Risaleleri bir yil kabul ederek ve anlayarak okuyan...

Sakird

Member
“Risaleleri bir yil kabul ederek ve anlayarak okuyan zamanin hakikatli bir alimi olur” ifadesi genel olmayip, iki cihette hususiligi vardir.

• Mevzular açisindan
• Zaman açisindan

1- Risale-i Nurun mevzuu iman hakikatlerine dair konulardir. Risale-i Nuru okuyanlar, Risale-i Nurun mevzuu ile ilgili konularda hakikatli bir alim olabilir. Bu, hadis ilminde, muamelat ilminde, tarihte veya bizim bildigimiz fikihta alim olur manasina gelmez. Demek ki bu gibi konularda baska eserlere müracaat edilebilir.

2- Zamanimizda Islâmiyet`in sarsilan kismi veya ehli dalaletin tecavüz ettigi mevzular inanca, itikada, iman esaslarina taalluk ediyor. Eski zamanda ise bu gibi mevzular saglam ve muhkem olup kimsenin eli buralara uzanamadigindan dolayi o zamandaki eserler genellikle muamelat, tasavvuf ve ahlaka dair telifatlar idi.

Zamanimizda ise, dinin esaslarina, iman hakikatlerine zarar verildiginden, Risale-i Nur eserleri zamanin geregi olarak imani konularda tahsidat yapiyor. “Zamanin hakikatli alimi olur” ifadesi bu zamanla tahdit edilmis olur.

Diger taraftan, “bir sey mutlak zikir olunursa kemaline masruftur.” kaidesine göre, “zamanin hakikatli alimi olur” ifadesinde alimligin kemali nazara verilmis olur. Çünkü: Ilmin kemali Rabbül-alemini tanimaktir. Dolayisiyla alimin kemali de Allah’i iyi bilen ve taniyan demektir. Elbette Fikih bilmek de Islâmiyet`in icabindandir.

Zamanin hakikatli alimi olmak, fikhi bilmemek manasina gelmez. Zaten bir insan hakikat ilmini ögrendiginde, onun lazimi olan fikhi meseleleri de bilecek demektir. Imam-i Azamin “El-Fikhu’l- Ekber” isimli eseri tamamen iman hakikatlerini ihtiva eder. Bir müminin bunlari ögrenmesi mecburidir. Bunlar olmadan saglam bir itikattan söz edilemez. Burada kusuru olanin amelinin saglam olmasi kendisini kurtarmayabilir.

Demek ki, Risale-i nurlari bir yil anlayarak ve kabul ederek okuyan zamanin hakikatli bir alimi olur, ifadesinden bunlar anlasilmali. Yoksa asla diger ilimleri, kitaplari ve konulari begenmeme, küçümseme ve ilgisiz kalma manasi anlasilmaz.
 

genctrk1

New member
ılk okuyusta gercek anlamıyla anladım dıyen daha gormedım ben...
gunumuz ınsanı farsca kelımelere alısık degıl bence ılk once anlamlarına bakılmadan kelımelere alısılmak ıcın okunmalı
ve obur okuyusta anlamlarıyla bırlıkte anlasılarak okunmalıdır...
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Şunuda dipnot olarak söliyebiliriz her gününde azda olsa risaleler ile mesgul olmak dahi kafidir ... İlim sahibi olmaya...
 

NuruAhsen

Sonsuz Temâþâ
Risaleleri bir yıl kabul ederek ve anlayarak okumak

Soru;
Risale-i Nur’da “Bir sene bu Risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan; bu zamanın mühim, hakikatlı bir âlimi olabilir.” denilmiş. Risalelerde ilmihal, fıkıh bilgisi mevcut değil, sadece iman hakikatleri anlatılmış.


“Risaleleri bir yıl kabul ederek ve anlayarak okuyan zamanın hakikatli bir alimi olur”
ifadesi genel olmayıp, iki cihette hususiliği vardır.

• Mevzular açısından
• Zaman açısından

1- Risale-i Nurun mevzuu iman hakikatlerine dair konulardır. Risale-i Nuru okuyanlar, Risale-i Nurun mevzuu ile ilgili konularda hakikatli bir alim olabilir. Bu, hadis ilminde, muamelat ilminde, tarihte veya bizim bildiğimiz fıkıhta alim olur manasına gelmez. Demek ki bu gibi konularda başka eserlere müracaat edilebilir.

2- Zamanımızda İslâmiyet`in sarsılan kısmı veya ehli dalaletin tecavüz ettiği mevzular inanca, itikada, iman esaslarına taalluk ediyor. Eski zamanda ise bu gibi mevzular sağlam ve muhkem olup kimsenin eli buralara uzanamadığından dolayı o zamandaki eserler genellikle muamelat, tasavvuf ve ahlaka dair telifatlar idi.

Zamanımızda ise, dinin esaslarına, iman hakikatlerine zarar verildiğinden, Risale-i Nur eserleri zamanın gereği olarak imani konularda tahşidat yapıyor. “Zamanın hakikatli alimi olur” ifadesi bu zamanla tahdit edilmiş olur.

Diğer taraftan, “bir şey mutlak zikir olunursa kemaline masruftur.” kaidesine göre, “zamanın hakikatli alimi olur” ifadesinde alimliğin kemali nazara verilmiş olur. Çünkü: İlmin kemali Rabbül-alemini tanımaktır. Dolayısıyla alimin kemali de Allah’ı iyi bilen ve tanıyan demektir. Elbette Fıkıh bilmek de İslâmiyet`in icabındandır.

Zamanın hakikatli alimi olmak, fıkhı bilmemek manasına gelmez. Zaten bir insan hakikat ilmini öğrendiğinde, onun lazımı olan fıkhi meseleleri de bilecek demektir. İmam-ı Azamın “El-Fıkhu’l- Ekber” isimli eseri tamamen iman hakikatlerini ihtiva eder. Bir müminin bunları öğrenmesi mecburidir. Bunlar olmadan sağlam bir itikattan söz edilemez. Burada kusuru olanın amelinin sağlam olması kendisini kurtarmayabilir.

Demek ki, Risale-i nurları bir yıl anlayarak ve kabul ederek okuyan zamanın hakikatli bir alimi olur, ifadesinden bunlar anlaşılmalı. Yoksa asla diğer ilimleri, kitapları ve konuları beğenmeme, küçümseme ve ilgisiz kalma manası anlaşılmaz.

sorularlarisale
 

age

Active member
Cevap: Risaleleri bir yıl kabul ederek ve anlayarak okumak

İslam alimi olur denmemişki zamanının alimi olur denmiş.Mehdiyi deccalı tanısa dostunu düşmanını bilir yanlış gitmez.
 

Sirac

Well-known member
Cevap: Risaleleri bir yıl kabul ederek ve anlayarak okumak



"Zamanın âlimi" sıfatı, kişiye özel mi ya da şahs-ı mânevîye mi has bu..?

Ferd bazında düşünüyoruz bu tür vasıfları, ama öyle mi aslında..?
 

age

Active member
Cevap: Risaleleri bir yıl kabul ederek ve anlayarak okumak



"Zamanın âlimi" sıfatı, kişiye özel mi ya da şahs-ı mânevîye mi has bu..?

Ferd bazında düşünüyoruz bu tür vasıfları, ama öyle mi aslında..?

Evet mecmu'da bir hüküm bulunur, ferdde bulunmaz.
(Muhakemat - 146)

EVET bu ihtimalde var dikkate almak lazım.Şahsı manevinin azası olduğunda hüküm yine doğru olur.Allah razı olsun.
 

Sirac

Well-known member
Cevap: Risaleleri bir yıl kabul ederek ve anlayarak okumak

Nur şâkirdleri, mümkün olduğu kadar, her yerde küçücük birer dershâne-i Nuriye açmak lâzımdır.

Gerçi, herkes kendi kendine bir derece istifade eder;

fakat herkes herbir meselesini tam anlamaz.

İmân hakikatlerinin izahı olduğu için, hem ilim, hem Mârifetullah, hem huzur, hem ibâdettir.

Eski
medreselerde beş on seneye mukabil,

inşaallah
Nur medreseleri beş on haftada aynı neticeyi temin edecek; ve yirmi senedir ediyor.

13. söz

Geçen hafta bu kısmı okurken o mânâyı çıkarmıştık..

Buna tasdik bâbında gene şu kısım da var:


"Bu sırrın sırrı şudur ki:

Hakikî, samimî bir ittifakta herbir fert,

sair kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir.

Güya on hakikî müttehid adamın herbiri

  • yirmi gözle bakıyor,

  • on akılla düşünüyor,

  • yirmi kulakla işitiyor,

  • yirmi elle çalışıyor bir tarzda
mânevî kıymeti ve kuvvetleri vardır."

21. Lem'a


 

NuruAhsen

Sonsuz Temâþâ
Risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan

Bir sene bu Risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan; bu zamanın mühim, hakikatlı bir âlimi olabilir.” denilmiş. Risalelerde ilmihal, fıkıh bilgisi mevcut değil, sadece iman hakikatleri anlatılmış. Nasıl anlamak lazım?


nuruahsenforumrisalenet.png


“Risaleleri bir yıl kabul ederek ve anlayarak okuyan zamanın hakikatli bir alimi olur” ifadesi genel olmayıp, iki cihette hususiliği vardır.

• Mevzular açısından
• Zaman açısından

1- Risale-i Nurun mevzuu iman hakikatlerine dair konulardır. Risale-i Nuru okuyanlar, Risale-i Nurun mevzuu ile ilgili konularda hakikatli bir alim olabilir. Bu, hadis ilminde, muamelat ilminde, tarihte veya bizim bildiğimiz fıkıhta alim olur manasına gelmez. Demek ki bu gibi konularda başka eserlere müracaat edilebilir.

2- Zamanımızda İslâmiyet'in sarsılan kısmı veya ehli dalaletin tecavüz ettiği mevzular inanca, itikada, iman esaslarına taalluk ediyor. Eski zamanda ise bu gibi mevzular sağlam ve muhkem olup kimsenin eli buralara uzanamadığından dolayı o zamandaki eserler genellikle muamelat, tasavvuf ve ahlaka dair telifatlar idi.

Zamanımızda ise, dinin esaslarına, iman hakikatlerine zarar verildiğinden, Risale-i Nur eserleri zamanın gereği olarak imani konularda tahşidat yapıyor. “Zamanın hakikatli alimi olur” ifadesi bu zamanla tahdit edilmiş olur.

Diğer taraftan, “bir şey mutlak zikir olunursa kemaline masruftur.” kaidesine göre, “zamanın hakikatli alimi olur” ifadesinde alimliğin kemali nazara verilmiş olur. Çünkü: İlmin kemali Rabbül-alemini tanımaktır. Dolayısıyla alimin kemali de Allah’ı iyi bilen ve tanıyan demektir. Elbette Fıkıh bilmek de İslâmiyet'in icabındandır.

Zamanın hakikatli alimi olmak, fıkhı bilmemek manasına gelmez. Zaten bir insan hakikat ilmini öğrendiğinde, onun lazımı olan fıkhi meseleleri de bilecek demektir. İmam-ı Azamın “El-Fıkhu’l- Ekber” isimli eseri tamamen iman hakikatlerini ihtiva eder. Bir müminin bunları öğrenmesi mecburidir. Bunlar olmadan sağlam bir itikattan söz edilemez. Burada kusuru olanın amelinin sağlam olması kendisini kurtarmayabilir.

Demek ki, Risale-i nurları bir yıl anlayarak ve kabul ederek okuyan zamanın hakikatli bir alimi olur, ifadesinden bunlar anlaşılmalı. Yoksa asla diğer ilimleri, kitapları ve konuları beğenmeme, küçümseme ve ilgisiz kalma manası anlaşılmaz.
 

NuruAhsen

Sonsuz Temâþâ
Cevap: Risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan

Soru:
Üstad'ın, "Kim bu zamanda anlayarak ve kabul ederek risaleleri okursa bu zamanın mühim bir alimi olabilir." sözünü nasıl anlamalıyız? Bir de şeytan bizlerle neden uğraşır, bize yaklaşım yolları nelerdir, ondan ve vesvesesinden nasıl kurtulabiliriz?

“Risaleleri bir yıl kabul ederek ve anlayarak okuyan zamanın hakikatli bir alimi olur”
Şeytanlar,
hayra hiçbir kabiliyeti olmayan, sırf şer işleyen ruhani bir varlık türüdür. Dumansız ve harareti çok şiddetli bir ateşten yaratılmışlardır. (1) İblisin asıl adı, Azazil idi. Cenab-ı Hakk'ın, Hz. Âdem (as)'e secde etme emrinden yüz çevirmesi ve bu secde emrine kibirlenerek isyan etmesinden sonra, “iblis” ve “şeytan” isimlerini aldı. İnsanlığın manevi terakkisinde, Allah'a kulluk vazifesini yerine getirmesinde en büyük engel, şeytandır. Kur'an-ı Kerim'de şeytan, insan için “adüvv-ü mübin; apaçık bir düşman” olarak tavsif edilmiştir. Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'de pek çok ayet-i kerimede müminleri şeytandan istiazeye, yani Allah'a sığınmaya davet etmiştir.
Şeytanın en büyük hedefi insanları dinsiz yapmak, ateist yapmaktır. Bunu başaramazsa onları şirke sevk eder.
Şeytan, insanı müşrik etmekle de yetinmez; zalim bir müşrik eder, sefih eder. Bununla da kalmaz, onu şirk adına, gece gündüz çalışan bir dava adamı yapmaya çalışır. Bu onun son hedefidir. Zira, dava sahibi olmayan bir müşrik şeytanın bendesi ise, şirki dava edinenler onun can yoldaşlarıdır.
Şeytan, bütün oyunlarını boşa çıkararak hakkı, doğruyu, hayrı seçen müminlerde taktik değiştirir. Müminin imanına ilişemeyeceğini anladı mı, onun ibadetiyle uğraşır; ibadetsiz bir mümin olmasını arzu eder. Bunu başaramazsa, farzlarla yetinmesini, sünnetlere, nafilelere yanaşmamasını ister. Bu isteği de gerçekleşmezse, onun sadece şahsî ibadetiyle meşgûl olmasını, başkalara bir şeyler anlatmamasını arzu eder. Ve mümine şu yollu telkinlerde bulunur: “Koyunu koyun, keçiyi keçi ayağından asarlar.”
Şeytan, insanı yoldan çıkarmak için birçok hileye başvurur. Bu hile ve desiselerin bazıları şunlardır:

1. Şehvet ve öfke: Bunlar şeytanın insana tesir etme yollarının en büyükleridir. Bu sebepledir ki, hadis-i şerifte: “Şeytan kanın bedende cereyanı gibi insan vücuduna hulul eder. Onun yollarını açlıkla (oruçla) daraltınız.” buyurulmuştur. Çünkü şeytanın insana en büyük hulul yolu şehvettir. Açlık ise şehveti kırar.
2. Hased ve hırs: Hırslı insan, hakkı görmekten kör ve hakikati duymaktan sağır olur.
3. Tama: Şeytan insana tama ettiği şeyleri çeşitli riya ve hilelerle sevdirir. Öyle ki, adeta tama ettiği şey, insanın mabudu olur.
4. Acelecilik: Acele anında insan düşünmeye fırsat bulamaz, şeytan da bu anda ona vesvese verebilir.
5. Yoksulluk korkusu: Bu korku, insanı infaktan alıkoyar ve mal yığmaya davet eder.
6. Taassup: Şeytanın kalbe nüfuz ettiği kapılarından biri de kendi meşrebinde olmayan Müslümanlara karşı kin tutmak, onları küçümsemektir.
7. İhtilâf:
8. Şüphe: Şeytanın kalbe giriş kapılarından biri de cehalet ve gafletleri veya günahlara dalmaları sebebiyle akılları darlaşan bazı kimseleri, akıllarının almayacağı imani meseleler üzerinde şüpheye düşürmesidir.
9. Suizan: Kim bir insan hakkında kötü düşünmeye başlarsa, şeytan bu kimseyi o adamın aleyhinde gıybet etmeye sevk eder. Yahut o adamın hakkına riayet ettirmez. Ona hakaret gözüyle baktırır.
Şeytanın hile ve desiseleri, insana nüfuz yolları elbette sadece bunlardan ibaret değildir. Kişilere, devirlere, şartlara göre çok değişik şekiller arz eder.
(1) Hicr Sûresi, 15/27


Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editör
 
Üst