Konuya cevap cer


Mevlid Sadeleşir mi ?


 SERDAR AKTAŞ - 10.02.2012



Geçen Cuma gününün mübarek Mevlid Kandili olması hasebiyle umum  Müslümanların kandilini tebrik eder ve bu vesileyle kâinat ağacının hem  çekirdeği, hem en kâmil meyvesi olan Hz. Muhammed’e (asm) binler salât ü  selâm ederim.


 Malûmunuz bu gecede Peygamber Efendimiz (asm) dünyaya teşrif  ettikleri için, bizler her Mevlid Kandilinde sanki Peygamberimiz (asm)  yeniden doğmuş, yeniden âlemi nurlandırmış gibi kabul ederek  heyecanlamalı ve sahabevârî bir bağlılıkla ona tecdid-i biat ederek  sünnetine daha fazla sarılmalıyız.


Mevlid kandilinin vazgeçilmez bir âdeti olarak okunmakta olan Mevlid-i  Şerif, Osmanlı’nın fetret devrinde Bursa’da bir Batınî ulemasının camii  kürsüsünden “Peygamberlerin birbirine üstünlüğü yoktur. Hz. İsa, Hz.  Musa ile Hz. Muhammed aynı seviyededir.” diye vaaz etmesi ve cemaatin  bir kısmının bu bozuk fikirlere rağbet göstermesi üzerine Süleyman  Çelebi’nin Hz. Muhammed’in (asm) fazilet ve mertebesini tavzih ile diğer  peygamberlerden üstünlüğünü ispatlamak maksadıyla kaleme aldığı bir  eseri olup, adı da müellifi tarafından Vesiletü’n-Necat olarak  konulmuştur. Evet, Hazreti Peygamber (asm) hakikaten de insanlar için  vesiletü’n-necattır, yani kurtuluş vesilesidir. Bu sebepten bütün  peygamberler ümmet-i Muhammed’den (asm) olmayı temenni etmişler. İşte  Süleyman Çelebi’nin Osmanlı’nın sosyal, siyasal ve dinî hayatında tam  bir kargaşa devri olan fetret devrinde telif eylediği ve o dönemde  Batınî fikirlerin su-i tesirine karşı ehl-i sünnete arka çıkan Mevlid-i  Şerif’in yüzyıllardan beri büyük bir teveccühle okunagelmesi onun  makbuliyetine delâlet ettiği gibi müellifinin de hakikat ehli bir velî  olduğuna işaret eder. Hâl böyleyken, yazar İskender Pala bir kitabında  Mevlid ile alâkalı kaydettiği bir anekdotta; 1880’li yılların başında  ‘Muasırlaşmak, İslâmlaşmak, Türkleşmek’ fikirlerinin revaç bulduğu ve  edebiyatta Batı’nın hüküm sürdüğü Tanzimat Döneminde bazı mühim  şairlerin bir araya gelerek, 400 yıla yakın zamandır okunan Mevlid’in  bazı kelimelerinin artık eski ve anlaşılmaz olduğundan bahisle ve artık  dilimizin de, edebiyatımızın da değiştiği gerekçe gösterilerek “İşte bu  yüzden Mevlidi yeniden yazmalıyız!” diye karar aldıkları ve içlerinden  bazılarının kaleme sarılıp yeni tarzda manzum bir mevlid yazmaya  koyuldukları, bu minvalde yazdıklarını birbirlerine okuyup  karşılaştırarak ve uygun olan beyitleri alt alta dizerek “Bir aceb nûr  kim güneş pervanesi” mısrasına kadar geldikleri, ancak bu mısraya  geldiklerinde takılıp kaldıkları, nihayetinde içlerinden birinin  kalemini yere çalarak “Bu derece muhteşem bir beyit dururken bunu  yeniden yazmaya kalkışmak ….tir. Bırakınız yenisini yazmayı, benzerini  bile kaleme almak mümkün değildir!” diye itiraf ettiklerini nakleder.


Bu ironik hadise, bilmem ki size başka bir sadeleştirme olayını  hatırlatıyor mu? Ne yalan söyleyeyim bana hatırlatıyor. Lem’alar’la  başlanılan sadeleştirme çalışmaları her ne kadar “Yeni neslin anlaması  için yapıyoruz” gerekçesiyle savunulsa da acaba bilinmiyor mu ki gidilen  bu yolun sonu yok. Yani şimdiki nesil için yapılan bu sadeleştirmeler,  belki de bir sonraki gelecek nesil için kifayet etmeyecek ve onlar da  anlayamadıklarını mazeret gösterip yeniden sadeleştirmek isteyecekler ve  bu böyle sürüp gidecek. Bir, iki nesil sonra eserler çorbanın suyunun  suyu gibi tanınmaz bir hâl alıp, hafazanallah mahiyeti bozulacak. Lâtife  bir yana umum Risâleler Kur’ân’ın malı olduğu için, inşallah Kur’ân onu  muhafaza eder, bozulmaz.


Risâlelerin neden sadeleştirilemeyeceğini ağabeyler çok değişik  yönleriyle tavzih ettiler. Bunun üstüne fazlaca söz söylemeye hâcet yok.  Amma son olarak ben şunu belirtmek isterim ki; hiçbir benzer şey  orijinalinin yerini tutmaz, elmas gibi kesilen cam elmas olmaz. Hem  Nurlar mirî malı olduğu için, her önüne gelen ona el uzatıp üstünde  tasarruf edemez. Zira darb-ı mesel olmuş ki “Mirî malı balık kılçığıdır,  yutulmaz”. Madem bu sadeleştirme işi hatadır ve madem sadeleştirmeyi  yapan arkadaşlar hüsn-ü niyet sahibi olduklarını beyan ediyorlar, o  zaman hiç beklemeksizin hatalarından geri dönmeleri elzemdir, zira  hatadan dönmek de bir erdemdir.



http://risaleinurvesadelestirme.org/



Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst