ﺍَﻟْﺒَﺎﺏُ ﺍﻟْﺨَﺎﻣِﺲُ
Beşinci Bâb
ﻓِﻰ ﻣَﺮَﺍﺗِﺐِ ﴿ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠَّﻪ*ُ ﻭَ ﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ﴾
Hasbünallahü ve ni'mel vekil hakkındadır.
İki makâmdır.
ﻭَ ﻫُﻮَ ﺧَﻤْﺴَﺔُ ﻧُﻜْﺘَﺔٍ
Hasbünallâhü ve ni'me'l vekîl'in mertebeleri hakkındadır.
Beş nüktedir. (32)
32 Ben on üç sene evvel yüksek bir yer olan Yûşa' Tepesi'nden dünyâya baktım. Birbiri içindeki mevcûdât tabakâtına ve mehâsinine herkes gibi meftûn idim. Âdetâ şedîd bir muhabbetle alâkadârdım. Hâlbuki, pek zâhir bir sûrette fenâ ve zevâlde yuvarlanmalarını aklen müşâhede ettim. Dehşetli bir elem ve firâk ve hadsiz firâklardan gelen bir zulmet hissettim.
Birden ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠَّﻪ*ُ ﻭَ ﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ âyeti otuz üç mertebesiyle imdâdıma yetişti. Ben de gelecek tarzda remizli okuyordum. Mağrible yatsı ortasında devâm ettiğim yedi cümle-i mübârekenin herbirisi birer lem'a olarak Otuzbirinci Mektûb'un Lemeât'ına girecekti. Beş cümlesi girdi. Bu ikisi kalmıştı. Onun için Dördüncü, Beşinci Lem'a'ların yerleri açık kalmıştı. Biri ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠَّﻪ*ُ ﻭَ ﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ diğeri ﻟﺎَ ﺣَﻮْﻝَ ﻭَﻟﺎَ ﻗُﻮَّﺓَ ﺍِﻟﺎَّ ﺑِﺎﻟﻠَّﻪ*ِ ﺍﻟْﻌَﻠِﻰِّ ﺍﻟْﻌَﻈِﻴﻢِ in merâtibine dâir olacaktı. Bu iki mübârek kelâmın merâtibi ilimden ziyâde fikir ve zikir olduğundan Beşinci Bâb olarak Arabî zikredildi.
ﺍَﻟﻨُّﻜْﺘَﺔُ ﺍْﻟﺎُﻭﻟَﻰ
ﻫَﺬَﺍ ﺍﻟْﻜَﻠﺎَﻡُ ﺩَﻭَﺍﺀٌ ﻣُﺠَﺮَّﺏٌ ﻟِﻤَﺮَﺽِ ﺍﻟْﻌَﺠْﺰِ ﺍﻟْﺒَﺸَﺮِﻯِّ ﻭَ ﺳَﻘَﻢِ ﺍﻟْﻔَﻘْﺮِ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻧِﻰِّ
ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠَّﻪ*ُ ﻭَ ﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ ...
33 Bir zamân bu cümle-i mübârekenin çok envârını ve makâmâtını gördüm. Beni çok zulümâttan ve vartalardan kurtardı. Ben o ahvâl ve makâmâta işâret için gâyet muhtasar birer fıkra bazen birer kelime ile kendi tahatturum için işâretler koymuştum. O baştaki fıkra ise herkes gibi benim de bir mahbûbum olan koca dünyânın zevâlini ve fenâsını ve içindeki zîhayâtların ölümünü düşündüğümden bu çok elîm ve derin derdlerime merhem olarak ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠَّﻪ*ُ ﻭَ ﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ i buldum. Baştaki cümleler bu sırra göre gidiyorlar.
ﻭَ ﻫُﻮَ ﺍﻟﺸَّﺎﻫِﺪُ ﺍﻟْﻌَﺎﻟِﻢُ ﺍﻟْﺒَﺎﻗِﻰ ﻓَﻠﺎَ ﺗَﺤَﺴُّﺮَ ﻋَﻠَﻰ ﻏَﻴْﺒُﻮﺑَﺔِ ﺍﻟْﻤَﺤْﺒُﻮﺑَﺎﺕِ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﻟِﺒَﻘَﺎﺋِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﺩَﺍﺋِﺮَﺓِ ﻋِﻠْﻢِ ﺷَﺎﻫِﺪِﻫَﺎ ﻭَ ﻓِﻰ ﻧَﻈَﺮِﻩِ ٭ ﻭَﻫُﻮَ ﺍﻟﺼَّﺎﺣِﺐُ ﺍﻟْﻔَﺎﻃِﺮُ ﺍﻟْﺒَﺎﻗِﻰ ﻓَﻠﺎَ ﻛَﺪَﺭَ ﻋَﻠَﻰ ﺯَﻭَﺍﻝِ ﺍﻟْﻤُﺴْﺘَﺤْﺴَﻨَﺎﺕِ ﻟِﺪَﻭَﺍﻡِ ﻣَﻨْﺸَﺎِ ﻣَﺤَﺎﺳِﻨِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﺍَﺳْﻤَﺎﺀِ ﻓَﺎﻃِﺮِﻫَﺎ ٭ ﻭَﻫُﻮَ ﺍﻟْﻮَﺍﺭِﺙُ ﺍﻟْﺒَﺎﻋِﺚُ ﺍﻟْﺒَﺎﻗِﻰ ﻓَﻠﺎَ ﺗَﻠَﻬُّﻒَ ﻋَﻠَﻰ ﻓِﺮَﺍﻕِ ﺍْﻟﺎَﺣْﺒَﺎﺏِ ﻟِﺒَﻘَﺎﺀِ ﻣَﻦْ ﻳَﺮِﺛُﻬُﻢْ ﻭَ ﻳَﺒْﻌَﺜُﻬُﻢْ ٭ ﻭَﻫُﻮَ ﺍﻟْﺠَﻤِﻴﻞُ ﺍﻟْﺠَﻠِﻴﻞُ ﺍﻟْﺒَﺎﻗِﻰ ﻓَﻠﺎَ ﺗَﺤَﺰُّﻥَ ﻋَﻠَﻰ ﺯَﻭَﺍﻝِ ﺍﻟْﺠَﻤِﻴﻠﺎَﺕِ ﺍﻟَّﺘِﻰ ﻫِﻰَ ﻣَﺮَﺍﻳَﺎ ﻟِْﻠﺎَﺳْﻤَﺎﺀِ ﺍﻟْﺠَﻤِﻴﻠﺎَﺕِ ﻟِﺒَﻘَﺎﺀِ ﺍْﻟﺎَﺳْﻤَﺎﺀِ ﺑِﺠَﻤَﺎﻟِﻬَﺎ ﺑَﻌْﺪَ ﺯَﻭَﺍﻝِ ﺍﻟْﻤَﺮَﺍﻳَﺎ ٭ ﻭَﻫُﻮَ ﺍﻟْﻤَﻌْﺒُﻮﺩُ ﺍﻟْﻤَﺤْﺒُﻮﺏُ ﺍﻟْﺒَﺎﻗِﻰ ﻓَﻠﺎَ ﺗَﺎَﻟُّﻢَ ﻣِﻦْ ﺯَﻭَﺍﻝِ ﺍﻟْﻤَﺤْﺒُﻮﺑَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤَﺠَﺎﺯِﻳَّﺔِ ﻟِﺒَﻘَﺎﺀِ ﺍﻟْﻤَﺤْﺒُﻮﺏِ ﺍﻟْﺤَﻘِﻴﻘِﻰِّ ٭ ﻭَﻫُﻮَ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦُ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢُ ﺍﻟْﻮَﺩُﻭﺩُ ﺍﻟﺮَّﺅُﻑُ ﺍﻟْﺒَﺎﻗِﻰ ﻓَﻠﺎَ ﻏَﻢَّ ﻭَ ﻟﺎَ ﻣَﺎْﻳُﻮﺳِﻴَّﺔَ ﻭَ ﻟﺎَ ﺍَﻫَﻤِّﻴَّﺔَ ﻣِﻦْ ﺯَﻭَﺍﻝِ ﺍﻟْﻤُﻨْﻌِﻤِﻴﻦَ ﺍﻟْﻤُﺸْﻔِﻘِﻴﻦَ ﺍﻟﻈَّﺎﻫِﺮِﻳﻦَ ﻟِﺒَﻘَﺎﺀِ ﻣَﻦْ ﻭَﺳِﻌَﺖْ ﺭَﺣْﻤَﺘُﻪُ ﻭَ ﺷَﻔْﻘَﺘُﻪُ ﻛُﻞَّ ﺷَﻲْﺀٍ ٭ ﻭَﻫُﻮَ ﺍﻟْﺠَﻤِﻴﻞُ ﺍﻟﻠَّﻄِﻴﻒُ ﺍﻟْﻌَﻄُﻮﻑُ ﺍﻟْﺒَﺎﻗِﻰ ﻓَﻠﺎَ ﺣِﺮْﻗَﺔَ ﻭَ ﻟﺎَ ﻋِﺒْﺮَﺓَ ﺑِﺰَﻭَﺍﻝِ ﺍﻟﻠَّﻄِﻴﻔَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﺸْﻔِﻘَﺎﺕِ ﻟِﺒَﻘَﺎﺀِ ﻣَﻦْ ﻳَﻘُﻮﻡُ ﻣَﻘَﺎﻡَ ﻛُﻠِّﻬَﺎ، ﻭَ ﻟﺎَ ﻳَﻘُﻮﻡُ ﺍﻟْﻜُﻞُّ ﻣَﻘَﺎﻡَ ﺗَﺠَﻞٍّ ﻭَﺍﺣِﺪٍ ﻣِﻦْ ﺗَﺠَﻠِّﻴَﺎﺗِﻪِ، ﻓَﺒَﻘَﺎﺋُﻪُ ﺑِﻬَﺬِﻩِ ﺍْﻟﺎَﻭْﺻَﺎﻑِ ﻳَﻘُﻮﻡُ ﻣَﻘَﺎﻡَ ﻛُﻞِّ ﻣَﺎ ﻓَﻨَﻰ ﻭَ ﺯَﺍﻝَ ﻣِﻦْ ﺍَﻧْﻮَﺍﻉِ ﻣَﺤْﺒُﻮﺑَﺎﺕِ ﻛُﻞِّ ﺍَﺣَﺪٍ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ...
Birinci Nükte
Bu kelâm, acz-i beşerî marazına ve fakr-ı insânî hastalığına mücerreb bir devâdır. "Allâh bize yeter. Ve (O) ne güzel vekîldir."
Zîrâ O, Mûcid, Mevcûd-ı Bâkîdir. Bu yüzden mevcûdâtın zevâlinde bir beis yoktur. Çünki Vâcibü'l-Vücûd olan Mûcidinin bekâsıyla, mahbûbun vücûdu dâimîdir.
O, Sâni' ve Fâtır-ı Bâkîdir. Bu yüzden masnûâtın zevâline üzülmek yoktur. Çünki Sâni'indeki medâr-ı muhabbet bâkîdir.
O, Melik ve Mâlik-i Bâkîdir. Bu yüzden zevâl ve gidişlerde yenilenen mülkün zevâline teessüf yoktur.
O, Şâhid ve Âlim-i Bâkîdir. Sevilen şeylerin dünyâdan kaybolup gitmelerine tahassür yoktur. Bu yüzden Çünki onlar, onları Görenin dâire-i ilminde ve nazarında bâkîdir.
O, Sâhib ve Fâtır-ı Bâkîdir. Bu yüzden güzel şeylerin zevâline keder yoktur. Çünki onların güzelliklerinin menşei, onların Fâtır'ının isimlerinde dâimîdir.
O, Vâris ve Bâis-i Bâkîdir. Bu yüzden ahbâbın firâkına mahzûn olmak yoktur. Çünki onlara Vâris olan ve onları tekrâr Diriltecek olan Bâkîdir.
O, Cemîl ve Celîl-i Bâkîdir. Bu yüzden güzel isimlerin âyîneleri olan güzel şeylerin zevâline üzülmek yoktur.
Çünki âyinelerin zevâlinden sonra isimler güzellikleriyle berâber bâkîdir.
O, Ma'bûd ve Mahbûb-ı Bâkîdir. Bu yüzden mecâzî mahbûbların zevâlinden elem çekmek yoktur. Çünki Mahbûb-ı Hakîkî Bâkîdir.
O, Rahmân, Rahîm, Vedûd ve Raûf-ı Bâkîdir. Bu yüzden zâhirî ni'met verici ve şefkat edicilerin zevâlinden ne gam vardır, ne yeise düşmek vardır, ne de ehemmiyet vermek vardır. Çünki rahmeti ve şefkati her şeyi kaplamış olan Zât Bâkîdir.
O, Cemîl, Latîf ve Atûf-ı Bâkîdir. Bu yüzden lütfedicilerin ve şefkat edicilerin zevâline yanmak ve ehemmiyet vermek yoktur. Çünki onların hepsinin yerine geçen ve bütün bunlar, O'nun tecelliyâtından bir tek tecellînin yerine geçemeyen Zât Bâkîdir.
O'nun bu sıfatlarla bâkî oluşu, dünyâdan her bir ferdin fenâ ve zevâl bulan her nev'î mahbûbâtının yerine geçer Allâh bize yeter Ve (O) ne güzel vekîldir.
Evet, dünyâ ve içindekilerin bekâsı için, O'nun Mâlikinin ve Sâni'inin ve Fâtır'ının bekâsı bana yeter.
(Osmanlıca Lem'alar sh: 719)