Risâle-i Nur'a göre Kur'ân'da zaman, tarih ve insan...

memluk

Hatim Sorumlusu
Risâle-i Nur'a göre Kur'ân'da zaman, tarih ve insan

"Evet, bakınız, zaman hatt-ı müstakim üzerine hareket etmiyor ki, mebde ve müntehâsı birbirinden uzaklaşsın. Belki küre-i arzın hareketi gibi bir daire içinde dönüyor. Bazan terakki içinde yaz ve bahar mevsimi gösterir. Bazan tedennî içinde kış ve fırtına mevsimini gösterir. Her kıştan sonra bir bahar, her geceden sonra bir sabah olduğu gibi, nev-i beşerin dahi bir sabahı, bir baharı olacak inşaallah. Hakikat-i İslâmiyenin güneşiyle, sulh-u umumî dairesinde hakikî medeniyeti görmeyi rahmet-i İlâhiyeden bekleyebilirsiniz."

Kur'ân, geçmişte olan olaylarla bağlantılı olarak iki ana noktayı hedeflemiştir: 1) Hak ve hakikati bildirme ve 2) Bir teşvikte bulunma (mev'iza).

Geçmişten alınacak ahlâkî dersler özellikle çok önemlidir. Buradan hareketle, anlatılan olaylardaki aktörler, yerler ve olayların meydana geliş anıyla ilgili ayrıntılı bilgiye Kur'ân'da yer verilmemiştir. Örneğin, Ashab-ı Kehf'e dair bahislerin geçtiği İbrahim Sûresi'nde ayrıntılı bilgi verilmemiştir. Bir başka örnek, Yasin Sûresi 20. âyettir. Kur'ân şöyle anlatır: "Derken şehrin öbür ucundan koşarak geldi. Ey kavmim, dedi. Bu elçilere uyun."31

Kur'ânî perspektife göre geçmiş zaman önemlidir. Çünkü orada gerçekleşen her şey, Allah'ın bir âyetidir.32 Geçmiş zaman sadece tarihçileri ilgilendirmez. Herkes, "Dünya üzerinde seyahat etmeye, onların sonlarını (akıbetlerini) düşünüp ibret almaya, geçmiş milletleri tanımaya ve "O'nun zatından başka her şey yok olacaktır" (Kasas Sûresi, 88) âyetinin hakikatini anlamaya" davet edilmiştir. Kur'ânı mesajı değerlendirirken, Said Nursî şunları söyler:

"Evet, her gün, her zaman, herkes için bir âlem gider, taze bir âlemin kapısı kendine açılmasından, geçici her bir âlemini nurlandırmak için ihtiyaç ve iştiyakla Lâ ilâhe illâllah cümlesini bin defa tekrar ile o değişen perdelerin her birisine Lâ ilâhe illâllah'ı lâmba yaptığı gibi, öyle de, o kesretli, geçici perdeleri ve o tazelenen seyyar kâinatları karanlıklandırmamak ve âyine-i hayatında in'ikâs eden sûretlerini çirkinleştirmemek ve lehinde şahit olabilen o misafir vaziyetleri aleyhine çevirmemek için, o cinâyetlerin cezalarını ve Padişah-ı Ezelînin şiddetli ve inatlarını kıran tehditlerini, Kur'ân'ı okumakla takdir etmek ve nefsinin tuğyanından kurtulmaya çalışmak hikmetiyle, Kur'ân gâyet mânidar tekrar eder."33

Mazinin sürekli değişen yönünü ön plana çıkaran Kur'ânî tarih görüşü, Said Nursî'nin belâgatlı ve geniş hayal gücünü yansıtan ifadeleriyle yukarıdaki pasajda ayrıntılı olarak dile getirilmiştir.

Bu tarih görüşü, Kur'ân'ın tarihi açıklamalar yaparken kullandığı dilde de kendini gösterir. Çok sıklıkla kullanılan terimlerden bazıları şunlardır: Nebe', Neml Sûresi, 3. âyet; Nebe Sûresi, 2-3. âyet; Hadis (bir şey hakkında konuşma). Zilzal Sûresi, 4. âyet; Zikir (hatırlatma, tekrarlayarak anma), Ahkaf Sûresi, 21. âyet; Kassa (anlatım, sunum), Yusuf Sûresi, 3. âyet, Nahl Sûresi, 118. âyet, Mü'min Sûresi, 78. âyet, Nisa Sûresi, 164. âyet, Hûd Sûresi, 120. âyet, Kehf Sûresi, 13 ve Tâha Sûresi, 99. âyet; İbra (ibret, ders) Yusuf Sûresi 111. âyet.

Kur'ân, anlatımlarında geçmişteki olaylar için tarih kelimesini hiç kullanmamıştır. Bu kelime, hem tarih hem de tarihî işler (historiografi) anlamını taşır. Bu kelime ayrıca hicri birinci yüzyılın ilk bölümlerinde Müslümanların lügatlerine girmiştir. Tarih kelimesinin etimolojisinin "Ayın hareketlerine göre meydana gelen her bir ayın göstergesi"34 şeklinde tanımlanan orijinal mânânın izlerini taşıdığı söylenebilir. Bundan dolayıdır ki tarih, zamanın insanî ölçülerle belirlenmesiyle bağlantılıdır.

Sonuç olarak tarih hakkındaki Kur'ânî ifadeler üzerinde yaptığımız analizler bizleri tarihin taşıdığı anlamları keşfetme noktasına getirmiştir. Buradan hareketle tarihin mânâsına, tarihten kastedilen maksat, onun taşıdığı değer ve önem açılarından bakılmalıdır.

Tarihin amacı, "tarihi sürecin sonunda veya bu sonun ardında belirlenmiş veya tesbit edilmiş bazı neticeleri keşfedebilme"35 olarak ifade edilebilir. Bu tanım, tarihin sadece geçmişteki ve şimdiki zamandaki olayları değil, gelecekteki olayları da aynı şekilde kapsamı içine aldığını gösterir. Tarihin bu amacından hareketle sadece bir tek varlığın, tarihin dışında ve ötesinde olduğunu buluruz. Bu varlık Allah 'tır. İnsanlığın varlığı ise tarihin mânâsından ayrı olduğunda bir değer ifade etmez.

Kur'ân'a göre, göklerin ve yerin, hayatın ve ölümün yaratılış sebebi, insanların imtihan edilmesidir (belâ, fitne). (Hûd Sûresi, 7; Mülk Sûresi, 2)

Fertler tıpkı milletler gibi farklı şekillerde imtihana tabi tutulmaktadır. Zenginlik, güç, acı ve ıztırap, çeşitli olaylar, nesneler ve imkânlar gibi unsurlar bu imtihanın araçlarındandır.36 Said Nursî, tarihin amacını aşağıdaki ifadelerle şöyle yorumlar:

"Hakîm-i Ezelî, inâyet-i sermediye ve hikmet-i ezeliyenin iktizâsı ile, şu dünyayı, tecrübeye mahal ve imtihana meydan ve Esmâ-i Hüsnâsına ayna ve kalem-i kader ve kudretine sayfa olmak için yaratmış. Ve tecrübe ve imtihan ise neşv ü nemâya sebeptir. O neşv ü nemâ ise, istidadların inkişafına sebeptir. O inkişaf ise, kabiliyetlerin tezâhürüne sebeptir. O kabiliyetlerin tezâhürü ise hakaik-ı nisbiyenin zuhuruna sebeptir. Hakaik-ı nisbiyenin zuhuru ise Sâni-i Zülcelâlin Esmâ-i Hüsnâsının nukuş-u tecelliyâtını göstermesine ve kâinatı mektubât-ı Samedâniye sûretine çevirmesine sebeptir. İşte şu sırr-ı imtihan ve sırr-ı teklif iledir ki, ervâh-ı âliyenin elmas gibi cevherleri, ervâh-ı sâfilenin kömür gibi maddelerinden tasaffî eder, ayrılır."37

Sonuç olarak, Kur'ân'a göre, tarihin gayesi bizleri tarihî olmayan alana, Allah'a dönüş zamanına (masır, rüc'a) ulaştıracaktır. "Masîr" kavramı Kur'ân'da yirmi sekiz defa zikredilmiştir ve sözlük mânâsı "ulaşma yeri"dir. Dinî anlamı ise "Allah'a dönüş" veya "Allah'a ulaşma"38 şeklinde ifade edilmiştir. Aynı gaye, bir başka Kur'ânî terim olan rüc'a ve rücû' terimleri için de geçerlidir. "Kuşkusuz dönüş Rabbinedir." (Alak Sûresi,
cool.gif


Bu ikinci unsur, Kur'ân'da dünyevî tarih sürecine isnad edilen pozitif değerlerle açıklanmış tarih mânâsının-tarihin değerinin-keşfedilmesi açısından da önemlidir. Tarih doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayıracaktır. Kur'ân bu konuda şöyle buyurur: "Allah mü'minleri şu içinde bulunduğunuz durumda bırakacak değildir; sonunda çirkini güzelden ayırt edecektir..." (Al-i İmran Sûresi, 179)

Moral değerler bakımından tarihi süreci elekten geçirecek olursak, Kur'ânî anlatımlarda geçmiş milletlerin ve medeniyetlerin yükseliş ve düşüşleriyle ilgili önemli ipuçlarına rastlarız. Onların gelişmesi veya gerilemesi Allah'ın kanunlarına uyup uymamalarıyla doğrudan ilişkili olmuştur. Temel olarak, zulüm (adaletsizlik, hata, hakların çiğnenmesi) tarihteki cezalandırmaların önemli bir sebebidir. (Bakınız; En'am Sûresi, 45; A'raf Sûresi, 162, 165; Enbiya Sûresi, 11 vb.)

Tarihi sürecin rolü Said Nursî tarafından aşağıdaki ifadelerle yorumlanmıştır: "Evet, Kur'ân'ın hitabı, evvelâ Mütekellim-i Ezelînin rububiyet-i âmmesinin geniş makamından, hem nev-i beşer, belki kâinat namına muhatap olan zâtın geniş makamından, hem umum nev-i beşer ve benî âdemin bütün asırlarda irşadlarının gâyet vüs'atli makamından, hem dünya ve âhiretin, arz ve semavatın, ezel ve ebedin ve Hâlık-ı Kâinatın rububiyetine ve bütün mahlûkatın tedbirine dair kavânin-i İlâhiyenin gâyet yüksek ihatalı beyanatının makamından aldığı vüs'at ve ulviyet ve ihâta cihetiyle, o hitap öyle bir yüksek i'câzı ve şümûlü gösterir ki, ders-i Kur'ân'ın, muhataplarından en kesretli taife olan tabaka-i avâmın basit fehimlerini okşayan zâhirî ve basit mertebesi dahi, en ulvî tabakayı da tam hissedar eder. Güya kıssadan yalnız bir hisse ve bir hikâye-i tarihiyeden bir ibret değil, belki bir küllî düsturun efradı olarak her asırda ve her tabakaya hitap ederek taze nazil oluyor. Ve bilhassa çok tekrarla deyip tehditleri ve zulümlerinin cezası olan musibet-i semâviye ve arziyeyi şiddetle beyanı, bu asrın emsalsiz zulümlerine, kavm-i Ad ve Semûd ve Fir'avunun başlarına gelen azaplarla baktırıyor. Ve mazlum ehl-i imânâ, İbrahim ve Mûsâ Aleyhimesselâm gibi enbiyanın necatlarıyla tesellî veriyor."39

Tarih örneği, tarihin bütün bunları nasıl üzerinde toplayacağına yol gösteren bir tarzdır. Burada şu sual sorulabilir: Kur'ân'a göre örnek nedir ve dünyevî tarih hakkında hangi ölçü takip edilecektir? Pek çok Müslüman alim, Kur'ân üzerinde yaptıkları çalışmalar sonucu, devrî bir model çerçevesinde sonuca ulaşmışlardır. Bu modele göre, tarih sürekli olarak aynı minval üzerinde ve mükerrer yükseliş ve düşüşlerle dolu bir mahiyet taşır ve bu özelliğiyle insana tarihin gayesini ciddî mânâda gerçekleştirme imkânını ve fırsatını vermez. Bu etkiye, aşağıdaki Kur'ân âyeti işarette bulunur: "O günleri biz insanlar arasında döndürür dururuz. Ta ki Allah, iman edenleri ortaya çıkarsın ve aranızdan şahidler edinsin..." (Al-i İmran Sûresi, 140)

Said Nursî de 1911 yılında telif ettiği Hutbe-i Şamiye isimli eserinde devrî modeli şöyle ifade eder: "Evet, bakınız, zaman hatt-ı müstakim üzerine hareket etmiyor ki, mebde ve müntehâsı birbirinden uzaklaşsın. Belki küre-i arzın hareketi gibi bir daire içinde dönüyor. Bazan terakki içinde yaz ve bahar mevsimi gösterir. Bazan tedennî içinde kış ve fırtına mevsimini gösterir. Her kıştan sonra bir bahar, her geceden sonra bir sabah olduğu gibi, nev-i beşerin dahi bir sabahı, bir baharı olacak inşaallah. Hakikat-i İslâmiyenin güneşiyle, sulh-u umumî dairesinde hakikî medeniyeti görmeyi rahmet-i İlâhiyeden bekleyebilirsiniz."40

Said Nursî'nin bu sözleri, felsefe tarihinde yer alan ve "Arketikal Örnek" şeklinde ifade edilen devrî modele benzer unsurlar taşır. Bu model, "tabiat ve ondaki ritimden hareketle ortaya çıkmıştır. Bu ritim gezegenlerin hareketleri, gece ve gündüzün ve bir yıl içindeki mevsimlerin sabit bir sırayı takip etmeleri şeklinde kendini gösterir."41

Said Nursî'ye göre doğru süreci (terakkiyi) yakalama, üzerinde durulması gerekli bir noktadır. Şems Sûresinin 1-10. âyetlerini yorumlarken şöyle der: "Evet, hakikî terakki ise, insana verilen kalb, sır, ruh, akıl, hatta hayal ve sair kuvvelerin hayat-ı ebediyeye yüzlerini çevirerek, her biri kendine lâyık hususî bir vazife-i ubudiyetle meşgul olmaktadır. Yoksa, ehl-i dalâletin terakki zannettikleri, hayat-ı dünyevîyenin bütün inceliklerine girmek ve zevklerinin her çeşitlerini, hatta en süflisini tatmak için bütün letaifini ve kalb ve aklını nefs-i emmareye musahhar edip yardımcı verse, o terakki değil, sukuttur."42

Risâle-i Nur'da Said Nursî'nin, tarih hakkındaki Kur'ânî yaklaşımları değerlendiren diğer alimlerin arasında, ortaya koyduğu çerçeve; amaç, değer ve model açısından farklı bir konuma sahiptir. Bu meseleler, tarih hakkındaki İslâmî yorumlar açısından muazzamdır.


SONUÇ


Zaman üzerindeki Kur'ânî yaklaşım çok farklı bir terminolojinin kullanılması şeklinde karakterize edilebilir. Bu bağlamda iki farklı zaman türünün varlığından söz edebiliriz: Metafizik ve fiziksel zaman.

Kur'ân, insan açısından fiziksel veya dünyevî zamanın önemi üzerinde çok vurgu yapmıştır. Said Nursî de Risâle-i Nur'da her iki zamanı müzakere etmiştir. Metafizik alanda zamanla İlâhî İlim, Kudret, İrade ve Yaratıcılık arasında bağlantı kurmuştur. Fiziksel alanda ise, özellikle zamanın insan ve dünya üzerindeki etkisi ile geçmiş zamanın tekrar ele geçirilemeyeceğinden hareketle şimdiki zamanın önemi üzerinde durmuştur.

Tarih hakkındaki Kur'ânî yaklaşım, özellikle insan için önemli olan olaylar açısından çok zengin bir terminolojiye sahiptir. Bu olaylar insanların dünyevî hayatları, dünyevî tarih ve eskatoloji açısından önceliğe sahip unsurlardır. Kavramsal açıdan farklı zaman türleri, farklı tarih türlerini ortaya çıkarmıştır. Metafizik tarih meta-historik (tarih ötesi) tarihle, fiziksel zaman ise dünyevî tarihle ilişkilidir. Kur'ân, dünyevî tarihe, insanın imtihan edilmesi hakikati çerçevesinde bir anlam yükler. Bu imtihan, tarihin olmadığı bir alanda, Allah'a dönüşle son bulacaktır. Dünyevî tarih sürecine, iyiyle kötünün birbirinden ayırt edilmesi gibi pozitif bir anlam yüklenmiştir. Said Nursî, bu konuların hepsini, kendisinin herkesçe bilinen belâgatı ve derinliğiyle çözüme ulaştırmış ve ayrıntılı olarak ele almıştır.



—SON—


DİPNOTLAR


31. Ahmad Mahmud Subhi, Fi Falsafa al-Tarikh (Al-Iskandariyya: Dar al-Ma'rifa al-Jam'iyya, 1995). 102.

32. Sachio Murata and William C. Chittick, The Vision of Islam, 324.

33. Bediüzzaman Said Nursî, Şualar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 1998, s. 225.

34. Franz Razenthal, A History of Muslim Histography (Leiden: E. J: Brill, 1968), 13-14.

35. Rolf Gruner, Philosophies of History: A Criticial Essay (Hants: Gower, 1985), 6.

36. Mustansir Mir, Dictionary of Qur'anic Terms and Concepts (New York and London: Gerland Publishing, 1987), 204-205.

37. Sözler, s. 491.

38. Jacques Berque, "The Expression of Historicity in the Koran", Arab Civilization: Challenges and Responses: Studies in Honor of Conctantine K. Zaryak içinde, Editör: George N. Atiyeh and Ibrahim M. Oweiss (Albany: State University of New York Pres, 1988), 79.

39. Şualar, s. 218-219.

40. Bediüzzaman Said Nursî, Hutbe-i Şamiye, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 1996, s. 43.

41. Rolf Gruner, Philosophies of History: A Critical Essay, 13.

42. Sözler, s. 291.



(nurforum)

 
Üst