Konuya cevap cer


Nurları sıradanlaştırma çabası (5)                                                                                                                


M. Latif SALİHOĞLU - 09.02.2012



Suâl–cevap faslı



Üstad Bediüzzaman'ın da hayatta olduğu tâ 1940'lı  yıllardan bu yana ara ara gündeme gelen "Risâle–i Nur'un dilini  değiştirme, sadeleştirme, basitleştirme, daha kolay anlaşılır hale  getirme..." şeklinde özetlenebilecek olan mesele, şimdilerde çok daha  kuvvetli, organizeli ve daha bir üst perdeden yapılan ilân, reklâm ve  propagandalarla yeniden gündeme taşınmış bulunuyor.


Yani, mesele alabildiğine ciddiyet ve ehemmiyet kesbetmiş durumda.


Durum  böyle olunca, haliyle Nur'un hâlis talebeleri ve sâdık şâkirdleri de  teyakkuza geçerek, üzerlerine düşen vazifeyi ifâya çalışıyor.


Bu  meyanda bizlere de pekçok sorular soruluyor. Biz de mümkün olduğunca bu  suâllere cevap teşkil edecek bahisleri bulup aktarmaya ve bu sûretle  müşkilleri halletmeye gayret ediyoruz.


Halihazırda bize ulaşan ve âcilen tatminkâr izahları istenen sayısız suâlden birkaçı şöyledir:



 Taarruz cephesi değişiyor



 Suâl: Üstad Bediüzzaman, ileride bu tür sıkıntıların çıkacağından söz etmiş veya herhangi bir işarette bulunmuş mudur?


Cevap:  Bediüzzaman Hazretleri, günün birinde Risâle–i Nur'a yapılan alenî  saldırıların sona ereceğini, takip, mahkeme, hapishane... faslının  geride kalacağını, ve fakat cephenin değiştirilerek, müdahalenin bu kez  "din perdesi altında" yapılacağını Kur'ân'ın nuruyla haber veriyor.


Üstelik,  gizli münafıkların bazı kurnazlıklarla Risâle–i Nur'un aleyhine sevk  edeceği dindar kesimi de üç kategoride tasnif ederek bunları şöylece  sıralıyor:


1) Safdil hocalar.

2) Bid'a taraftarı dindarlar.

3) Enaniyetli sofi meşrepliler.


İşte,  Hz. Üstad'ın kendi ifadeleri: "Risâle–i Nur'a, daha vatana, idareye  zararı dokunmak bahanesiyle tecavüz edilmez; daha kimseyi o bahaneyle  inandıramazlar. Fakat cepheyi değiştirip, din perdesi altında bazı  safdil hocaları veya bid'a taraftarı veya enaniyetli sofi meşreplileri  bazı kurnazlıklarla Risâle–i Nur'a karşı istimal etmek ve Risâle–i Nur'a  ve şâkirtlerine ayrı bir cephede tecavüz etmeye münafıklar  çabalıyorlar. İnşaallah muvaffak olamazlar." (Sikke–i Tasdik–i Gaybi, s.  190)


Evet, günümüz itibariyle Risâle–i Nur'a ve şâkirtleriyle sadece  lisân konusunda değil, hemen her meselede uğraşanlar, tenkit ve  taarruzda bulunanlar, Nur'un me'hazdaki kuvvet, kudsiyetinin tesirini  kırmaya çalışanlar, hatta insafsızcasına hücûm edip Nur dâvâsını (ve de  camiasını) karalama vazifesini deruhte edenler, zahiren, yani görünürde  dindar kimselerdir.


Ancak, hiç şüphe edilmesin ki, bunların arkasında yüzüne maske takmış başka habis odaklar ve elhannas cereyanlar var.


Dolayısıyla,  meselenin farkında olup din–imân kardeşlerimizle karşı karşıya  gelmemeli, kırıcı söz ve davranışlardan uzak durmalı. Aksi halde, gizli  din düşmanlarını sevindirmiş oluruz.


Yani, teenni, teyakkuz, dikkat ve itidâl ile gitmeli; delil, izah, ispat ve ikna metoduyla hareket etmeli.



 Suâl: Üstad Bediüzzaman, Nur'un lisânına hiç mi dokundurtmamış? Kolaylaştırmada hiç mi ruhsat vermemiş?


Cevap: Mektubat, Beşinci Desise'de "Şerh, izah veya tanzim" ruhsatını vermiştir.


Bunun dışına çıkılmasına—velev ki, allâme ve müçtehid bile olsalar—katiyen kimseye izin vermemiş ve asla rıza göstermemiştir.


Ayrıca,  bunu teyid edecek daha pekçok yerde tahşidat var. Hatta öyle ki, Üstad  mükerrer yerde "Ben dahi irademi karıştırmadım; nasıl geldiyse öyle  yazıldı, nasıl yazdırıldıysa öyle bırakıldı" hatırlatmasında bulunuyor.


Sadece  bir–iki yerde, o da "Fatiha'nın Farsça da okunabileceği ruhsatı"  kabilinden bazı tasarruflarda bulunulduğuna dair ifadeler var. Tamamen  hususî, istisnaî ve çok dar dairedeki bir tasarruf ki, bunu dahi son  tanzimde kaldırıyor ve 1957'den itibaren neşredilen Külliyata dahil  etmiyor. Tâ ki, bu hususî ve muvakkat ruhsatı umumileştirmeye ve geniş  dairede tatbik etmeye teşebbüs etmesinler.


Burada, aynı meselede  tasarrufta bulunmasına izin verilen Nur'un hâs talebelerinden Hulusî  Yahyagil'in Hz. Bediüzzaman'a yazmış olduğu mektubundan kısacık bir  iktibası aktarmakta fayda var. Şöyle ki:



 Bir harfine dokunmak bile titretiyor



 "Kimin haddidir ki, bu Nurlarda yanlışlık bulsun. Evet, bazı ibareler  belki edebiyat denilen şeye tam muvâfık düşmüyormuş. Bunda da isabet  var. Çünkü, (Risâle–i Nur) edebiyat satılmıyor, Kur'ân'dan nurlar  gösteriliyor. Bu fakir kardeşiniz, bu Sözler'i okuduğum zaman, Üstadımı  temsil eder bir hâl alıyorum. Tabiratınızla, şivenizle okumak, bana o  kadar zevkli, lezzetli geliyor ki, tarif edemem. Onun için, bir harfe  dokunmayı azim bir günah işliyor telâkki ediyorum. Bazan verdiğiniz  selâhiyetin mânevî kuvvetiyle, nâmınıza olarak bir harfin yerini  değiştiriyor veya kaldırabiliyorum. İşte bendeki telâkki ve tesir bu  mahiyettedir." (Barla Lâhikası, s. 62)


Bunun gibi çarpıcı daha başka misâller de var. Yeri geldikçe nazara verilecek.



 "Said Nursî yanıldı" diyenler, kendince sadeleştirme yapıyor



 Soru: Risâle–i Nur'un lisânına kimler niçin ilişiyor?


Cevap:  Bazı şahıslar ve yayınevleri, "Risâle–i Nurlar daha çok okunsun, daha  iyi anlaşılsın" mülâhazasıyla ve "sadeleştirme" adı altında, hiç hakları  olmadığı halde Risâle–i Nur'u tahrif edip hakikatte "sıradanlaştırma"ya  çalışıyor.


Burada isim vermek münasip düşmez; fakat, bu  yayınevlerinden birinin Üstad Bediüzzaman'ı tezyif etme hususunda  sâbıkalı olduğunu hatırlatmakta fayda var.


Nitekim, daha evvel de  değinmiştik. Şimdi Risâleleri tahrif ederek neşreden bu yayınevi, 2006  senesinde bastığı "Sultan Abdülhamid'de Yanılanlar" listesine Hz.  Bediüzzaman'ı dahil ederek büyük cürüm işlemişti. Hatalarını telâfi için  yaptığımız ikaza da, hiç aldırış etmediler; bilâkis, o hatayı müdafaa  cihetine gittiler.



 Garip mânâ, garip lâfız içinde olmalı



 Sual: Risâle dilinin değiştirilmesinin ne gibi sakıncaları var?


Cevap: Böylesi bir müdahalenin sakıncaları saymakla bitmez.


Evvelâ, kontrol edilmesi mümkün olmayan bir tâviz ve tahrif kapısı açılmış olur. Ki, senelerce bu yönde ciddi tenkitler yapıldı.


Bugün güvenilir dediiğiniz bir değiştirmenin arkasının nasıl geleceğini ve ileride nasıl şekiller alacağını kim kestirebilir?


Bir  başka sakınca, aynı zamanda Garibuzzaman olan Bediüzzaman'ın "garip  lisanı"na değiştirmek sûretiyle ilişildiği takdirde, Kur'ân'ın feyzine  istinad eden Risâle–i Nur'un tesirinin kırılacağı ve nazarı dağıtacağı  muhakkaktır.


İşte, "Ben gariim. Benim elbisem gibi uslûp ve lisânım  da gariptir" diyen Hz. Üstad'ın bu meyanda ifade ettiği "anahtar"  mesabesindeki harika bir vecizesi: "Garip bir mânâ, garip bir lâfız  içinde olmalı; tâ ki, nazar–ı dikkati celbetsin." (Eski Said Dönemi  Eserleri, DHÖ, s. 152)


Evet, siz tutup o garipliğe müdahale  ederseniz, tılsım bozulur. Tesir kırılır. Hatta, zamanın garibi ve bedii  olan şahsiyeti bile "Bediüzzaman" olmaktan çıkarırsınız.


...........................


NOT: Hayli birikmiş olan suâl–cevap faslına biraz daha devam etmek niyetindeyiz.



Nurları sıradanlaştırma çabası (5) - M. Latif SALİHOĞLU - YENİ ASYA


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst