Konuya cevap cer


"Üçüncü Lem'a'nın Kelimetolojisi" başlıklı yazının devamı..


3.Lem'adaki Arapça kelimeleri ve bilhassa Kur'an-ı Kerim'de geçen 76  adet kelimenin kullanılması ile hem Arapça dili gibi dünyada en zengin  kelime hazinesine ve mana içeriğine sahip bir dilin kelimeleri muhafaza  edilmiş, hem Kur'an-ı Kerim'in kudsi kelimeleri muhafaza edilmiş, hem de  yukarıda izah edildiği gibi o zamanın eserlerine göre anlaşılması en  kolay eser olan Risalelerde bu kelimeler kullanılmakla mana çok  zenginleşmiş, ebedi sanatlarda en ileri bir mevki almış, bütün imani  meseleler ispat edilmiş ve en mühimmi bu eserlerin her tabakadan insanın  anlayabileceği bir seviyede yazılmış olmasıyla misli asla mesbuk  değildir. 


Arapça ve bilhassa Kur'an-ı Kerim'de geçen kelimeler bakımından tahlilini yapmaktaki maksadımız şudur: 


Mektubat Mecmuasının 29. Mektubunun 7. Kısmında bir sual vardır. Sual  şöyledir: "Ehl-i ilhada kapılan ulema-üs-sû’, milleti aldatmak için  diyorlar ki: İmam-ı A’zam, sair imamlara muhalif olarak demiş ki:  “İhtiyaç olsa, diyar-ı baîdede, Arabî hiç bilmeyenlere, ihtiyaç  derecesine göre; Fatiha yerine Fârisî tercümesi cevazı var.” Öyle ise,  biz de muhtacız, Türkçe okuyabiliriz?...


İmam-ı Azam Ebu Hanife (RA)’nin sair imamlara muhalif olarak Arapça  bilmeyenler için sadece Fatiha’nın Farsça tercümesini okuyabilmelerine  imkan veren fetvasını esas tutarak milleti aldatmak için ehl-i ilhadın  kandırmacasına kapılan ve Türkçülük perdesine sığınarak “Öyle ise biz de  muhtacız, Türkçe okuyabiliriz” diyerek üstadın devamında 5 madde ile  izah ettiği zahirde “anlaşılmıyor” veya “anlamıyoruz” diyerek  Kur’an-ı  Kerim’in Türkçe tercümesini Arapçasının yerine okumak olan dehşetli  fitnenin  –ki ezanın senelerce Türkçe okunması bu fitnenin mahsulüdür-   bu zamanda bir vechi Risaleleri “anlamıyoruz” veya “anlaşılmıyor”  diyerek sadeleştirmek isteyenlerin ortaya attıkları aynı fitnedir. 


Bu meseleye verilen 5 maddelik cevabın en mühimi olan 5. maddesinde  şöyle cevap verilmiştir: “…Halbuki, zaaf-ı imandan gelen ve menfî fikr-i  milliyetten çıkan ve lisan-ı Arabîye karşı nefret ve zaaf-ı imandan  tevellüd eden mey-i tahrip sâikasıyla tercüme edip  Arabî aslını terk  etmek, dini terk ettirmektir.”  İşte bu müthiş sual ve cevabı biraz  açalım.


Sualin başında “ehl-i ilhada kapılan ulema-üs-sû’”dan bahsedilmiştir.  Zaten Kur’an-ı Kerim’in Arapça aslının yerine Türkçe okunması fikri  dinsizlerin bir fitnesidir. “ulema-üs-sû’” da buna alet olmuştur.  Bilhassa Ziya Gökalp gibiler müthiş bir zındıka fikriyle ehl-i imanın  fikrini bozmak ve zehirlendirmek için dessasane çalışmışlardır. Bilhassa  Türkçülüğü kendilerine perde etmişlerdir. “Anlamıyoruz” veya  “anlaşılmıyor” diyerek Arapça aslını terk etmişler, Kur’an-ı Kerim’i,  tekbirleri, ezanı Türkçe okumuşlardır.  Ezan, bu memlekette 18 sene  Türkçe okunmuştur. Halbuki zahirde ne kadar masumane bir fikirdir.  Fikrin ana kaynağı “anlamıyoruz”, “anlaşılmıyor”, “tercüme edilsin  herkes anlasın” düşüncesinden çıkmaktadır. Halbuki yapılan işe İslam  alimleri şiddetle karşı çıktıkları gibi üstadımız ise sahte ezanı asla  okumamış ve okutmamıştır. 


Ehl-i ilhad, milleti aldatmak için böyle dessasane bir fikir ortaya  atmıştır. Halbuki görünüşte ne kadar masumane ve faydalı gibi  gözükmektedir. Evet münafığın fitnesi zaten böyle yapmakla netice verir.  


Devamında “öyle ise biz de muhtacız, Türkçe okuyabiliriz” diyerek müthiş  bir fitnenin kapısını açmışlardır. Bu fitnenin neticesinde Kur’an ve  ezanın Arapça aslı yerine Türkçe tercümesi okunmuştur. Yine bu fitnenin  mahsulü olarak “anlaşılmıyor” veya “anlamıyoruz” denilen bütün edebi  eserler “sadeleştirme” yani “Türkçeleştirme” ismi altında müthiş bir  tahribata uğratılmıştır. Çünkü sadeleştirme fikrinin altında yatan  düşünce de “anlamıyoruz” veya “anlaşılmıyor” ifadeleridir. 


Gelin şimdi üstadın verdiği cevabı risalelerin sadeleştirilmesi konusuna  tatbik ederek bir kontrol edelim. Bakalım büyük üstad bu haddini aşan  nadanlara nasıl cevap vermiş. Üstadın 5.maddede verdiği cevabı  sadeleştirme konusunda inceleyelim. 



1.Bu fikrin iman zayıflığından çıktığını beyan etmiştir. 


2. Menfî milliyetçilik fikrinden çıktığını beyan etmiştir. İnsanların en  zayıf damarlarından birisi milliyetçiliktir, bunu okşamakla her türlü  fenalık yaptırılabilir. Görünüşte iyilik yapıyoruz zannıyla fenalık da  yaptırılabilir. Örneği Ezanın Türkçeleştirilmesi gibi, 


3. Arapça lisasına nefretten… İşte bu nokta çok mühimdir. Türkçeleştirme  ve sadeleştirme fikrinin altında yatan asıl sebep Arapça’ya  düşmanlıktır. Bu düşmanlığı “Türkçeleştirme” fikriyle göstermek  istiyorlar. Çünkü risalelerin dili o kadar anlaşılır bir şekilde  yazıldığı halde ve en çok okunan ve anlaşılan eser olduğu halde  “anlaşılmıyor” fikrini serrişte ederek aslında niyetlerini ortaya koymak  istemişlerdir. Bunu da Arapça lisasına düşmanlığın ve nefretin bir  yansıması olan “Türkçülük” perdesine bürünerek yapmak istemişlerdir. 


4. Zaaf-ı imandan tevellüd eden meyl-i tahrip… Evet bu ifadeye çok  dikkat etmek lazımdır. Meyl-i tahrip diyoruz çünkü gerçekten müthiş bir  tahribat yapılmıştır. Arapça kelimelerin yerine, kasıtlı olarak kısır  bırakılmış ve uydurma kelimeler ilave edilmiş ve bozuk bir dilin  kelimelerini koymaya çalışmışlardır. Peki manayı muhafazaya ve maksada  muvaffak  olabilmişler midir? Asla ve kat’a… Zira bunu yukarıda bir  nebze olsun beyan etmeye çalıştık ve ehl-i hakikat nazarında tam  manasıyla “maskara” olmuşlardır.



"kenz-i mahfi"


http://www.risaleforum.net/risale-i-nur-okuma-ve-anlama-182/risale-i-nurdan-makaleler-207/128325-3-lemanin-kelimetolojisi.html



Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst