Konuya cevap cer

Sadeleştirmeyi savunanların bahaneleri "dili ağır, anlaşılmıyor" nevinden. Sadeleştirmeyi kabul etmeyenler ve karşısında duranlar ise Nurlar'ın anlaşıldığını, hiç başka kaynak olmasa bile kendi kendini izah ettiğini savunuyor. Bizlerin de görüşleri bu yöndedir. İşte bir kardeşimizin bunun ispatına dair bir çalışması (Allah cc. razı olsun). Sadece iddiadan ibaret kalmasın, gözlerimizle de görelim.



TAHLİL 


Risale-i Nur Külliyatı'ndan Lem'alar kitabının 1. Lem'asının kelime sayıları bakımından tahlilinde şu sonuçlar çıkmıştır. 


Mükerrer kelimeler bir kelime sayılmak şartıyla yaklaşık 314 kelime mevcuttur. 


Mükerrer kelimeleri ilave ettiğimiz zaman yaklaşık olarak 520 kelime ediyor. 

Şimdiki dilde karşılığını bilemeyeceğimiz kelimeler ise takriben 98 tanedir. 


Bunlar: 


Münacat, Hazret, Mağrib, İşa, Fazilet, Mübarek, Lem’a, Azim, Mühim,  İcabe, Kıssa, Meşhur, Hülasa, Dağdağa, Necat, Vaziyet, Esbab,  Bilkülliye, Sukut, Cevv-i sema, Aleyh, İttifak, Musahhar, Selamet,  Te’sir, Müsebbib-ül Esbab, Melce', Ayn-el yakin, Sırr-ı Ehadiyet, Nur-u  Tevhid, İnkişaf, Hut, Taht-el bahir, Zelzele, Dağ-vari, Emvac, Dehşet,  Cevelan, Tenezzühgah, Kamer, Tazyik, Mahlukat, Şecere-i yaktin, Lutf-u  Rabbani, Müşahede, Müthiş, İstikbal, Nazar, Gaflet, Sergerdan, Küre-i  zemin, Mahv, Sür’aten, Heva-i nefis, Ebedi, İktidaen, İltica, Dalalet,  Halık-ı Semavat ve arz, Hatırat-ı kalb, Ahiret, Zat-ı Vacib-ül Vücud,  Mehtap, Latif, Tenezzüh, Merhamet, Celbetmek, Vahşet, Ünsiyet, Adem,  İnkılap, Mütemadiyen, Mevt, Karn, Merkub, Sefine, Manevi, İbret,  Tefekkür, Müteellim, Furkan, Elhası, Camiiyet, Mahiyet, Ulvi, İhtizaz,  Hengam, Kübra, Hurdebini, Kabza-i tasarruf, Ecram, Zuhur, Müştakane,  Ma’bud, Zerrat, Seyyarat, Vari, Hizmetkar, Cihet, Envar, Halaskar,  Tenevvür, Hakikat" kelimeleridir.     


1.Bu kelimeler içinde 1. Lem’a’da takip eden ibarede karşılığı verilen kelimeler ise şunlardır: 


En azim bir münacattır ve en mühim bir vesile-i icabe-i duadır

Münacat = Dua


Hem balığa, hem denize, hem geceye

(Bir alt satırda)

“Gece, deniz ve hût” 

Hût = Büyük bir balık 


O vaziyette esbab bilkülliye sukut etti. Çünkü o halde…

Vaziyet = Hal 


Bütün halk onun hizmetkarı ve yardımcısı olsa idiler. 

Hizmetkar = Yardımcı


Müsebbib-ül Esbabdan başka bir melce’ olamadığını ayn-el-yakin gördüğünden..

Ayn-el-yakin = Görür gibi inanmak


Her taraftan onu tehdit ve tazyik eden o mahlukat, her cihette ona dostluk yüzünü gösterdiler

Cihet = Taraf


Merkubumuz olup, bizi ona bindirip 

Merkub = Üzerine binilmiş, bindirilmiş


Kainatın kıyamet hengamındaki zelzele-i kübrasından

Zelzele-i Kübra = kıyamet 


Ecram-ı ulviyeden zuhur eden kuyruklu yıldızdan dahi korkar

Ecram = Yıldızlar


2. Bilemeyeceğimiz kelimelerin bir kısmının ise yine 1. Lem’a’nın değişik yerlerinde tam kelime karşılığı verilmiştir. Bunlar:


Envar = Nurlar

Müthiş = Dehşetli

Esbab = Sebepler

Bahir = Deniz

Halaskar = Kurtarıcı

Halaskar olmak = İmdat etmek, kurtarmak 

Tenevvür etmek = Işıklandırmak 

Sefine = Gemi 

Küre-i zemin = Dünya 

Melce’ = Kurtulacak yer 

Mahiyet = Hakikat 

Hakikat-i hal = Hakiki vaziyet

Dünya =Zemin

Sür’aten = Birdenbire 

Müşahede = Gözle görmek 

Ünsiyet = Dostluk 

-vari = Gibi 


3. Az çok manasını belki tam ifade edemeyeceğimiz fakat bize yabancı  olmayan ve günlük hayatta kullandığımız kelimeler ise 


“hazret, meşhur,  mübarek, fazilet, mühim, kıssa, aleyh, necat, ittifak, selamet, tesir,  zelzele, dehşet, mahlukat,  istikbal, nazar, gaflet, ebedi, ahiret,  mehtap, merhamet, vahşet, inkılap, manevi, ibret, tefekkür” olmak üzere  26 adettir. 


4. Türkçe’de karşılığı olmayan kelimeler 


“Lem’a, icabe, müsebbib-ül  esbab, sırr-ı ehadiyet, nur-u tevhid, cevelan, lutf-u Rabbani, Halık-ı  Semavat ve Arz, Zat-ı Vacib-ül Vücud, dalalet,  Furkan, camiiyet,  ihtizaz, kabza-i tasarruf, ma’bud, tenezzüh” olmak üzere 16 adettir. 


5. Bu dört maddede sayılan kelimeleri çıkardığımız zaman geriye  kalanlar:


 “Mağrib, işa, azim, hülasa, dağdağa, bilkülliye, sukut,  cevv-isema, musahhar, inkişaf, dağ-vari, emvac, kamer, tazyik, şecere-i  yaktin, mahv, heva-i nefis, iktidaen, iltica, latif, celbetmek, adem,  mütemadiyen, mevt, karn, müteellim, elhasıl, ulvi, hengam, hurdebini,  zuhur, zerrat, seyyarat” olmak üzere 33 adettir. 


6. 5.maddedeki kelimelerden külliyatın farklı yerlerinde karşılığı  verilenler: 


“mağrib, işa, azim, hülasa, dağdağa, bilkülliye, sukut,  cevv-i sema, musahhar, inkişaf, dağ-vari, emvac, iktidaen, kamer,  tazyik, iktidaen, iltica, latif, celbetmek, adem, mütemadiyen, mevt,  karn, müteellim, ulvi, hengam, hurdebini, elhasıl, zuhur, zerrat,  seyyarat” olmak üzere 30 adettir. 


7. Buraya kadar saydıklarımız çıkarıldıktan  sonra geriye kalanlar: 


“  şecere-i yaktin, heva-i nefis, elhasıl”  kelimeleri olarak 3 adettir. Bu  kelimelerden “şecere-i yaktin” kelimesinin yarısına yani “şecer = ağaç”  kelimesine külliyatın çok yerinde geçtiği için aşinayız. Geriye “yaktin  = kabak” kelimesi kalıyor ki bu sadece külliyatta 1 yerde geçiyor.  Ayrıca ”heva-i nefis” kelimesinin yarısını yani “nefis” kelimesini  biliyoruz. Geriye “heva” kelimesi kalıyor ki onun karşılığı “kötü  istekler” manasındadır. “elhasıl” kelimesiyle “hülasa” hemen hemen aynı  manalara geliyor. İki kelime de külliyatta çokça kullanılıyor. 


8. 1.Lem’ada günümüzde çokça kullandığımız 


“deniz, fırtına, karanlık,  kesik, çünkü, gece, birden, halk, sinema, perde, cenaze, kuyruklu  yıldız, mikrop, insan, dünya, hayat, bahçe” gibi her tabakadan insanın  rahatlıkla anlayabileceği yüzden fazla kelime kullanılmıştır.  


Türkçede karşılığı olmayan “Vacib-ül Vücud”, “sırr-ı Ehadiyet” gibi  tabirler için üstadımız nice eserler kaleme almıştır. Bu tabirleri bir  iki kelime ile ifade edebilmek zaten mümkün değildir ve hakiki manasını  asla gösteremez. 


“meydan-ı cevelan”, “sahil-i selamet”, “kıssa-i meşhure” gibi  terkiplerde geçen iki kelimeden birisini anlayabiliyoruz ve manasını  biliyoruz. 


Şimdi bu kadar süzgeçlerden geçirildikten sonra anlayamayacağımız bir  tek kelime olan “şecere-i yaktin” kalıyor. Onu da bi zahmet lügata  bakarak öğrenelim. Şimdi buraya kadarki çalışmalardan görüldüğü gibi  hiçbir lügata müracaat etmeden dahi rahatlıkla külliyattaki kelimeler  anlaşılabiliyormuş. Öncelikle 


a. Bir kısım kelimelerin karşılığı takip eden ibarede veya bir öncesinde geçmektedir. 

b.Bir kısım kelimelerin karşılığı aynı eserin muhtelif yerlerinde geçmektedir. 

c.Bir kısmının tam manasını bilemesek de bize yabancı değildir. 

d.Bir kısmının kullandığımız dilde karşılığı yoktur. 

e.Bilmediğimiz kelimeler elbette ki vardır. 

f. Fakat bu bilmediğimiz kelimelerin başka risalelerde tam karşılığı verilerek bu sorun da izale edilmiştir. 

g. Geriye karşılığı verilmeyen kelimeler vardır ki onlar çok azdır. 


80-90 yıl önce yazılan bu eserler için dili ağır diyenlerin ve en  ilginci şudur ki “en çok satılan ve en çok okunan kitaplar için”,  “anlaşılmıyor” diyenlerin neyi anlamadıklarını veya anlayamadıklarını,  sadeleştirme hevesine kapılanların neyi sadeleştirdiklerini veya  sadeleştirmek istediklerini bir nebze olsun göstermek istedim. Belki  lüzumsuz bir çalışma oldu fakat Risale-i Nur gibi en çok satılan ve en  çok okunan eserlerin anlayan ve istifade eden müştakları çok ki dilin  ağırlığı değil, mananın zenginliğine bakılıyor. Zaten bu haliyle  döneminin eserleri arasında en rahat ve kolay anlaşılan bir eser olmakla  benzersizdir. 

Bu konuda herhangi bir çalışma yapılıp yapılmadığını bilmiyorum.  Kusurlar varsa tamamen şahsıma aittir. Sadeleştirmeye karşı tepkimizi  göstermek için acizane yapılmış bir çalışmadır. Belki zaman israf ettik  fakat sırf bu çalışmada dahi şahsım adına çok istifade ettim ve  Risalelerin kudsiyetini bir kez daha anlamış oldum. 


Kusurlar şahsıma aittir. 

Saygılarımla...


"kenz-i mahfi"



http://www.risaleforum.net/risale-i-nur-okuma-ve-anlama-182/risale-i-nurdan-makaleler-207/126035-1lemanin-kelimetolojisi.html


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst