ﺍَﻟْﻤَﺮْﺗَﺒَﺔُ ﺍﻟﺴَّﺎﺩِﺳَﺔُ
ﺟَﻞَّ ﺟَﻠﺎَﻟُﻪُ ﻭَ ﻋَﻈُﻢَ ﺷَﺄْﻧُﻪُ ﺍَﻟﻠَّﻪ*ُ ﺍَﻛْﺒَﺮُ ﻣِﻦْ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻗُﺪْﺭَﺓً ﻭَ ﻋِﻠْﻤًﺎ ﺍِﺫْ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻌَﺎﺩِﻝُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ ﺍﻟْﻘَﺎﺩِﺭُ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﻮَﺍﺣِﺪُ ﺍْﻟﺎَﺣَﺪُ ﺍﻟﺴُّﻠْﻄَﺎﻥُ ﺍْﻟﺎَﺯَﻟِﻰُّ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﻌَﻮَﺍﻟِﻢُ ﻛُﻠُّﻬَﺎ ﻓِﻰ ﺗَﺼَﺮُّﻑِ ﻗَﺒْﻀَﺘَﻰْ ﻧِﻈَﺎﻣِﻪِ ﻭَ ﻣِﻴﺰَﺍﻧِﻪِ ﻭَ ﺗَﻨْﻈِﻴﻤِﻪِ ﻭَ ﺗَﻮْﺯِﻳﻨِﻪِ ﻭَ ﻋَﺪْﻟِﻪِ ﻭَ ﺣِﻜْﻤَﺘِﻪِ ﻭَ ﻋِﻠْﻤِﻪِ ﻭَ ﻗُﺪْﺭَﺗِﻪِ ﻭَ ﻣَﻈْﻬَﺮُ ﺳِﺮِّ ﻭَﺍﺣِﺪِﻳَّﺘِﻪِ ﻭَ ﺍَﺣَﺪِﻳَّﺘِﻪِ ﺑِﺎﻟْﺤَﺪْﺱِ ﺍﻟﺸُّﻬُﻮﺩِﻯِّ ﺑَﻞْ ﺑِﺎﻟْﻤُﺸَﺎﻫَﺪَﺓِ ﺍِﺫْ ﻟﺎَ ﺧَﺎﺭِﺝَ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻜَﻮْﻥِ ﻣِﻦْ ﺩَﺍﺋِﺮَﺓِ ﺍﻟﻨِّﻈَﺎﻡِ ﻭَ ﺍﻟْﻤِﻴﺰَﺍﻥِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﻨْﻈِﻴﻢِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﻮْﺯِﻳﻦِ ﻭَ ﻫُﻤَﺎ ﺑَﺎﺑَﺎﻥِ ﻣِﻦَ ﺍْﻟﺎِﻣَﺎﻡِ ﺍﻟْﻤُﺒِﻴﻦِ ﻭَ ﺍﻟْﻜِﺘَﺎﺏِ ﺍﻟْﻤُﺒِﻴﻦِ ﻭَ ﻫُﻤَﺎ ﻋُﻨْﻮَﺍﻧَﺎﻥِ ﻟِﻌِﻠْﻢِ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢِ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢِ ﻭَ ﺍَﻣْﺮِﻩِ ﻭَ ﻗُﺪْﺭَﺓِ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ ﻭَ ﺍِﺭَﺍﺩَﺗِﻪِ ﻓَﺬَﻟِﻚَ ﺍﻟﻨِّﻈَﺎﻡُ ﻣَﻊَ ﺫَﻟِﻚَ ﺍﻟْﻤِﻴﺰَﺍﻥِ ﻓِﻰ ﺫَﻟِﻚَ ﺍﻟْﻜِﺘَﺎﺏِ ﻣَﻊَ ﺫَﻟِﻚَ ﺍْﻟﺎِﻣَﺎﻡِ ﺑُﺮْﻫَﺎﻧَﺎﻥِ ﻧَﻴِّﺮَﺍﻥِ ﻟِﻤَﻦْ ﻟَﻪُ ﻓِﻰ ﺭَﺍْﺳِﻪِ ﺍِﺫْﻋَﺎﻥٌ ﻭَ ﻓِﻰ ﻭَﺟْﻬِﻪِ ﺍﻟْﻌَﻴْﻨَﺎﻥِ ﺍَﻥْ ﻟﺎَ ﺷَﻲْﺀَ ﻣِﻦَ ﺍْﻟﺎَﺷْﻴَﺎﺀِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻜَﻮْﻥِ ﻭَ ﺍﻟﺰَّﻣَﺎﻥِ ﻳَﺨْﺮُﺝُ ﻣِﻦْ ﻗَﺒْﻀَﺔِ ﺗَﺼَﺮُّﻑِ ﺭَﺣْﻤَﻦٍ ﻭَ ﺗَﻨْﻈِﻴﻢِ ﺣَﻨَّﺎﻥٍ ﻭَ ﺗَﺰْﻳِﻴﻦِ ﻣَﻨَّﺎﻥٍ ﻭَ ﺗَﻮْﺯِﻳﻦِ ﺩَﻳَّﺎﻥٍ ٭ ...
Altıncı Mertebe
O'nun celâli ne yücedir, şânı ne büyüktür. Allâh ilim ve kudret cihetiyle en büyüktür. Zîrâ O öyle Âdil-i Hakîm ve Kâdir-i Alîm ve Vâhid-i Ehad ve Sultân-ı Ezelîdir ki, bu âlemlerin hepsi O'nun nizâm ve mîzânının, tanzîm ve tevzîninin, adl ve hikmetinin, ilim ve kudretinin kabza-i tasarrufundadır. Ve şühûd derecesinde olan hads ile belki bilmüşâhede O'nun vâhidiyet ve ehadiyet sırrının mazharıdır. Çünki kâinâtta nizâm ve mîzân, tanzîm ve tevzîn dâiresinden hâric hiçbir şey yoktur. Ve onlar İmâm-ı Mübîn ve Kitâb-ı Mübînden iki bâbdır. Hem onlar O Alîm-i Hakîm'in ilim ve emrine ve O Azîz-i Rahîm'in kudret ve irâdesine iki ünvândır. Ve şu imâm ile berâber şu kitâbda bulunan şu mîzânlı nizâm, başında iz'ân ve yüzündeki iki göz bulunan kimse için, kâinât ve zamân içindeki eşyâlardan, bir Rahmân'ın kabza-i tasarrufundan ve bir Hannân'ın tanzîminden ve bir Mennân'ın tezyîninden ve bir Deyyân'ın tevzîninden hâric kalan hiçbir şey olmadığına iki parlak bürhândırlar.
Elhâsıl: Mebde' ve müntehâya, asıl ve nesle, mâzî ve müstakbele, emir ve ilme bakan ism-i Evvel ve Âhir'in hallâkıyetteki tecellîsi İmâm-ı Mübîne işâret etmektedir. İsm-i Zâhir ve Bâtın'ın hallâkıyet zımnında eşyâ üzerine tecellîsi ise Kitâb-ı Mübîne işâret eder.
Zîrâ kâinât büyük bir ağaç gibidir. O'nun her bir âlemi de yine ağaç gibidir. Bu yüzden cüz'î bir ağacı, kâinât ve envâı ve âlemlerinin hilkati için misâl verebiliriz. İşte şu cüz'î ağacın bir aslı ve bir mebdei vardır ki, o da, üzerinde neş'et ettiği çekirdektir. Ve kezâ O'nun ölümünden sonra vazîfesini devâm ettiren bir nesli vardır ki, o dahi O'nun meyvesindeki çekirdektir.
İşte mebde' ve müntehâ, ism-i Evvel ve Âhir'in tecellîsine mazhardırlar. Sanki o mebde' ve o aslî çekirdek, intizâm ve hikmetle, o ağacın teşekkül düstûrlarının mecmûundan mürekkeb bir fihriste ve ta'rîfedir. Nihâyetlerinde olan meyvelerindeki çekirdekler, ism-i Âhir'in tecellîsine mazhardırlar. Kemâl-i hikmetle meyvelerde bulunan bu çekirdekler, sanki bu ağacın benzerinin teşekkülü için kendisine bir fihriste ve bir ta'rîfe tevdî' edilmiş küçük sandukçalardır. Ve sanki gelecek ağaçların teşekkülünün düstûrları onlarda kalem-i kaderle yazılmıştır.
Ağacın zâhiri ise, ism-i Zâhir'in tecellîsine mazhardır. Kemâl-i intizâm ve tezyîn ve hikmetle olan zâhiri, sanki O'nun kâmetine göre kemâl-i hikmet ve inâyetle takdîr edilmiş muntazam, müzeyyen ve murassa' bir hulledir.
O ağacın bâtını ise, ism-i Bâtın'ın tecellîsine mazhardır. Kemâl-i intizâmla ve akılları hayrette bırakan tedbîr ile ve hayâtî mâddeleri muhtelif a'zâlar kemâl-i intizâmla tevzî' etmekle, sanki bu ağacın bâtını, gâyet intizâm ve ittizân içinde hârika bir makinedir.
Hem nasıl O'nun evveli acîb bir ta'rîfe ve âhiri hârika bir ta'rîfedir, İmâm-ı Mübîne işâret ederler, öyle de acîb san'atlı bir hulle olarak O'nun zâhiri ve gâyet intizâm içinde bir makine olarak bâtını Kitâb-ı Mübîne işâret ederler.
Hem nasıl insândaki kuvve-i hâfızalar levh-i mahfûza işâret eder ve ona delâlet eder, öyle de her bir ağaçtaki aslî çekirdekler ve meyveler İmâm-ı Mübîne işâret eder. Zâhir ve bâtını ise Kitâb-ı Mübîni gösterir. İşte bu cüz'î ağaca, mâzîsi ve müstakbeliyle şecere-i arzı, evâili ve âtîsiyle şecere-i kâinâtı, ecdâdı ve nesilleriyle şecere-i insânı kıyâs et. Ve hâkezâ.
O'nun hâlıkının celâli ne yücedir. Ve O'ndan başka ilâh yoktur.
Ey Kebîr! Sen öyle bir zâtsın ki, azametini tavsîf etmek için akıllar yol bulamaz ve fikirler ceberûtunun künhüne erişemez.
(Osmanlıca Lem'alar sh: 703, yeniyazı sh: 302)