Konuya cevap cer

ﺍِﻟَﻬِﻰ ﻟِﻰ ﻭَ ﻟِﻜُﻞِّ ﺫِﻯ ﺣَﻴَﺎﺓٍ ﺧَﻮْﻑٌ ﺷَﺪِﻳﺪٌ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻤَﻮْﺕِ ﻭَ ﺍﻟﺰَّﻭَﺍﻝِ ﺍﻟﻠَّﺬَﻳْﻦِ ﻟﺎَ ﻣَﻔَﺮَّ ﻣِﻨْﻬُﻤَﺎ ﻭَ ﻟِﻰَ ﻣُﺤَﺒَّﺔٌ ﺷَﺪِﻳﺪَﺓٌ ﻟِﻠْﺤَﻴَﺎﺓِ ﻭَ ﺍﻟْﻌُﻤْﺮِ ﺍﻟﻠَّﺬَﻳْﻦِ ﻟﺎَ ﺩَﻭَﺍﻡَ ﻟَﻬُﻤَﺎ؛ ﻣَﻊَ ﺍَﻥَّ ﺗَﺴَﺎﺭُﻉَ ﺍﻟْﻤَﻮْﺕِ ﺍِﻟَﻰ ﺍَﺟْﺴَﺎﻣِﻨَﺎ ﺑِﻬُﺠُﻮﻡِ ﺍْﻟﺎَﺟَﺎﻝِ ﻟﺎَ ﻳُﺒْﻘِﻰ ﻟِﻰ ﻭَ ﻟﺎَ ِﻟﺎَﺣَﺪٍ ﺍَﻣَﻠﺎً ﻣِﻦَ ﺍْﻟﺎَﻣَﺎﻝِ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﻮِﻳَّﺔِ ﺍِﻟﺎَّ ﻭَ ﻳَﻘْﻄَﻌُﻬَﺎ ﻭَ ﻟﺎَ ﻟَﺬَّﺓً ﺍِﻟﺎَّ ﻭَ ﻳَﻬْﺪِﻣُﻬَﺎ، ﻓَﻠﺎَ ﺣَﻮْﻝَ ﻋَﻦْ ﺗِﻠْﻚَ ﺍﻟْﺒَﻠِﻴَّﺔِ ﺍﻟْﻬَﺎﺋِﻠَﺔِ ﻭَ ﻟﺎَ ﻗُﻮَّﺓَ ﻋَﻠَﻰ ﻣَﺎ ﻳُﺴَﻠِّﻴﻨَﺎ ﻋَﻨْﻬَﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﺑِﻚَ ﻳَﺎ ﺧَﺎﻟِﻖَ ﺍﻟْﻤَﻮْﺕِ ﻭَ ﺍﻟْﺤَﻴَﻮﺓِ ﻭَ ﻳَﺎ ﻣَﻦْ ﻟَﻪُ ﺍﻟْﺤَﻴَﺎﺓُ ﺍﻟﺴَّﺮْﻣَﺪِﻳَّﺔُ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﻣَﻦْ ﺗَﻤَﺴَّﻚَ ﺑِﻪِ ﻭَ ﺗَﻮَﺟَّﻪَ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﻭَ ﻳَﻌْﺮِﻓُﻪُ ﻭَ ﻳُﺤِﺒُّﻪُ ﻳَﺪُﻭﻡُ ﺣَﻴَﺎﺗُﻪُ ﻭَ ﻳَﻜُﻮﻥُ ﺍﻟْﻤَﻮْﺕُ ﻟَﻪُ ﺗَﺠَﺪُّﺩَ ﺣَﻴَﺎﺓٍ ﻭَ ﺗَﺒْﺪِﻳﻞَ ﻣَﻜَﺎﻥٍ ﻓَﺎِﺫًﺍ ﻓَﻠﺎَ ﺣُﺰْﻥَ ﻟَﻪُ ﻭَ ﻟﺎَ ﺍَﻟَﻢَ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﺑِﺴِﺮِّ ﴿ﺍَﻟﺎَ ﺍِﻥَّ ﺍَﻭْﻟِﻴَﺎﺀَ ﺍﻟﻠَّﻪ*ِ ﻟﺎَ ﺧَﻮْﻑٌ ﻋَﻠَﻴْﻬِﻢْ ﻭَ ﻟﺎَ ﻫُﻢْ ﻳَﺤْﺰَﻧُﻮﻥَ( ٭ ...



40 ﻟﺎَ ﺣَﻮْﻝَ ﻭَﻟﺎَ ﻗُﻮَّﺓَ nin merâtibindeki yirmi mertebe başta yazılacaktı. Âhirde yazacağım diye te'hîr etmiştim. Âhire geldiğimiz vakit şimdilik teehhür etti. Çünki îzâh ile olsa çok uzun olurdu. Kendime mahsûs yalnız işâretlerle yazılsa idi, istifade az olurdu. Başka vakte ta'lîk edildi.


İlâhî Benim ve bütün zîhayâtın, kendilerinden kaçış olmayan ölüm ve zevâle karşı şiddetli bir korkumuz var. Ve benim, devâmları olmayan ömür ve hayâta karşı şiddetli bir muhabbetim var. Bununla berâber ecellerin bizim cisimlerimize hücûmuyla mevtin sür'ati, ne bende başka birinde, kesip attığı hâric dünyevî emellerden ne hiçbir emel ve tahrîb ettiği hâric ne de bir lezzet bırakır. Bu korkunç belâya karşı havl ve buna karşı bizi tesellî edecek kuvvet ancak Sendedir, ey Hâlık-ı mevt ve hayât! Ey hayât-ı sermediye sâhibi olan ve kendisine temessük eden ve kendisine yönelenin ve kendisini tanıyan ve kendisini sevenin hayâtının devâm ettiği ve ölümün ona teceddüd-i hayât ve tebdîl-i mekân olduğu zât! Öyle ise "Dikkat edin! Şübhesiz Allâh'ın Velî (kul)larına hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun (da) olmayacaklardır" sırrıyla, ona ne hüzün vardır ve ona ne de elem vardır.


İlâhî! Nev'im ve cinsimden dolayı benim göklerde ve yerde olan teellümât ve temenniyât ile ve onların ahvâli ile alâkalarım var. Fakat hiçbir cihetle onlara emrimi dinletecek ve emelimi bu cirimlere teblîğ edecek kuvvet bende yok. Bu belâlara ve alâkalara karşı havl ancak Sendedir, ey Göklerin ve yerin Rabbi ve ey onları sâlih kullarına teshîr eden Zât!


İlâhî! Benim ve bütün akıl sâhiblerinin, geçmiş zamânlar ve gelecek vakitlerle alâkalarımız var. Bununla berâber biz daracık bir zamân-ı hâzırda hapsolunduk; mâzî ve müstakbel zamânın en ednâsına bile ellerimiz yetişmez ki, bizi sevindirecek bir şeyi bundan celb edelim yâhûd bizi üzecek bir şeyi bundan def' edelim.


Bu hâle karşı havl ve o hâlin en güzel hâle tahvîline yetecek kuvvet ancak Sendedir, ey asırların ve zamânların Rabbi!


İlâhî! Benim fıtratımda ve her bir ferdin fıtratlarında, ebedü'l-âbâda uzanan ebedî emeller ve sermedî matlablar var. Çünki fıtratımıza öyle acîb ve câmi' bir isti'dâd tevdî' etmişsin ki, onda, dünyâ ve içindekilerin kendilerini doyuramayacağı bir ihtiyâc ve bir muhabbet vardır. Bu ihtiyâc ve bu muhabbet bâkî cennetten başka hiçbir şeye râzı olmaz ve bu isti'dâd saâdet-i ebediye yurdundan başka hiçbir şeyle tatmîn olmaz, ey dünyâ ve âhiretin Rabbi! Ve ey Cennetin ve dâr-ı karârın Rabbi!


"Seni (her türlü noksânlıktan) tenzîh ederiz; senin bize öğrettiklerinden başka bizim için bir ilim yoktur. Şübhe yok ki Alîm, Hakîm ancak sensin." (Bakara Sûresi, 2:32.)


"Bizi buna (bu mükâfâta vesîle olan amellere) hidâyet eden Allâh'a hamd olsun; eğer Allâh bizi hidâyete erdirmeseydi, doğru yolu bulamazdık. Gerçekten Rabbimizin peygamberleri (bize) hakkı getirmişlerdir." (A'râf Sûresi, 1:43.)


Allâhım, ümmetimin hasenâtı adedince, Efendimiz Muhammed'e ve âl ve ashâbına salât ve selâm et. Âmîn. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allâh'a mahsûstur. 


(Osmanlıca Lem'alar sh: 737)


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst