S.Nursi dünyaya yeni düşman konsepti sundu
28 Ekim 2010 / 13:00
Acosta, Said Nursi'nin "Cehalet, zaruret ve ihtilaf" üçlüsü ile dünyaya yeni bir düşman konsepti sunduğunu belirtti
Ahmet Bilgi'nin haberi:
Filipinler Liberal Parti Genel Sekreteri, Hıristiyan politikacı Dr. Neric Acosta, Risale-i Nur ve Bediüzzaman ile ilgili düşüncelerini Manila Times Gazetesi'nde yayınladı. Medeniyetler Diyaloğu" başlıklı yazısında Acosta, Said Nursi'nin "Cehalet, zaruret ve ihtilaf" üçlüsü ile dünyaya yeni bir düşman konsepti sunduğunu belirtti.
Hutbe-i Şamiye eserine dikkat çeken Acosta, Said Nursi'nin gelecek kaygısı taşıyan ve Samuel Huntington'un akademik dünyayı ümitsizliğe gark eden medeniyetler çatışması tezinin anti tezi olduğunu vurguladı.
İşte Dr. Neric Acosta'nın yazısı:
Avrupa ve Asya tarihinin en köklü merkezi, daracık bir boğaz ile Karadenizi Marmaraya bağlayan bir şehir, medeniyetler şehri İstanbul. Bir tarafında 2000 yıl önce Bizanslıların inşa ettirdiği şehrin duvarları, kaleleri... Ve medeniyetlerin iniş çıkışına şahidlik etmiş, her köşesi tarih kokan Bizansın Konstantinopolu ve Osmanlının İstanbul'u...
1923'e kadar neredeyse bin yıl İslamın başşehri, Osmanlının gözdesi İstanbul.
UNESCO için tüm şehir sit alanı...
2010 AB kültür başşehri...
Türkiye modernin ve gelenekselin dünyada en iç içe olduüu ülke...
Son 10 senedeki hızlı değişim, köklü değişim 1980 anayasasını bile eskitmeye ve yeniletmeye itmiş Türkiye'yi.
ÖYLE BİR TEFSİR Kİ...
İstanbul Medeniyetler Diyalogu gibi geçen Said Nursi sempozyumunun düzenleneceği en iyi şehir değil midir sizce de? İslam alimleri, dini liderler, cemaat önderleri, dünyanın dört bir tarafından gelmiş gözlemciler... Ve tartışmaların, müzakerelerin, fikir teatilerinin tam merkezinde bir İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi (1876-1960) ve onun Risale-i Nur'u etrafında dönen bir dizi söylev... Bir kelam alimi olan Said Nursi'nin yazmış olduğu Risale-i Nur 6000 sahifeyi aşan bir Kur'an tefsiri. Fakat öyle bir tefsir ki şu anda 40'tan fazla ülkede, akademisyenlerin, barış severlerin, dini grup liderlerinin ve politikacıların hayatlarına tesir eden bir rehber konumunda...
Mindanao'nun dertlerine bu Nurdan deva bulmaya gelmiş olan bir kaç akademisyen ile beraberdim.
Asırlarin ihtilafına, kavgasına, kanına, savaşına Risale-i Nur'dan ilaçlar bakmaya gelmiştik.
Risale-i Nur Eczanesi merhamet (şefkat) ve tolerans ilaçlarını elimize sundu. Bütün insaniyeti zahiri kimliklerin, beşerin çizdiği sınırların, dini, kültürel ve etnik ayrımların ötesinde sarıp sarmalayan bir anlayış sunuyor Risale-i Nur.
ŞEFKAT VE MERHAMET YÜKLÜ YENİ BİR AÇILIM
Risale-i Nur haddizatında bizim politikanın olmazsa olmazı dediğimiz "space, territory, ideologies, power"- " toprak, vatan, ideoloji ve kuvvet" kavramlarına şefkat ve merhamet yüklü yepyeni bir açılım kazandırıyor. İsrail-Filistin sorununda oldugu gibi, Mindanao probleminde de ve buna benzer dünyanın her tarafındaki problemlerin esasen yanlış anlam yüklediğimiz düşman konsepti olduğunu hatırlatıyor ve asrın başında Said Nursi bize yeni bir düşman konsepti sunuyor: Cehalet, zaruret ve ihtilaf....
YENİ DÜŞMAN KONSEPTİ VE HUNGTİNGTON
Minadanao'da hükümetimizin Müslümanlarla barış masasına dönmek üzere olduğu bu günlerde 1911 senesinde kaleme alınan Hutbe-i Şamiye isimli Said Nursi'nin gerek İslam alemi ve gerekse Hıristiyanlık alemi ve hatta topyekün bütün insanlık için sunduğu reçeteyi yeniden gözden geçirmek durumundayız. Said Nursi'nin temel felsefesi olan başkaları kötü değil, başkaları şeytan değil, insanın kendi nefsi kendinin en büyük düşmanıdır hakikati devletler milletler muvazenesinde de içsellestirilmesi gereken bir kilit kavramdır.
Said Nursi gelecek kaygısı taşıyan ve Samuel Huntington'un akademik dünyayı ümitsizliğe gark eden medeniyetler çatışması tezinin anti tezi olduğu ve hayatıyla ve yazılarıyla bütün dünya için tutunulmasi gereken bir ümit ışığı olduğu kanaatindeyim.
(Tercüme: M. Rıza Dalkılıç)
Yazının İngilizcesi:
Dialogue of Civilizations
BY NERIC ACOSTA
ISTANBUL, Turkey: This history-steeped land that straddles Europe and Asia, gatekeeper of the narrow Bosphorus Strait connecting the Black Sea and Marmara Sea, still retains the durable hallmarks of centuries past. Along the city’s coastline on the Marmara is the meandering Byzantine wall, built over 2,000 years ago. Inside the enclave was the ancient city of Constantinopole (330 to 1453 AD), built on the even older Greek city of Byzantium, bearing witness to the change of empires and the rise and fall of civilizations.
In 1453 the Ottoman Turks captured Istanbul and made it the capital of Turkey until 1923. Some of city’s most imposing structures are the awe-inspiring Hagia Sophia and the magnificent Suleymaniye Mosque, testament to the crossroads of conquests, cultures and religions over the ages. The UNESCO declaration of several edifices and places in the city and all over Turkey as “world heritage sites” is an unmistakable recognition of how rich a repository this country is of the tapestry of history—and what the Turkish author and 2006 Nobel laureate for literature, Orhan Pamuk, calls the “clash and interlacing of cultures.”
Istanbul is 2010 European Capital of Culture, a country of 75 million aspiring to be admitted to the European Union. Just as it bestrides both east and west, Turkey stands in the intersection of the jet streams of modernity and the longevity of tradition. Just last month, the country decided on a national referendum to institute changes in the 1980 constitution, particularly in terms of allowing for greater civilian supremacy over the military, the safeguarding of individual freedoms and judicial reforms. Such seminal changes in the constitution are seen as increasing compliance with European Union standards and facilitate the membership process.
It is but fitting to be in one of the most historic places on earth for a “dialogue of civilizations” symposium, a gathering of several Islamic scholars and religious leaders, as well as observers from all over the world, keen on seeking greater paths to peace and understanding among faiths. At the center of the discussions are the teachings of Bediuzzaman Said Nur (1878 to 1960), a Muslim Ottoman Kurdish scholar and theologian. Said Nur wrote the Risali-e Nur, a staggering body of Quaranic commentary exceeding 6,000 pages, which now serve as guide for thousands of religious scholars of different faiths, theology students, peace advocates and political leaders in over 40 countries around the world.
A few of us in this conference are from Mindanao, including professors from Xavier University and the Mindanao State University-Iligan Institute of Technology, community leaders and advocates who are largely out of the radar of Manila, but who have actively, painstakingly been bridging the divides of religion and culture in the long-troubled south. Anthropologist Quivido Origines of Xavier University-Ateneo de Cagayan and professors Jusof Morales and Jojo Caballero of MSU-IIT are but three of the more dedicated though unsung academics who toil with communities in Mindanao and understand copiously the spread of a turbulent history and what the stakes are for different groups in Mindanao.
The Risali-e Nur speaks of compassion and tolerance—and the embracing of a common humanity beyond the outward identities or boundaries of religion, ethnicity or culture. For too long, people have defined themselves with markers that differentiate them from others, instead of threads that bind all peoples in mutual respect and compassion.
The very characterization of politics as we know it—contesting space, territory, ideologies, power—appear to militate against the very principles of Risali-e Nur. So-called realists will argue that in war zones where distrust of “the Other” is high, a philosophy of pacifism invites defeat or appeasement. The state, after all, defends its territorial integrity with its monopoly of armed force against forces that also employ the ways of belligerence and armed struggle. Mindanao—like Palestine and Israel—is at core a contested space, not just in terms of land and territory, but perhaps more compellingly, in terms of history, symbols and the doggedness of identity. These regions have been caught in the spiral of strife and violence for over five decades, asphyxiated by what Said Nur would say are the “three real enemies—ignorance, poverty and enmity.”
Whether Christian or Muslim, or whatever other faith, Said Nur, in his renowned 1911 Damascus Sermon, reminds us that at the root of our tensions and conflicts lie not so much “the evil nature of the Other, as our own egoistic desires to dominate, control and retaliate.” This recognition should be a sound springboard as we return anew to the negotiating table for a just and lasting peace in Mindanao.
For the conflict-plagued regions of the world, peaceful dialogue—and not a “clash of civilizations” as academic Samuel Huntington says—is the only lasting way to go, not simply in terms of the hard-nosed mechanics of political negotiation or the pragmatic accommodation of political or economic demands, but through a deeper understanding, consciousness and wisdom of what makes us all inherently—and nobly—human.
www.RisaleHaber.com
İLGİLİ HABER:
Dr. Neric Acosta, Risale-i Nur ve Bediüzzaman Said Nursi ile ilgili düşüncelerini Risale Haber'e de anlatmıştı.
28 Ekim 2010 / 13:00
Acosta, Said Nursi'nin "Cehalet, zaruret ve ihtilaf" üçlüsü ile dünyaya yeni bir düşman konsepti sunduğunu belirtti
Ahmet Bilgi'nin haberi:
Filipinler Liberal Parti Genel Sekreteri, Hıristiyan politikacı Dr. Neric Acosta, Risale-i Nur ve Bediüzzaman ile ilgili düşüncelerini Manila Times Gazetesi'nde yayınladı. Medeniyetler Diyaloğu" başlıklı yazısında Acosta, Said Nursi'nin "Cehalet, zaruret ve ihtilaf" üçlüsü ile dünyaya yeni bir düşman konsepti sunduğunu belirtti.
Hutbe-i Şamiye eserine dikkat çeken Acosta, Said Nursi'nin gelecek kaygısı taşıyan ve Samuel Huntington'un akademik dünyayı ümitsizliğe gark eden medeniyetler çatışması tezinin anti tezi olduğunu vurguladı.
İşte Dr. Neric Acosta'nın yazısı:
Avrupa ve Asya tarihinin en köklü merkezi, daracık bir boğaz ile Karadenizi Marmaraya bağlayan bir şehir, medeniyetler şehri İstanbul. Bir tarafında 2000 yıl önce Bizanslıların inşa ettirdiği şehrin duvarları, kaleleri... Ve medeniyetlerin iniş çıkışına şahidlik etmiş, her köşesi tarih kokan Bizansın Konstantinopolu ve Osmanlının İstanbul'u...
1923'e kadar neredeyse bin yıl İslamın başşehri, Osmanlının gözdesi İstanbul.
UNESCO için tüm şehir sit alanı...
2010 AB kültür başşehri...
Türkiye modernin ve gelenekselin dünyada en iç içe olduüu ülke...
Son 10 senedeki hızlı değişim, köklü değişim 1980 anayasasını bile eskitmeye ve yeniletmeye itmiş Türkiye'yi.
ÖYLE BİR TEFSİR Kİ...
İstanbul Medeniyetler Diyalogu gibi geçen Said Nursi sempozyumunun düzenleneceği en iyi şehir değil midir sizce de? İslam alimleri, dini liderler, cemaat önderleri, dünyanın dört bir tarafından gelmiş gözlemciler... Ve tartışmaların, müzakerelerin, fikir teatilerinin tam merkezinde bir İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi (1876-1960) ve onun Risale-i Nur'u etrafında dönen bir dizi söylev... Bir kelam alimi olan Said Nursi'nin yazmış olduğu Risale-i Nur 6000 sahifeyi aşan bir Kur'an tefsiri. Fakat öyle bir tefsir ki şu anda 40'tan fazla ülkede, akademisyenlerin, barış severlerin, dini grup liderlerinin ve politikacıların hayatlarına tesir eden bir rehber konumunda...
Mindanao'nun dertlerine bu Nurdan deva bulmaya gelmiş olan bir kaç akademisyen ile beraberdim.
Asırlarin ihtilafına, kavgasına, kanına, savaşına Risale-i Nur'dan ilaçlar bakmaya gelmiştik.
Risale-i Nur Eczanesi merhamet (şefkat) ve tolerans ilaçlarını elimize sundu. Bütün insaniyeti zahiri kimliklerin, beşerin çizdiği sınırların, dini, kültürel ve etnik ayrımların ötesinde sarıp sarmalayan bir anlayış sunuyor Risale-i Nur.
ŞEFKAT VE MERHAMET YÜKLÜ YENİ BİR AÇILIM
Risale-i Nur haddizatında bizim politikanın olmazsa olmazı dediğimiz "space, territory, ideologies, power"- " toprak, vatan, ideoloji ve kuvvet" kavramlarına şefkat ve merhamet yüklü yepyeni bir açılım kazandırıyor. İsrail-Filistin sorununda oldugu gibi, Mindanao probleminde de ve buna benzer dünyanın her tarafındaki problemlerin esasen yanlış anlam yüklediğimiz düşman konsepti olduğunu hatırlatıyor ve asrın başında Said Nursi bize yeni bir düşman konsepti sunuyor: Cehalet, zaruret ve ihtilaf....
YENİ DÜŞMAN KONSEPTİ VE HUNGTİNGTON
Minadanao'da hükümetimizin Müslümanlarla barış masasına dönmek üzere olduğu bu günlerde 1911 senesinde kaleme alınan Hutbe-i Şamiye isimli Said Nursi'nin gerek İslam alemi ve gerekse Hıristiyanlık alemi ve hatta topyekün bütün insanlık için sunduğu reçeteyi yeniden gözden geçirmek durumundayız. Said Nursi'nin temel felsefesi olan başkaları kötü değil, başkaları şeytan değil, insanın kendi nefsi kendinin en büyük düşmanıdır hakikati devletler milletler muvazenesinde de içsellestirilmesi gereken bir kilit kavramdır.
Said Nursi gelecek kaygısı taşıyan ve Samuel Huntington'un akademik dünyayı ümitsizliğe gark eden medeniyetler çatışması tezinin anti tezi olduğu ve hayatıyla ve yazılarıyla bütün dünya için tutunulmasi gereken bir ümit ışığı olduğu kanaatindeyim.
(Tercüme: M. Rıza Dalkılıç)
Yazının İngilizcesi:
Dialogue of Civilizations
BY NERIC ACOSTA
ISTANBUL, Turkey: This history-steeped land that straddles Europe and Asia, gatekeeper of the narrow Bosphorus Strait connecting the Black Sea and Marmara Sea, still retains the durable hallmarks of centuries past. Along the city’s coastline on the Marmara is the meandering Byzantine wall, built over 2,000 years ago. Inside the enclave was the ancient city of Constantinopole (330 to 1453 AD), built on the even older Greek city of Byzantium, bearing witness to the change of empires and the rise and fall of civilizations.
In 1453 the Ottoman Turks captured Istanbul and made it the capital of Turkey until 1923. Some of city’s most imposing structures are the awe-inspiring Hagia Sophia and the magnificent Suleymaniye Mosque, testament to the crossroads of conquests, cultures and religions over the ages. The UNESCO declaration of several edifices and places in the city and all over Turkey as “world heritage sites” is an unmistakable recognition of how rich a repository this country is of the tapestry of history—and what the Turkish author and 2006 Nobel laureate for literature, Orhan Pamuk, calls the “clash and interlacing of cultures.”
Istanbul is 2010 European Capital of Culture, a country of 75 million aspiring to be admitted to the European Union. Just as it bestrides both east and west, Turkey stands in the intersection of the jet streams of modernity and the longevity of tradition. Just last month, the country decided on a national referendum to institute changes in the 1980 constitution, particularly in terms of allowing for greater civilian supremacy over the military, the safeguarding of individual freedoms and judicial reforms. Such seminal changes in the constitution are seen as increasing compliance with European Union standards and facilitate the membership process.
It is but fitting to be in one of the most historic places on earth for a “dialogue of civilizations” symposium, a gathering of several Islamic scholars and religious leaders, as well as observers from all over the world, keen on seeking greater paths to peace and understanding among faiths. At the center of the discussions are the teachings of Bediuzzaman Said Nur (1878 to 1960), a Muslim Ottoman Kurdish scholar and theologian. Said Nur wrote the Risali-e Nur, a staggering body of Quaranic commentary exceeding 6,000 pages, which now serve as guide for thousands of religious scholars of different faiths, theology students, peace advocates and political leaders in over 40 countries around the world.
A few of us in this conference are from Mindanao, including professors from Xavier University and the Mindanao State University-Iligan Institute of Technology, community leaders and advocates who are largely out of the radar of Manila, but who have actively, painstakingly been bridging the divides of religion and culture in the long-troubled south. Anthropologist Quivido Origines of Xavier University-Ateneo de Cagayan and professors Jusof Morales and Jojo Caballero of MSU-IIT are but three of the more dedicated though unsung academics who toil with communities in Mindanao and understand copiously the spread of a turbulent history and what the stakes are for different groups in Mindanao.
The Risali-e Nur speaks of compassion and tolerance—and the embracing of a common humanity beyond the outward identities or boundaries of religion, ethnicity or culture. For too long, people have defined themselves with markers that differentiate them from others, instead of threads that bind all peoples in mutual respect and compassion.
The very characterization of politics as we know it—contesting space, territory, ideologies, power—appear to militate against the very principles of Risali-e Nur. So-called realists will argue that in war zones where distrust of “the Other” is high, a philosophy of pacifism invites defeat or appeasement. The state, after all, defends its territorial integrity with its monopoly of armed force against forces that also employ the ways of belligerence and armed struggle. Mindanao—like Palestine and Israel—is at core a contested space, not just in terms of land and territory, but perhaps more compellingly, in terms of history, symbols and the doggedness of identity. These regions have been caught in the spiral of strife and violence for over five decades, asphyxiated by what Said Nur would say are the “three real enemies—ignorance, poverty and enmity.”
Whether Christian or Muslim, or whatever other faith, Said Nur, in his renowned 1911 Damascus Sermon, reminds us that at the root of our tensions and conflicts lie not so much “the evil nature of the Other, as our own egoistic desires to dominate, control and retaliate.” This recognition should be a sound springboard as we return anew to the negotiating table for a just and lasting peace in Mindanao.
For the conflict-plagued regions of the world, peaceful dialogue—and not a “clash of civilizations” as academic Samuel Huntington says—is the only lasting way to go, not simply in terms of the hard-nosed mechanics of political negotiation or the pragmatic accommodation of political or economic demands, but through a deeper understanding, consciousness and wisdom of what makes us all inherently—and nobly—human.
www.RisaleHaber.com
İLGİLİ HABER:
Dr. Neric Acosta, Risale-i Nur ve Bediüzzaman Said Nursi ile ilgili düşüncelerini Risale Haber'e de anlatmıştı.