Konuya cevap cer

ÜÇÜNCÜ NÜKTE 


ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻭَ ﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ ile intisap peyda edilen Zat öyle bir Vacibü'l-Vücud'dur ki, bu mevcudat-ı seyyale Onun icat ve vücudunun daima teceddüt eden tecelliyatının ancak birer mazharıdır. Onunla ve Ona intisapla ve Onun marifetiyle, hadsiz envar-ı vücut hâsıl olur.


Ona iman ve intisap olmazsa, had ve hesaba gelmez zulümat-ı adem ve âlâm-ı firak ortaya çıkar.


Bu mevcudat-ı seyyale, Bâkî-i Sermedî'nin birer âyinesi olduğundan, zeval ve fenâ ve bekalarında taayyünat-ı itibariyelerinin tebeddülüyle teceddütleriyle beraber, altı cihetle bekaya mazhar olur:


Birincisi: Güzel manaları ve misalî hüviyetleri beka bulur.


İkincisi: Suretleri elvah-ı misaliyede bâkî kalır.


Üçüncüsü: Uhrevî semereleri beka kazanır.


Dördüncüsü: Onun için bir nevi vücut demek olan, elvah-ı mahfuzada temessül eden Rabbanî tesbihatı bâkî kalır.

Beşincisi: Meşahid-i ilmiye ve menazır-ı sermediyede bâkî kalır.


Altıncısı: Eğer zîruhlardan ise, ruhu beka bulur. Zira onun mevtinde, fenâsında, zevalinde, ademinde, zuhurunda ve sönüp gitmesindeki muhtelif keyfiyet ve vazifeleri, esma-i İlâhiyenin mukteziyatını izhar etmekten ibarettir. Bu vazife sırrıyladır ki, mevcudatı, gayet sür'atli bir tarzda mevt ve hayat, vücut ve adem dalgaları arasında gayet sür'atle cereyan eden bir sel hâline getirmiştir.


Kâinattaki faaliyet-i daimenin ve hallâkıyet-i müstemirrenin tezahürü, işte bu vazife sırrından neş'et eder.


Öyle ise, hep birlikte, ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻭَ ﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ demeliyiz.


Yani, Vacibü'l-Vücud'un âsârından bir eser olmak, vücut olarak bana yeter. Sûrî ve akim bir vücutta milyonlar sene geçirmektense, böyle mazhar ve münevver bir vücutta bir an-ı seyyale bana kâfidir.


Evet, intisab-ı imanî sırrıyla bir dakikalık vücut, intisab-ı imanîden mahrum binlerce seneye mukabil gelir. Hatta o bir dakika, meratib-i vücut itibarıyla diğer binler seneden daha etem ve daha geniştir.


Keza, semada azameti ve arzda ayetleri görünen ve gökleri ve yeri altı günde yaratan Zatın sanatı olmam, bana vücut ve kıymet-i vücut itibarıyla yeter.


Keza, semayı kandillerle süsleyip nurlandıran ve zemini çiçeklerle göz kamaştırıcı bir şekilde tezyin eden Zatın masnuu olmam, bana vücut ve kemali vücut itibarıyla yeter. 


Keza, kâinat bütün kemalât ve mehasiniyle Onun kemal ve cemaline nispetle bir zayıf gölgeden ve Onun âyât-ı kemalinden ve işarat-ı cemalinden ibaret olan Zatın mahlûku ve memlûkü ve abdi olmam, bana fahir ve şeref için yeter.


Keza, had ve hesaba gelmeyen nimetlerini kaf ve nun arasındaki lâtif sandukçalarda iddihar eden ve milyonlarla kantarı tohum ve çekirdek denilen bir avuç dolusu lâtif sandukçalarda kudretiyle toplayan Zat, her şey için bana yeter.


Keza, bütün cemal ve ihsan sahipleri yerine, bana o Cemîl ve Rahîm olan Zat yeter ki, bu güzel masnuat, mevsimlerin ve asırların ve dehirlerin müruruyla Onun envar-ı cemalini tazelendirmek için fenâya mazhar olan âyinelerden başka bir şey değildir; ve bu bahar ve yaz mevsimlerinde tekrarlanan nimetler ve birbirini takip eden meyveler, mahlûkatın ve günlerin ve senelerin gelip geçmesiyle Onun daimî nimetlerinin teceddüdü için mazharlardan ibarettir.


Keza, Hâlık-ı Mevt ve Hayat'ın esmasının cilvelerine bir harita ve fihriste ve fezleke ve mizan ve mikyas olmam, bana hayat ve mahiyet-i hayat itibarıyla yeter.


Keza, bütün Esma-i Hüsnanın müsemması olan Fâtır'ımın şuunat-ı zatiyesine hayatımın mazhariyeti sırrıyla, kalem-i kudretle yazılan ve o Kadîr-i Mutlak ve Hayy-ı Kayyum'un esmasını gösterip anlatan bir kelime olmam, hayat ve vazife-i hayat itibarıyla bana yeter.


Keza, beni, hedâyâ-i rahmetinin müzeyyenatını muhtevi vücut hullemin ve fıtrat kaftanımın ve muntazam hayat gerdanlığımın murassaatıyla tezyin eden Hâlık'ımın esmasının cilveleriyle süslenerek kardeşlerim olan mahlûkata ilân ve teşhirim ve Hâlık-ı Kâinat'ın nazar-ı şuhuduna ilân ve izharım, hayat ve hukuk-ı hayat itibarıyla bana yeter.


Keza, hukuk-ı hayatım itibarıyla, zîhayatların Vahib-i Hayat'a olan tahiyyatlarını fehmetmem ve onlara şahit olup şahitlik etmem bana yeter.


Keza, Sultan-ı Ezelî'nin nazar-ı şuhuduna arz olunmanın şuur ve imanında olarak Onun cevahir-i ihsanatının murassaatıyla süslenip güzelleşmem, hayatımın hukuku olarak bana yeter.


Keza, Onun abdi ve masnuu ve mahlûku olduğuma ve Ona muhtaç bulunduğuma ve Onun, hikmetine ve rahmetine lâyık bir surette beni terbiye eden ve bana lütufta bulunup nimetlerini ihsan eden Hâlık-ı Rahîm'im ve Rabb-i Kerîm'im olduğuna dair iz'anım ve şuurum ve imanım, hayat ve lezzet-i hayat itibarıyla bana yeter.


Keza, acz-i mutlak ve fakr-ı mutlak ve zaaf-ı mutlakımın misaliyle o Kadîr-i Mutlak'ın meratib-i kudretine ve o Rahîm-i Mutlak'ın derecat-ı rahmetine ve o Kavi-i Mutlak'ın tabakat-ı kuvvetine mikyas teşkil etmem, hayat ve kıymet-i hayat itibarıyla bana yeter.


Keza, cüz'î ilim, irade ve kudret gibi sıfatlarımın cüz'îliğinin ma'kesiyetiyle Hâlık'ımın muhit sıfatlarını fehmetmem bana yeter. 


Nitekim benim cüz'î ilmimin mizanıyla Onun muhit ilmini fehmederim.


Hakeza, benim İlâh'ımın Kâmil-i Mutlak olduğuna ve kâinatta kemalât olarak ne varsa Onun kemalinin ayetlerinden bir ayet ve Onun kemalinin işaretlerinden bir işaret olduğuna dair ilmim, kemal olarak bana yeter.


Keza, nefsimde kemalât olarak iman-ı billâh bana yeter; çünkü beşer için iman bütün kemalâtın menbaıdır.


Keza, muhtelif cihazatımın lisanıyla istenilen enva-ı hacatımın hepsi için, bütün Esma-i Hüsnanın müsemması olan, beni yediren ve içiren ve terbiye ve tedbir eden ve benimle konuşan, celâli her şeyden nihayetsiz derecede yüce olan ve lütuf ve ihsanı her şeyi kuşatan İlâh'ım ve Rabbim ve Hâlık'ım ve Musavvir'im bana yeter. 


(Şualar sh: 88) 


ﺍَﻟﻨُّﻜْﺘَﺔُ ﺍﻟﺮَّﺍﺑِﻌَﺔُ : ﺣَﺴْﺒِﻰ ﻟِﻜُﻞِّ ﻣَﻄَﺎﻟِﺒِﻰ ﻣَﻦْ ﻓَﺘَﺢَ ﺻُﻮﺭَﺗِﻰ ﻭَ ﺻُﻮﺭَﺓَ ﺍَﻣْﺜَﺎﻟِﻰ ﻣِﻦْ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﺤَﻴَﺎﺓِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻤَﺎﺀِ ﺑِﻠَﻄِﻴﻒِ ﺻُﻨْﻌِﻪِ ﻭَ ﻟَﻄِﻴﻒِ ﻗُﺪْﺭَﺗِﻪِ ﻭَ ﺣِﻜْﻤَﺘِﻪِ ﻭَ ﻟَﻄِﻴﻒِ ﺭُﺑُﻮﺑِﻴَّﺘِﻪِ


ﻭَ ﻛَﺬَﺍ ﺣَﺴْﺒِﻰ ﻟِﻜُﻞِّ ﻣَﻘَﺎﺻِﺪِﻯ ﻣَﻦْ ﺍَﻧْﺸَﺄَﻧِﻰ ﻭَ ﺷَﻖَّ ﺳَﻤْﻌِﻰ ﻭَ ﺑَﺼَﺮِﻯ ﻭَ ﺍَﺩْﺭَﺝَ ﻓِﻰ ﺟِﺴْﻤِﻰ ﻟِﺴَﺎﻧًﺎ ﻭَ ﺟَﻨَﺎﻧًﺎ ﻭَ ﺍَﻭْﺩَﻉَ ﻓِﻴﻬَﺎ ﻭَ ﻓِﻰ ﺟِﻬَﺎﺯَﺍﺗِﻰ ﻣَﻮَﺍﺯِﻳﻦَ ﺣَﺴَّﺎﺳَﺔً ﻟﺎَ ﺗُﻌَﺪُّ ﻟِﻮَﺯْﻥِ ﻣُﺪَﺧَّﺮَﺍﺕِ ﺍَﻧْﻮَﺍﻉِ ﺧَﺰَﺍﺋِﻦِ ﺭَﺣْﻤَﺘِﻪِ


ﻭَ ﻛَﺬَﺍ ﺍَﺩْﺭَﺝَ ﻓِﻰ ﻟِﺴَﺎﻧِﻰ ﻭَ ﺟَﻨَﺎﻧِﻰ ﻭَ ﻓِﻄْﺮَﺗِﻰ ﺍَﻟﺎَﺕٍ ﺣَﺴَّﺎﺳَﺔً


ﻟﺎَ ﺗُﺤْﺼَﻰ ﻟِﻔَﻬْﻢِ ﺍَﻧْﻮَﺍﻉِ ﻛُﻨُﻮﺯِ ﺍَﺳْﻤَﺎﺋِﻪِ


ﻭَ ﻛَﺬَﺍ ﺣَﺴْﺒِﻰ ﻣَﻦْ ﺍَﺩْﺭَﺝَ ﻓِﻰ ﺷَﺨْﺼِﻰَ ﺍﻟﺼَّﻐِﻴﺮِ ﺍﻟْﺤَﻘِﻴﺮِ ﻭَ ﺍَﺩْﺭَﺝَ ﻓِﻰ ﻭُﺟُﻮﺩِﻯَ ﺍﻟﻀَّﻌِﻴﻒِ ﺍﻟْﻔَﻘِﻴﺮِ ﻫَﺬِﻩِ ﺍْﻟﺎَﻋْﻀَﺎﺀَ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﻟﺎَﺕِ ﻭَ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﺠَﻮَﺍﺭِﺡَ ﻭَ ﺍﻟْﺠِﻬَﺎﺯَﺍﺕِ ﻭَ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﺤَﻮَﺍﺱَّ ﻭَ ﺍﻟْﺤِﺴِّﻴَّﺎﺕِ ﻭَ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟﻠَّﻄَﺎﺋِﻒَ ﻭَ ﺍﻟْﻤَﻌْﻨَﻮِﻳَّﺎﺕِ ِﻟﺎِﺣْﺴَﺎﺱِ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﺍَﻧْﻮَﺍﻉِ ﻧِﻌَﻤِﻪِ ﻭَ ِﻟﺎِﺫَﺍﻗَﺔِ ﺍَﻛْﺜَﺮِ ﺗَﺠَﻠِّﻴَﺎﺕِ ﺍَﺳْﻤَﺎﺋِﻪِ ﺑِﺠَﻠِﻴﻞِ ﺍُﻟُﻮﻫِﻴَّﺘِﻪِ ﻭَ ﺟَﻤِﻴﻞِ ﺭَﺣْﻤَﺘِﻪِ ﻭَ ﺑِﻜَﺒِﻴﺮِ ﺭُﺑُﻮﺑِﻴَّﺘِﻪِ ﻭَ ﻛَﺮِﻳﻢِ ﺭَﺍْﻓَﺘِﻪِ ﻭَ ﺑِﻌَﻈِﻴﻢِ ﻗُﺪْﺭَﺗِﻪِ ﻭَ ﻟَﻄِﻴﻒِ ﺣِﻜْﻤَﺘِﻪِ


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst