ahmediyenin (A.S.M.) ve hilye-i Nebeviyenin (A.S.M.) hakikî lâbisi olduklarını gösterirler. Hülâsa: Amel ve ahlâk bakımından ve sünnet-i Nebeviyeye (A.S.M.) ittiba ve temessük cihetinden ümmet-i Muhammed'e (A.S.M.) tam bir hüsn-ü misal olurlar ve nümune-i iktida teşkil ederler.
Memurîn-i Rabbaniye: Rabbanî (Rabbe ait) memurlar, herşeyin sahibi ve terbiyecisi olan Allah'ın(cc) emri altında olan görevliler.
Musaddık: Tasdik eden, doğrulayan, doğruluğunu kabul eden.
Salabet-i imaniye: İmandaki sağlamlılık ve dayanıklılık.
Mertebe-i iman: İman mertebesi, iman derecesi.
Fiilen: İş ve hareketle.
Ahlâk-ı Muhammediye: Hz.Muhammed'in (asm) ahlakı.
Âmil: Yapan, işleyen, sebep.
Mişvar-ı Ahmediye: Hz. Muhammedin (asm) tarzı.
Hilye-i Nebeviye: Peygamberimizin (asm) güzel ahlakları ve çok değerli özellikleri.
Lâbis: Giyinmiş, giyen.
Hülâsa: Özet.
Sünnet-i Nebeviye: Peygamberimizin(asm) sünneti (sözleri, hareketleri ve davranışları).
Temessük: Tutunma, sarılma, benimseme.
Ümmet-i Muhammed: Hz.Muhammedin(asm) ümmeti, müslüman millet.
Hüsn-ü misal: İyi ve güzel örnek.
Nümune-i iktida: İktida nümunesi, uyulacak örnek.

Bunların Kitabullah'ın tefsiri ve ahkâm-ı diniyenin izahı ve zamanın fehmine ve mertebe-i ilmine göre tarz-ı tevcihi sadedinde yazdıkları eserler, kendi tilka-yı nefislerinin ve kariha-i ulviyelerinin mahsulü değildir, kendi zekâ ve irfanlarının neticesi değildir. Bunlar, doğrudan doğruya menba-i vahy olan Zât-ı Pâk-i Risalet'in (A.S.M.) manevî ilham ve telkinatıdır. Celcelutiye ve Mesnevî-i Şerif ve Fütuh-ul Gayb ve emsali âsâr hep bu nevidendir. Bu âsâr-ı kudsiyeye o zevat-ı âlîşan ancak tercüman hükmündedirler. Bu zevat-ı mukaddesenin, o âsâr-ı bergüzidenin tanziminde ve tarz-ı beyanında bir hisseleri vardır; yani bu zevat-ı kudsiye, o mananın mazharı, mir'atı ve ma'kesi hükmündedirler.
Kitabullah: Allah'ın (cc) kitabı(Kur'an).
Ahkâm-ı diniye: Dindeki hükümler, dinin kanunları.
Mertebe-i ilm: İlim mertebesi, bilgi derecesi.
Tarz-ı tevcih: Tevcih tarzı, yönlendirme şekli. Yöneltme biçimi. Tefsir etme (açıklama) şekli.
Tilka-yı nefis: Nefis tarafı, nefis ciheti.
Kariha-i ulviye: Yüksek düşünce yeteneği.
İrfan: Bilmek, anlayış, tecrübe ve zekadan ileri gelen düşünce ve anlayış olgunluğu. İman ve Kur'anın yüksek gerçeklerinin inceliklerini bilmek.
Menba-i vahy: Allah'tan (cc) gelen bilgiler ve emirlerin kaynağı.
Zât-ı Pâk-i Risalet'in: Risaletin pak olan zatının (Hz.Muhammedin (asm))
Telkinat: Telkinler, aşılamalar, fikir aşılamaları.
Celcelutiye: Hz.Ali'nin (ra) Peygamberimizden (asm) ders alarak yazdığı Süryanice kaside.
Mesnevî-i Şerif: Mevlana Celaleddin-i Ruminin aslı farsça olan meşhur kitabının ismi.
Fütuh-ul Gayb: Abdülkadir-i Geylani'nin (ra) bir kitabının adı.
Âsâr-ı kudsiye: Kutsal eserler.
Zevat-ı âlîşan: Yüksek şan sahibi kişiler.
Zevat-ı mukaddese: Mukaddes zatlar, kutsal ve mübarek kişiler.
Âsâr-ı bergüzide: Seçkin eserler.
Tarz-ı beyan: Beyan tarzı, anlatma şekli, açıklama biçimi.
Mir'at: Ayna.
Ma'kes: Akis yeri, yansıma yeri.


Risale-i Nur ve Tercümanına Gelince:
Bu eser-i âlîşanda şimdiye kadar emsaline rastlanmamış bir feyz-i ulvî ve bir kemal-i nâmütenahî mevcud olduğundan ve hiçbir eserin nail olmadığı bir şekilde meş'ale-i İlahiye ve şems-i hidayet ve neyyir-i saadet olan Hazret-i Kur'anın füyuzatına vâris olduğu meşhud olduğundan; onun esası nur-u mahz-ı Kur'an olduğu ve evliyaullahın âsârından ziyade feyz-i envâr-ı Muhammedîyi (A.S.M.) hâmil bulunduğu ve Zât-ı Pâk-i Risalet'in ondaki hisse ve alâkası ve tasarruf-u kudsîsi evliyaullahın âsârından ziyade olduğu ve onun mazharı ve tercümanı olan manevî zâtın mazhariyeti ve kemalâtı ise o nisbette âlî ve emsalsiz olduğu güneş gibi aşikâr bir hakikattır.
Eser-i âlîşan: Şanı yüce eser.
Feyz-i ulvî: Ulvî feyz, yüce bereket ve bolluk.
Kemal-i nâmütenahî: Nihayetsiz kemal, sonsuz üstünlükler ve olgunluklar.
Meş'ale-i İlahiye: Allah'ın (cc) meşalesi (Kur'an).
Şems-i hidayet: Hidayet güneşi, doğru yolu güneş gibi aydınlatıp gösteren.
Neyyir-i saadet: Saadet güneşi, mutluluk güneşi.
Füyuzat: Feyizler, manevî tecelliler.
Meşhud: Görünen, görülen.
Nur-u mahz-ı Kur'an: Kur'anın katışıksız, halis nuru.
Evliyaullah: Allah'ın (cc) sevgili kulları, Allah(cc) dostu ermiş kimseler.
Âsâr: Eserler, işaretler.
Feyz-i envâr-ı Muhammedî: Hz.Muhammed'in (asm) nurlarının (manevî ışıklarının) bolluk ve bereketi.
Hâmil: Yüklenmiş, üstlenmiş, taşıyan.
Tasarruf-u kudsî: Kutsal ve kusursuz şekilde yapılıp yürütülen işler.
Mazhariyet: Mazhar olma, nail olma, şereflenme.
Kemalât: Kemaller, mükemmellikler, olgunluklar, üstünlükler.
Aşikâr: Açık, belli, meydanda.

Evet o zât daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan zevahiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde ulûm-u evvelîn ve âhirîne ve ledünniyat ve hakaik-i eşyaya ve esrar-ı kâinata ve hikmet-i İlahiyeye vâris kılınmıştır ki, şimdiye kadar böyle mazhariyet-i ulyaya kimse nail olmamıştır. Bu hârika-i ilmiyenin eşi aslâ mesbuk değildir. Hiç şübhe edilemez ki; Tercüman-ı Nur, bu haliyle baştan başa iffet-i mücesseme ve şecaat-ı hârika ve istiğna-yı mutlak teşkil eden hârikulâde metanet-i ahlâkiyesi ile bizzât bir mu'cize-i fıtrattır ve tecessüm etmiş bir inayettir ve bir mevhibe-i mutlakadır.
Hal-i sabavet: Sabavet hali, küçüklük durumu, çocukluk durumu.
Zevahir: Görünüş, dış görünüş.
Ulûm-u evvelîn ve âhirîn: Önceki zamanların ve sonraki zamanların ilimleri.
Ledünniyat: Çok üstün ve değerli olan gizli ilimler.
Hakaik-i eşya: Eşyanın hakikatları, varlıkların temel gerçekleri.
Esrar-ı kâinat: Kainatın sırları, kainatın ve varlıkların gizli ve derin gerçekleri.
Hikmet-i İlahiye: Allah'ın (cc) gözettiği gaye ve fayda.
Mesbuk: Geçmiş. *Arkada bırakılmış.
Tercüman-ı Nur: Nurun tercümanı, Risale-i Nurun açıklayıcısı ve aktarıcısı.
İffet-i mücesseme: Cisimlenerek görünür hale gelmiş namus.
Şecaat-ı hârika: Harika cesaret ve kahramanlık.
Metanet-i ahlâkiye: Ahlak bakımından sağlamlık ve kararlılık.
Mu'cize-i fıtrat: Yaratılış mucizesi.
İnayet: İyilik, yardım, lütuf.
Mevhibe-i mutlak: Tam ihsan ve hediye, tam bağış.

O zât-ı zîhavarık daha hadd-i büluğa ermeden bir allâme-i bîadîl halinde bütün cihan-ı ilme meydan okumuş, münazara ettiği erbab-ı ulûmu ilzam ve iskât etmiş, her nerede olursa olsun vaki' olan bütün suallere mutlak bir isabetle ve aslâ tereddüd etmeden cevab vermiş, ondört yaşından itibaren üstadlık pâyesini taşımış ve mütemadiyen etrafına feyz-i ilim ve nur-u hikmet saçmış, izahlarındaki incelik ve derinlik ve beyanlarındaki ulviyet ve metanet ve tevcihlerindeki derin feraset ve basiret ve nur-u hikmet, erbab-ı irfanı şaşırtmış ve hakkıyla "Bedîüzzaman" ünvan-ı celilini bahşettirmiştir. Mezaya-yı âliye ve fezail-i ilmiyesiyle de din-i Muhammedî'nin (A.S.M.) neşrinde ve isbatında bir kemal-i tam halinde rû-nüma olmuş olan böyle bir zât elbette Seyyid-ül Enbiya Hazretlerinin (A.S.M.) en yüksek iltifatına mazhar ve en âlî himaye ve himmetine naildir. Ve şübhesiz o Nebiyy-i Akdes'in (A.S.M.) emr u fermanıyla yürüyen ve tasarrufuyla hareket eden ve onun envâr ve hakaikına vâris ve ma'kes olan bir zât-ı kerim-üs sıfâttır.
Zât-ı zîhavarık: Harikalar sahibi zat.
Hadd-i büluğ: Ergenlik sınırı.
Allâme-i bîadîl: Eşi ve benzeri olmayan çok büyük âlim.
Cihan-ı ilm: İlim dünyası.
Erbab-ı ulûm: İlim sahipleri.
İlzam: Susturmak, söz ve fikirde galip gelme.
Pâye: Rütbe, derece.
Mütemadiyen: Devamlı olarak, sürekli olarak.
Feyz-i ilim: İlim feyzi, bol ve bereketli ilim.
Metanet: Sağlamlık, kararlılık.
Tevcih: Döndürme, yöneltme, çevirme. *Tefsir etme, açıklama.
Feraset: Üstün anlayış, güçlü hızlı seziş.
Nur-u hikmet: Hikmet nuru.
Erbab-ı irfan: İrfan sahipleri, anlayışlı ve bilgili insanlar.
Bedîüzzaman: Zamanında kendisinin benzeri bulunmayan ve hayret verici eşsizlikte olan.
Ünvan-ı celil: Büyük ünvan.
Mezaya-yı âliye: Yüce ve şerefli meziyetler, değerli ve üstün özellikler.
Fezail-i ilmiye: İlmî faziletler, ilim bakımından üstünlükler.
Din-i Muhammedî: Hz.Muhammed'in (asm) dini, islâm dini.
Kemal-i tam: Tam mükemmellik, tam olgunluk.
Rû-nüma: Yüz gösteren, meydana çıkan.
Seyyid-ül Enbiya: Peygamberlerin efendisi.
Nebiyy-i Akdes: En kutsal ve mübarek peygamber.
Emr u ferman: Emir buyurma.
Envâr: Nurlar, aydınlıklar, ışıklar.
Zât-ı kerim-üs sıfât: Kerim sıfatlı zat, üstün değerli ve iyiliksever nitelikler (vasıflar) sahibi olan zat (Hz.Muhammed (asm))

Envâr-ı Muhammediyeyi (A.S.M.) ve maarif-i Ahmediyeyi (A.S.M.) ve füyuzat-ı şem'-i İlahîyi en müşa'şa' bir şekilde parlatması ve Kur'anî ve hadîsî olan işarat-ı riyaziyenin kendisinde müntehî olması ve hitabat-ı Nebeviyeyi (A.S.M.) ifade eden âyât-ı celilenin riyazî beyanlarının kendi üzerinde toplanması delaletleriyle, o zât hizmet-i imaniye noktasında risaletin bir mir'at-ı mücellası ve şecere-i risaletin bir son meyve-i münevveri ve lisan-ı risaletin irsiyet noktasında son dehan-ı hakikatı ve şem'-i İlahînin hizmet-i imaniye cihetinde bir son hâmil-i zîsaadeti olduğuna şübhe yoktur.
Envâr-ı Muhammediye: Hz. Muhammedin (asm) getirdiği nurlar.
Maarif-i Ahmediye: Peygamberimiz Hz.Muhammedin (asm) getirdiği bilgiler.
Füyuzat-ı şem'-i İlahî: Kur'an ve iman hakikatlarının nurları ve manevî ışıkları.
Müşa'şa: Parlayan, parıldayan.
İşarat-ı riyaziye: Hesapla ilgili işaretler.
Müntehî: Sona eren, son bulan, biten.
Hitabat-ı Nebeviye: Peygamberimizin (asm) konuşmaları ve sözleri.
Âyât-ı celile: Çok yüce ve üstün âyetler.
Riyazî: Matematikle ilgili.
Risalet: Peygamberlik.
Mir'at-ı mücella: Parlak ve cilalı ayna.
Şecere-i risalet: Risalet şeceresi, peygamberlik ağacı.
Meyve-i münevver: Nurlu meyve, nurlanmış parlak netice.
Dehan-ı hakikat: Gerçekleri söyleyen ağız.
Şem'-i İlahî: İlahî ışık.
Hizmet-i imaniye: İmana ait hizmet, imanla alâkalı hizmet.


Üçüncü Medrese-i Yusufiye'nin Elhüccetüzzehra ve Zühretünnur olan tek dersini dinleyen Nur Şakirdleri namına

Ahmed Feyzi, Ahmed Nazif, Salahaddin, Zübeyr, Ceylan, Sungur, Tabancalı


Benim hissemi haddimden yüz derece ziyade vermeleriyle beraber, bu imza sahiblerinin hatırlarını kırmağa cesaret edemedim. Sükût ederek o medhi Risale-i Nur şakirdlerinin şahs-ı manevîsi namına kabul ettim.

Said Nursî


 
Üst