Ashabıyla sükut halinde otururlarken Rasul-i Ekrem s.a.v.’in mübarek simalarında bir tebessüm beliriverir bir defasında. Sahabenin soran bakışlarını fark edince şöyle buyurur Efendimiz:
“Müminin durumu ne kadar şaşırtıcıdır! Zira her işi onun için bir hayırdır. Üstelik bu başkasına değil, sadece mümine has bir durumdur. Ona memnun olacağı bir şey gelse şükreder; bu hayırdır. Hoşlanmadığı bir zarar gelse sabreder; bu da onun için hayır olur.”
Sabır ve şükür, müminin şiarı olan iki haldir demek ki. Yahut yine bir hadis-i şerifte buyurulduğu gibi, “Sabır ve şükür, imanın iki yarısıdır.” İman edenlere özgü bu iki halin hem “hayır” diye nitelenmesi hem de Efendimiz s.a.v.’i tebessüm ettirecek kadar sevindirmesi, müminin bunlarla felah bulacağına, ebedî saadete erişeceğine işaret olmalıdır.
Öyleyse sabır ve şükür mümini cennete vardıran iki kanat gibidir. Bu iki kanat, iman edenleri dünya hayatında da “aşağıların aşağısı”ndan kurtarıp yükseklerde tutarak, onların izzetini muhafazaya vesiledir.