Konuya cevap cer


NUR RİSALELERİNİ SADELEŞTİRME HEVESİNE KAPILANLARA MÜHİM BİR İHTAR!



İşittim ki, Nur Risalelerini "sadeleştirme"  sevdasına kapılmışsınız. Bunun bazı örneklerini de gördüm. Bu husustaki  fikirlerimi madde madde söylemek niyetindeyim. Beni dinlemeseniz bile  samimiyetime kulak vermenizi rica ediyorum:


 Birincisi:  Bu hakkı nereden ve kimden alıyorsunuz? Bir müellifin eserlerinden  istifade etmek, okuyucuya, onun kitaplarında tasarruf etme yetkisini  verir mi?


 İkincisi: Nur  Risaleleri zengin bir kelime kadrosuna sahiptir. Ben lügatini hazırladım  ve bu günkü nesillerce bilinmeyen on bir bin kelime buldum. Bilinenleri  de sayarsak kelime sayısı en az ikiye katlanır. Oysa, sade dille  yazınca okumalarını ve anlamalarını umduğunuz insanlar azami bin kelime  kullanıyorlar. Bu durumda, lisan ve lügat ilmine vakıf herkes bilir ki,  manaları zayi etmeksizin sadeleştirme yapmak muhaldir. İnsaf edin, yirmi  bin kelimeyi bin kelimeyle ifade etmek nasıl mümkün olabilir?


 Üçüncüsü: Erbabına malumdur ki, dil ile düşünce arasında paralellik vardır. İnsan, sahibi olduğu kelimeler kadar düşünebilir. Risale diline sahip olmak demek aynı zamanda tefekkür alanını genişletmek demektir. Bu kıymetli eserlerin önemli faydalarından biri de budur. Bu hikmeti kesip atmak zulüm olamaz mı?


 Dördüncüsü:  Risalelerde Bediüzzaman Hazretlerinin kendine has bir üslubu vardır.  Belagat, fesahat, cezalet ve selasetten süzülen fevkalade tesirli bir  üslup. Hem akla, hem de kalbe tesir ediyor. Bu bedi üslubu parçalamak ve  tesirini kırmak cinayet olmaz mı?


 Beşincisi: Lisanımız bir asırdır sadmelerle sarsılıyor. Kırpıla kırpıla fakir bırakıldı, tefekkür dili olmaktan uzaklaştırıldı. Nur Risalelerinin bir hizmeti de lisanı muhafaza etmek ve ortak bir dil kurmaktır. Siz aksi istikamette hareket etmekle yıkıcıları sevindirmiş olmuyor musunuz?


 Altıncısı:  Siz de bilirsiniz ki, her ilmin kendine has ıstılahları, terimleri,  kavramları vardır. O ilmi elde etmek isteyen adam bu kelimeleri öğrenmek  zorundadır. O ilmi bilmek, terimleri sindirmekle mümkündür. Risalelerde  de iman ilmi anlatılıyor. Onun da ıstılahları var. Bu ıstılahların  günlük dilde karşılıkları yoktur ki yerine konabilsin. Risalelerin dili, imanın dilidir. İman dili tercüme edilebilir mi, edilirse ruhu incinmez mi?


 Yedincisi:  Bazı kimseler Risaleleri okumak istiyorlar da anlamakta zorlandıkları  için mi okumuyorlar sanıyorsunuz. Zehi gaflet! Nurları, enfüsi aleminde  sorgulaması olan ve hakikati arayanlar okur. Bu vasıflara sahip her  yaştan ve her baştan insan okuyor zaten. Anlamak için lügatlere bakıyor,  bilmediklerini soruyor ve istifade ediyorlar. Bu o kadar bedihi ki  delil bile istemiyor. İnsanlar daha çok namaz kılsın diye caminin dışına  seccade sermekle namaz kılanların sayısı artar mı?


 Sekizincisi: Bazı sadeleştirmeleri inceledim, hakiki metinden hiç de daha anlaşılır olmadıkları gördüm. Risalelerin  anlaşılıp anlaşılamaması sadece kelimelerle ilgili değil ki. Ortada  derin ve ince bir ilim var, dikkat ve itina istiyor. Zengin  kelime kadrosu onun sadece bir yönü. Bazı kelimelerin yerine başkalarını  koymakla, belki bir derece bilinen kelimelerin sayısını artırıyorsunuz,  ama esas dokuyu bozmakla da onu daha karışık bir hale getiriyorsunuz.  Bunun neresinde sadelik?


 Dokuzuncusu:  Risalelerin şiirli bir dili vardır. Ahengi ruhlara tesir eder, kalbin  en derin ve ince hislerini lerzeye getirir. İnsan da sadece akıldan  ibaret değildir. Akla iyilik edeceğim diye kalbe darbe vurmak akıllılık  mıdır? Sadeleştirme ünvanı altında bu harika, sanatlı, revnaklı, fasih  ve selis üslubu tahrip etmek nurlara en büyük zararı vermektir. Malum  ya, bazen gafil dostumuz düşmanımızdan ziyade zarar verebilir!


 Onuncusu:  Kaldı ki, nurlardan istifade ettikten sonra, kalem erbabı zatlar, bu  hakikatleri yazabilir, her edebi türde eserler verebilirler. Buna hiçbir  engel yoktur. Nurlar, yazılarınıza ruh olmak kaydıyla roman, hikaye,  deneme, şiir ve saire yazmanıza ne mani var? Risalelere hemen muhatap  olamayanlar sizin eserlerinizi okur, istifade eder, hakikati  bulabilirler. Daha fazlasını isteyince de nurları okumaya başlarlar.  Nitekim böyle de oluyor. Nice Nur Talebesi yazar var dünyada. Kitapları  basılıyor, satılıyor, okunuyor. Sizin de madem ilminiz ve edebi  kabiliyetiniz var, gösteriniz, işte meydan! Bu yazarlar kendileri adına  yazıyor ve konuşuyorlar. Nurlara halel getirmeleri söz konusu olmuyor.  Çünkü Risaleler adına konuşmuyor ve yazmıyorlar.


 On birincisi:  Muarızlar, Nurların önüne perde çekmek ve insanları onu tanımaktan  alıkoymak için her yolu denediler, ama muvaffak olamadılar. Siz ise,  Nurların sadesi, lügatlisi, meallisi ve saire derken araya perdeler  koyuyorsunuz ve koyacaksınız. "Kötü para iyi parayı kovar" misali, sizin  uyduruk dilinizle yazılanlar Nurlara perde oluyor ve olacak. Zamanla bu  perdeler hem daha da artacak, hem de daha fazla kalınlaşacak. Hakiki  Nurlar, zaman zaman hatırlanan birer mübarek yadigar haline gelecek!


 On ikincisi:  İnsanları zıvanadan çıkaran mühim amillerden biri de para hırsıdır. Bu  mübarek eserler iyi de alıcı buluyor, çünkü herkesin ihtiyacı var. Sade  basım, yalın yayım derken korkarım ki, bazı paracıların iştahını  kabartırsınız. Cevşen ticareti meydanda! O zaman her  bezirgan, canı nasıl isterse ve ne kadar isterse o kadar basar ve satar.  Bu yolu açmaktan korkmuyor musunuz? Malum, sebep olan yapan gibidir  diye bir düsturumuz var!


On üçüncüsü:  Sizin Risale neşir hakkınız yok diye biliyorum. Var da ben mi  bilmiyorum. Sahi, siz risale basma ve yayma hakkını kimden aldınız?  Muhterem müellifin varis tayin ettikleri malum. Siz de onlardan mısınız?  İzniniz yoksa bu fiilinizin hesabını nasıl vereceksiniz? Biliyorum ki,  varislerden hiç biri yaptıklarınızı uygun bulmuyor. Öyleyse siz  yaptıklarınızı ne hakla yapıyor ve hangi hukuka dayanarak basıp  yayıyorsunuz!


 On dördüncüsü:  Mesele sadece sadeleştirme de değil. Kiminiz sayfanın altına meal  koyuyorsunuz, kiminiz metnin yanına sözlük yerleştiriyorsunuz, kiminiz  kitabın önüne önsöz, takdim, biyografi ekliyorsunuz. Öyle ya, bu mübarek  Kuran tefsirine herkes ne isterse yapabilir! Yeter ki aslını kaybetsin!  Her yol mübah! Bunları yapmak için fetvayı kimden aldınız?


 On beşincisi:  Tercümeleri kendinize delil yapıyormuşsunuz. Böyle kıyas mı olur, insaf  ediniz! Hiç lisan bilmeyenlere tercüme etmek bir zarurettir. Zaruret  ise haramı bile helal kılar. Açlıktan ölme tehlikesi geçiren adam haram  etten doymayacak kadar yiyebilir. Ama başkası bu ruhsattan istifade  edemez. Bu misali meselemize tatbik ediniz! Türki lisan bilmeyenler,  muztar adamlardır. Sizin muhataplarınız böyle mi! Nasıl unutursunuz ki,  Risaleler onların diliyle yazıldı. Risale dili muhataplarınıza yabancı  değil, muhataplarınız bu dile yabani. Onları buraya getirmek gerek.  Yoksa bunu oraya taşımak için derisini yüzmek akıl karı değildir.  Müfsitler de dil uygulamalarıyla bunu yapmak niyetindeydiler zaten.  Ezanı ve namaz surelerini tahrif için az mı didindiler! Nurlarda dil ve  üslup canlı deri gibidir. Elbise gibi olsa, belki onu soyar, kendi  modanıza göre bir libas giydirebilirdiniz!


On altıncısı:  Evet, Risalelerde manası hemen kavranamayan bölümler vardır. Ama hepsi  böyle mi? Kolayca anlaşılan, sezilen, sevilen bölümler de var. Nurlara  yeni muhatap olan bunlardan başlamalı. Sonra öbürlerini de okur,  onlardan da faydalanır.


 On yedincisi:  Risalelerin bir gazete yazısı gibi basit olmayışından dolayı bir  cazibesi var. O bezme ancak layık olanlar girebilir. İhtiyacını hisseden  ve iştiyak duyanlar talebe olabilir. Onu arayanlar bulabilir,  bulmalıdır. O, popüler bir meta değildir. Biraz istek, biraz talep,  biraz da gayret lazım. Ucuz bir mal olmamalı Nurlar. Hemencecik  tüketilememeli. Tüketim kültürü yaygınlaştı. Bu kültürün etkisinde  kalanlar kolay elde ettiklerinin kıymetini bilmezler. Pahalı olan ve zor  elde edilen daha değerlidir. Bu sakat kültürün bir aktörü mü olmak  istiyorsunuz? Olabilir, sözüm yok, ama yeter ki bunu Nurlarla yapmayın!


 On sekizincisi:  Nurlardaki derin meseleleri anlamak ve tam feyiz almak için toplu  okumalar ve müzakereler yapılır. Talebeler, birbirinin anlayışından ve  uygulamasından istifade ederler. Mesleğimizin mühim bir esası da budur.  Zaman cemaat zamanıdır. Bu hususa ne kadar ehemmiyet verilse azdır.  İlminiz ve iktidarınız varsa buraya sarf ediniz!

 On dokuzuncusu:  Bu biçare kardeşiniz Risaleleri üniversitede tanıdı. Ne arabi bilirdi,  ne farisi, ne de tam anlamıyla türki. Nurun talebelerinden etkilendi ve  anladı ki onları böyle yapan Kuran Nurlarıdır. Okumaya başladı.  Anlamakta biraz zorlandı. Ama önemini inanmıştı okumanın. Yüzünde ve  hayatında nur parlayan talebeleri görüyordu. Şevke geldi, gayret etti,  sonunda Nurlar kapılarını ona da açtı... İşte fıtri yol budur.


Risaleler, kalbime iman, aklıma nur, dilime söz ve elime kalem  verdi. Herkese de verebilir. Siz de aynı yollardan geçmediniz mi?  Öyleyse bu bidat niye? Öyle ya, bidat her sahada olabilir. Her bidat  mebdede cazip görünür. Oysa, devamı ve neticesi vahimdir. Sonra nedamet  cehenneminde yanarsınız, ama kar etmez!


Yirmincisi:  Dehşetli bir zamandayız. Her tarafta dalalet selleri akıyor. Bidat  fırtınaları esiyor. Nurun duvarlarında delikler açmak akıl karı  değildir. Dalalet hücumuna karşı en son kale Nur Risaleleridir. Bidat  fırtınalarını neticesiz bırakan da yine odur. Niyetiniz ne olursa olsun,  yaptıklarınızla bu son kaleyi de içeriden tahrip ediyorsunuz. İçtihat  Risalesinin muhatapları arasında siz de yerinizi aldınız. Mübarek olsun!


  Hazer  ediniz! . Kırık dökük kelimelerinize ve dünyevilik kokusu sinmiş  tabirlerinize güvenmeyiniz. Nefsiniz sizi aldatmasın. Size ve bize düşen  onun aslını titizlikle korumaktır. Her ilave ve her noksan ona vurulmuş  bir darbedir. Ehil olmayanlara kapı açmaktır. Yağmacılara zemin  hazırlamaktır. Ne niyetle olursa olsun her tahrif bir tahriptir. Aslını  bozar. Suretini yırtar. Özünü zedeler. Tesirini kırar... Meslek bozulur.  Cemaat çözülür. Nur Risalelerinin cazibesi kendini okutmaya kafidir. O,  ruhları ilham yağmurlarıyla serinletir. Gönülleri velayet nesimiyle  ferahlatır. Üslubu harikadır. Dili zengindir. Anlatımı fıtridir. Her  harfine ihlas ve samimiyet kokusu sinmiştir. Her noktasının altında  feragat nuru vardır. Nurların dilini ve üslubunu bozup insanlara  göstermek, "işte nur budur" demek hak mıdır, adalet midir, hizmet midir,  yoksa tahrif ve tahrip midir? İnsafınıza havale ediyorum.



Ömer SEVİNÇGÜL

Cevaplar.Org


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst