Huseyni
Müdavim
Soru:
Üstadımız ilk sözde bir askeri muhatap alıyor. Bunun meslekle mi yoksa şahsın kendisiyle mi alakası vardır?
Cevap:
Bu sözün yazılmasına “asker bir nur talebesi”nin sebep olup olmadığı konusunda bir bilgimiz yok. Ancak, Üstad “İnsan bu dünyaya bir memur ve misafir olarak gönderilmiş.” buyurarak dünya hayatının iki ayrı yönünü ortaya koyuyor:
Birisi insanın başıboş olmadığı, bu dünyada dilediği gibi değil emir tahtında hareket etmesi gerektiği;
diğeri ise bu dünyanın ahiret için bir misafirhane olduğu, ebedî kalınacak diyarın burası olmadığı.
“Asker” ifadesi de bu iki manaya işaret etmektedir. Asker de emir tahtında hareket eder ve kışla hayatının geçici olduğunu bilir, ona gönül bağlamaz, terhis edilip dostlarına ve akrabalarına kavuşacağı günleri hasretle bekler.
Sanki bu hitap şekliyle, hepimize “dünyanın geçici zevklerine bağlanıp boğulmayarak” ebedi saadet yurduna iştiyak göstermemiz ve ona göre bir hayat sürmemiz ders veriliyor.
Bu konuda Üstadımız şu açıklamayı getiriyor:
Ben Sözler'i yazarken ihtiyarsız olarak ekser temsilâtı, şuunat-ı askeriye nev'inde zuhur ediyordu. Ben hayret ediyordum. Neden böyle yazıyorum, sebebini bulamıyordum. Sonra hatırıma geldi ki, belki istikbalde şu Sözler'i hakkıyla anlayacak, kabul edip hırz-ı can edecek en mühim talebeleri askerîden yetişecek. Onun için böyle yazmaya mecbur oluyorum, düşünüp o kahraman askerleri bekliyordum.
İşte mağrur olma, şükret; sen o askerlerden bahtiyar birisisin ki, evvel yetiştin. Yirmidört aded Sözler'i meşagil-i dünyeviye içinde yazmaklığın, benim bu hüsn-ü zannımı teyid etti.(Barla Lahikası)
Üstadımız ilk sözde bir askeri muhatap alıyor. Bunun meslekle mi yoksa şahsın kendisiyle mi alakası vardır?
Cevap:
Bu sözün yazılmasına “asker bir nur talebesi”nin sebep olup olmadığı konusunda bir bilgimiz yok. Ancak, Üstad “İnsan bu dünyaya bir memur ve misafir olarak gönderilmiş.” buyurarak dünya hayatının iki ayrı yönünü ortaya koyuyor:
Birisi insanın başıboş olmadığı, bu dünyada dilediği gibi değil emir tahtında hareket etmesi gerektiği;
diğeri ise bu dünyanın ahiret için bir misafirhane olduğu, ebedî kalınacak diyarın burası olmadığı.
“Asker” ifadesi de bu iki manaya işaret etmektedir. Asker de emir tahtında hareket eder ve kışla hayatının geçici olduğunu bilir, ona gönül bağlamaz, terhis edilip dostlarına ve akrabalarına kavuşacağı günleri hasretle bekler.
Sanki bu hitap şekliyle, hepimize “dünyanın geçici zevklerine bağlanıp boğulmayarak” ebedi saadet yurduna iştiyak göstermemiz ve ona göre bir hayat sürmemiz ders veriliyor.
Bu konuda Üstadımız şu açıklamayı getiriyor:
Ben Sözler'i yazarken ihtiyarsız olarak ekser temsilâtı, şuunat-ı askeriye nev'inde zuhur ediyordu. Ben hayret ediyordum. Neden böyle yazıyorum, sebebini bulamıyordum. Sonra hatırıma geldi ki, belki istikbalde şu Sözler'i hakkıyla anlayacak, kabul edip hırz-ı can edecek en mühim talebeleri askerîden yetişecek. Onun için böyle yazmaya mecbur oluyorum, düşünüp o kahraman askerleri bekliyordum.
İşte mağrur olma, şükret; sen o askerlerden bahtiyar birisisin ki, evvel yetiştin. Yirmidört aded Sözler'i meşagil-i dünyeviye içinde yazmaklığın, benim bu hüsn-ü zannımı teyid etti.(Barla Lahikası)