Şükür nedir?
Nimetle imtihan edildiğinde müminden beklenen şükürdür. Bir minnettarlığın ifadesi olan şükür, birçok ayet ve hadiste belirtildiği üzere, nimetlerin artırılmasına, doğru yola iletilmeye, cehennem azabından kurtulmaya vesiledir. Az veya çok, ikram edilen bir nimete, bir iyiliğe teşekkür, ahlâkî bir borç, bir nezaket kuralıdır bilindiği gibi.
Öyleyse araya vesileler girse de gerçekte bütün hayır ve nimetleri bize ihsan eden Allah Tealâ’ya teşekkür, bir nezaket kuralı olmaktan öte kulluk vazifemizdir, kaçınılmaz bir mükellefiyettir. Hem bu kulluk vazifesini yerine getirmek hem de vesile olduğu hayırlardan istifade için, bütün şartlarına uymak suretiyle Allah’a çokça şükretmemiz gerekmektedir.
Şükrün birinci şartı nimeti fark etmek, verilenin “nimet” olduğunu bilmektir. İkincisi, bize o nimeti vereni görmek, ikramından dolayı ona minnet, hürmet ve muhabbet duymaktır. Üçüncüsü de bahşedilen nimeti, o nimeti verenin rızası istikametinde kullanmaktır. Bu demektir ki şükür sadece sözle olmaz, ameli de gerektirir. Nitekim ibadetlerimizin hepsi, Allah’a karşı şükür vazifemizin, minnettarlığımızın amel halinde ifasıdır.
Şunu da hatırlatalım ki ister sözle, ister ibadetle, ister başka hayır hasenatla ifade edilmiş olsun, şükür nimetin bedeli değildir. Çünkü bir insan hayatı boyunca şükretse, gece gündüz hiç durmadan namaz kılsa, herhangi bir organının, bir tek nimetin bedelini bile ödemiş olmaz. Kaldı ki Cenab-ı Hakk’ın, kullarının teşekkürüne ihtiyacı da yoktur. Şükür, Allah’ın azameti karşısında kulun aczini fark ve itiraf etmesi, haddini bilmesidir.
Minnettarlığını göstermek suretiyle Allah katındaki derecesini yükseltme çabasıdır. Bu nedenle Kur’an’da (Neml, 40) Hz. Süleyman a.s.’a söyletildiği gibi, “Her kim şükrederse, kendi iyiliği için şükretmiş olur.”