Risale-i Nur'a bu kadar kıymet ve ehemmiyet vermenin hikmeti nedir?

Ahmet.1

Well-known member
Bütün kıymetdar kitablar içinde Risale-i Nur, Kur'anın işaretine ve iltifatına ve Hazret-i İmam-ı Ali'nin (R.A.) takdir ve tahsinine ve Gavs-ı A'zam'ın teveccüh ve tebşirine vech-i ihtisası nedir? O iki zâtın kerametle Risale-i Nur'a bu kadar kıymet ve ehemmiyet vermenin hikmeti nedir?
Kıymetdar: Kıymetli, değerli.
Risale-i Nur: Nur risalesi. Bediüzzaman Said Nursi'nin(ra) Kur'anın imanla ilgili ayetlerini kaynak alarak imanın bütün şartlarını açıklayıp delillerle ispat ettiği çok değerli eserlerinin hepsine birden verilen isim.
Kur'an: Allah(cc) tarafından Hz. Muhammed'e(asm) Cebrail(as) vasıtasıyl gönderilen son ve değişmez mukaddes kitab.
İltifat: İlgi gösterme, yakınlık gösterme.
Takdir: Kıymet verme, değer verme.
Teveccüh: Alaka, ilgi gösterme. *Yönelme.
Tebşir: Müjdelemek.
Vech-i ihtisas: Hususilik kazanma yönü, özelleşme sebebi.
Ehemmiyet verme: Önem verme.
Hikmet: Gözetilen fayda ve gaye.

Elcevab:
Malûmdur ki, bazı vakit olur bir dakika; bir saat ve belki bir gün, belki seneler kadar.. ve bir saat; bir sene, belki bir ömür kadar netice verir ve ehemmiyetli olur. Meselâ: Bir dakikada şehid olan bir adam, bir velayet kazanır; ve soğuğun şiddetinden incimad etmek zamanında ve düşmanın dehşet-i hücumunda bir saat nöbet, bir sene ibadet hükmüne geçebilir. İşte aynen öyle de: Risale-i Nur'a verilen ehemmiyet dahi, zamanın ehemmiyetinden, hem bu asrın şeriat-ı Muhammediyeye (A.S.M.) ve şeair-i Ahmediyeye (A.S.M.) ettiği tahribatın dehşetinden, hem bu âhirzamanın fitnesinden eski zamandan beri bütün ümmet istiaze etmesi cihetinden, hem o fitnelerin savletinden mü'minlerin imanlarını kurtarması noktasından Risale-i Nur öyle bir ehemmiyet kesbetmiş ki; Kur'an ona kuvvetli işaretle iltifat etmiş ve Hazret-i İmam-ı Ali (R.A.) üç kerametle ona beşaret vermiş ve Gavs-ı A'zam (R.A.) kerametkârane ondan haber verip tercümanını teşci' etmiş. Evet bu asrın dehşetine karşı, taklidî olan itikadın istinad kal'aları sarsılmış ve uzaklaşmış ve perdelenmiş olduğundan; her mü'min, tek başıyla dalaletin cemaatle hücumuna mukavemet ettirecek gayet kuvvetli bir iman-ı tahkikî lâzımdır ki dayanabilsin. Risale-i Nur bu vazifeyi; en dehşetli bir zamanda ve en lüzumlu ve nazik bir vakitte, herkesin anlayacağı bir tarzda, hakaik-i Kur'aniye ve imaniyenin en derin ve en gizlilerini gayet kuvvetli bürhanlar ile isbat ederek, o iman-ı tahkikîyi taşıyan hâlis ve sadık şakirdleri dahi, bulundukları kasaba, karye ve şehirlerde -hizmet-i imaniye itibariyle- âdeta birer gizli kutub gibi, mü'minlerin manevî birer nokta-i istinadı olarak, bilinmedikleri ve görünmedikleri ve görüşülmedikleri halde, kuvve-i maneviye-i itikadları cesur birer zabit gibi, kuvve-i maneviyeyi ehl-i imanın kalblerine verip, mü'minlere manen mukavemet ve cesaret veriyorlar.

Ehemmiyetli: Önemli.
Şehid: Şehit, Allah(cc) yolunda ölen, din yolunda canını veren.
Velayet: Velilik, ermişlik.
İncimad: Donma, buzlanma.
Dehşet-i hücum: Hücum etme korkusu, saldırı korkusu.
Ehemmiyet: Önem.
Asrın: Yüz yılın.
Şeriat-ı Muhammediye: Hz.Muhammed'in(asm) bildirdiği Allah'ın(cc) emir ve yasaklarından oluşan kanun düzeni.
Şeair-i Ahmediye: Hz. Muhammedin(asm) gösterdiği şeaîr(islâm dini adetleri ve işaretleri).
Tahribat: Yıkımlar, bozmalar.
Âhirzaman: Dünyanın son zamanı, kıyamete yakın son devre.
Fitne: Saptırıcı, zarara düşürücü hadise.
Ümmet: Millet, toplum, topluluk.
İstiaze: Allah'a(cc) sığınmak.
Cihet: Yön, taraf.
Savlet: Saldırma, ani ve şiddetli atılma.
Mü'min: İman eden, imanlı.
İman: İnanmak.
Beşaret: Müjde, sevindirici haber, hayırlı haber.
Kerametkârane: Kerametli bir şekilde.
Teşci': Cesaretlendirme, cesaret verme.
Taklidî: Taklide dayalı, delil ve belge istemeden kabul edilen.
İtikad: İnanmak.
İstinad: Dayanma.
Kal'a: Kale.
Dalalet: Sapıtma, doğru yoldan ayrılma, iman ve islâm yolundan sapmak.
Cemaat: Topluluk.
Mukavemet: Karşı koyma, dayanma, direnme, karşı gelme.
İman-ı tahkikî: Araştırmaya, delil ve ispata dayanan ve yaşanan sağlam iman. Allah'ın(cc) varlığı ve birliği ile ilgili her bir şeydeki delillerden faydalanarak kazanılan sarsılmaz kuvvetli iman.
Hakaik-i Kur'aniye: Kurana ait hakikatlar.
Hakikatlar: Doğrular, gerçekler.
Bürhan: Kesin delil, ispat vasıtası.
Sadık: Sadakatlı, doğru, tam bağlı, dürüst.
Şakird: Talebe, öğrenci.
Karye: Köy.
Hizmet-i imaniye: İmana ait hizmet, imanla alâkalı hizmet.
Âdeta: Sanki.
Kutub: Büyük evliya.
Nokta-i istinad: Dayanma noktası, dayanılacak yer.
Kuvve-i maneviye-i itikad: İnançtaki manevi güç.
Kuvve-i maneviye: Manevî kuvvet(güç).
Ehl-i iman: İman edenler, inananlar.
Manen: Manaca, mana bakımından, manevî olarak.

Sikke-i Tasdik-i Gaybi
 
Üst