Risale-i Nurda Kadın ve şefkat

hulusi

Well-known member
Şefkatin gerekliliğ
İnsan şefkate muhtaçtır. Ücret beklemeden ihtiyaçlarının karşılanmasına, zayıflığına bedel korunmaya, yaramazlıklarında bağışlanmaya… İnsanın şefkatli ellere ihtiyacı vardır ve farkında olmadan büyür Rahmanür-Rahim’in rahmet kucağında. Evet, “İnsanlarda, zaaf ve acz itibarıyla, daima bir nevi çocukluk var; her vakitte şefkate muhtaçtır.” (Mesnevi-i Nuriye, s. 136).
İnsanın özüne doğru yolculuk yaptığımızda fıtratın kaynağından çıkan membadan öylesine hayattar bir rayiha yayılır ki, her yeri temizler, güzelleştirir. Bu yayılan tatlı rayihaya; ivazsız sevgi, samimiyet, merhamet, acımak, menfaat ummamak kısaca, ”insanın en lâtif ve şirin seciyesi olan şefkat…” (Şualar, s. 20.) diyebiliriz. İnsan, şefkat görmekten lezzet duyduğu gibi, gösterebilmekten de lezzet alır. Şefkat göstermek, ahlâklı insanın bir vazifesidir. Bu lâtif vazife, aynı zamanda lezzetlidir de. Bu lezzetin neşesiyle şefkatli insanın kalbindeki samimî muhabbet büyür. Muhabbet ise iyiliklerin davetçisidir ve onları daimileştirir. Ferdî ve umumî güzellikler ortaya çıkar. Ailede şefkat
Aile kurumu, şefkatin varlığı ile hayattardır. Karşılıksız, fedakârca, samimî muhabbet, şefkatten gelen ahlâkın yüksek hakikati ile oluşur. Fedakârlıklar insanda tükenişe değil, aksine yenilenmeye, tazelenmeye ve daha güçlü bir yapılanmaya vesile olur. Nasıl ki çözümler, sorunların ortaya çıktığı ortamlarda üretilir. Fedakârlıklar da bir nevi insanı durağanlıktan kurtaran üretim faaliyetleridir diyebiliriz. “İşte bir zat bu ihlâslı muhabbeti böyle tarif etmiş: “Ben muhabbet üzerine bir rüşvet, bir ücret, bir mukabele, bir mükâfat istemiyorum.” Çünkü, mukabilinde bir mükâfat, bir sevap istenilen muhabbet zayıftır, devamsızdır…”(Mesnevi-i Nuriye, s. 145.)
Aile hayatı, rüşvetsiz ve ücretsiz muhabbet ile varlığını sürdürür. Bediüzzaman Hazretleri ailenin, insanlığın dünya hayatında en kapsamlı merkez, en esaslı zemberek ve dünya saadeti için bir cennet, bir sığınak olduğunu vurgular. Herkesin hanesinin, kendisi için küçük bir dünya olduğunu ve o hanede aile hayatının ayakta kalabilmesi için; samimî, ciddî, fedakârca hürmet ve merhametin gerekli olduğunu izah eder.
Şefkatin suiistimali
İnkâr edilemez ki, yaşadığımız âlem her daim zeval ve firaka maruzdur. Ebediyeti isteyen insan ruhu ise bu ayrılıklardan müteessirdir. Dolayısıyla insan, bir tek olan Rabb-i Rahim’inin kendinden daha çok şefkatli ve rikkatli olduğunun bilincinden uzak yaşayamaz. Bediüzzaman Hazretleri bu hakikati yorumlarken insanın en güzel ve şirin üstün ahlâkı olan şefkate tevhit sırrı ile bakılmazsa, müthiş bir hırkat, firkat, rikkat, musibet olacağını ve şefkatin zahmete, muhabbetin musibete ve lezzetin eleme dönüşeceğini açıklar. Ve insanın şefkatini Rabbinin şefkatinden ileri sürmemesi gerektiğini ifade eder. Bu durum şefkatin ölçüsünü kaçırmaktır ve bir nevi haddi aşmadır. İnsanı yanılgıya düşürüp, Rahmanürrahim’in rahmetini yalanlamaya ve ithama kadar götürür. Bu ise zulümdür ve merhametsizliğin tâ kendisidir. Halbuki “O” yaratıcılık vasfı ile Hakim-i Rahimdir, her yaptığı işin arkasına yüksek gaye ve güzel hikmetler yerleştirmiştir. Zaman, kaderi tabir eden en güzel tefsirdir. Bu tefsiri okuyabilmek “O”nun şefkatine itimatla olur.


Risale-i Nur’da huzurlu bir toplum hayatı için şefkatin çok ehemmiyetli olduğu, şöyle değerlendirilir: “Ve keza, kuvve-i şeheviyesi haddi aşarsa, heva-i nefse tâbi olur, kalbinden şefkat-i cinsiye zail olur. Kendisi berbat olacağı gibi başkalarını da berbat edecektir. Bu itibarla, fasıklar hem nev’inin zararına, hem arzın fesadına çalışmış olur.”(İşaratü’l-İ’caz, s. 216.) Demek ki, kalpten şefkatin çıkması beşerî toplumları ahlâksızlık içinde sukut ettiriyor…
Kadın fıtratı
Kadın, “şefkat ve cemalin mazharıdır.” (Barla Lâhikası, s. 188.) Bu mazhariyet itibarıyla Nur eserlerinin muhtelif yerlerinde kadının, “şefkat kahramanı” ve “şefkat madeni’ oluşundan bahsedilir. Cenab-ı Allah, “Erkek çocuk kız gibi değildir” (Al-i İmran Suresi, 36.) diyerek bu nazik taifenin farklılığına dikkat çeker. Bediüzzaman’ın ifadesiyle kız çocuk belki de “en sevimli mahlûk”tur. Zira, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm “Oğlan çocuğunu seviniz. Kızlar kendi kendini sevdirirler, fıtraten sevimlidirler” buyurmuştur. (Keşfü’l-Hafa, 1:54.)
Güzellik iltifat, sevimlilik sevilmek ister. Mahlûkatın içinde en sevimli olabilmek, bir ayrıcalıktır. Kadının dünya yüzünde müstesna bir varlık olarak, üzerine başka nazarları toplaması kaçınılmazdır. Burada hakikî bir korunmanın altında mahremiyetin kadın için ne kadar önemli olduğu anlaşılır. Buna paralel olarak kadın, sığınma ihtiyacı ile himaye altına girmeyi talep eder. Fıtraten zayıflığı da buna eklenince, hayatını idame ettirmek noktasında bir yardımcıya ihtiyaç duyar. Bu ihtiyacı, fıtratında bulunan çocuk okşama ve sevme meyilinden gelen annelik vazifesi ile ziyadeleşir. Aciz, zayıf yavruların himayesi ve terbiyesi ile uğraşması bir nevi kendinin de himaye edilip maişetinin bir yardımcı tarafından yapılması ihtiyacını doğurur. Bediüzzaman Hazretleri, ”Kadınların da en esaslı hassaları ve fıtrî vazifelerinin mayası, şefkattir” der. Bu nedenledir ki, yeryüzündeki en aciz varlık olan yavruları dünyaya getirme ve onlara bakma liyakati, kadın nev’ine verilmiştir.
Şefkatin kadınlardaki farkı
Şefkat, kadının fıtratında Rahim isminin aynası olarak en parlak surette tecelli etmiştir. Bediüzzaman Hazretleri, “Gördüm ki, Rahim ismi şefkat burcunda tulû etti. O kadar güzel ve şirin bir surette o acı âlemi sevinçli âleme çevirip ışıklandırdı ki…” der. Rahim, kelime kökü itibarıyla “rahm”den gelir ve kadın nev’ine derç edilmiş rahim ile kelime yapısı itibarıyla aynıdır. Rabbü’l-Âlemin kadınlık uzvu olan rahmi yaratırken Rahim ismini kadının âleminde ışıklandırmıştır. Rahim ise çokça şefkat, merhamet eder, ivazsız muhabbet vardır, bağışlar. Şefkat, kadının maddî ve manevî yaratılışının özünde vardır.
Nasıl ki, su damlası kendi zatında ışıksız, ehemmiyetsiz iken sâfî kalbiyle yüzünü güneşe çevirse güneşin bir arşı olur, yükselir, ışıklanır. Bunun gibi kadın da ism-i Rahim’in bir nevi arşıdır. Rezzak-ı Rahim, bütün mahlûkatı şefkatiyle rızıklandırken yavruları da annelerin memeler musluğundan gelen ab-ı kevser gibi en lâtif gıda ile gıdalandırır.
Şefkatin kadındaki farkı bir nevi annelik vasfı ile ortaya çıkıyor diyebiliriz. Mahlûkattaki bütün hayat sahiplerinin dişileri için bu geçerlidir. Bitkiler kendi özleriyle yavrularını besler. Dişi aslanın yavruları için aç kalışı belgeselleşir filim karelerinde. “Korkaklıkta darb-ı mesel hükmünde olan tavuk, çocukları yanında iken şefkat-i cinsiye sebebiyle camusa saldırır.”
Şefkat insan hayatının her safhasında önemli bir yere sahiptir. Hatta, “Annesiz aç bir çocuğun ağlamasından müteessir ve acıyan bir vicdan sahibi, elbette validelerin çocuklarına olan şefkatlerinden zevk alır, memnun ve mahzuz olur.” (Şualar, s. 654.) Evet, bu fıtrî şefkat ile beşeriyet canlanır, medenîleşir. İnsanlığın terakkiyatı için şefkate ihtiyaç vardır. Çünkü eğitimde tahkir ve tezlil etmeme, sevme, kusurlarına bakmama gibi seciyelerin mukabelesi zorunludur ki, cüz-i irade özgürce dolaşsın, kabiliyetler inkişaf edip yaratılış gayesine ulaşsın. Risale-i Nur’da şefkatin, “İslâmiyet esasının haricindeki bid’at ve dalâlet yollarına sapanları çeviren bir hakikat” olduğundan da bahsedilmektedir.
 
Üst