Nimeti fark etmeyince
Buna rağmen Kur’an-ı Kerim’de belirtildiği gibi Allah’a “şükreden kullar pek azdır” (Sebe, 13), istediği her şeyden sayısız nimete nail olduğu halde “insan çok nankördür” (İbrahim, 34). Bu şükürsüzlük veya nankörlüğün sebeplerinden biri, nimeti fark edemeyişimizdir.
“Nimet” deyince çoğumuzun aklına bu dünyada sonradan ele geçen ve herkeste olmayan imkanlar gelir. Yaradılıştan gelen, Allah’ın bize hiçbir dahlimiz olmadan bahşettiği imkan ve yeteneklerin de, belki herkese verilmesine aldanarak, birer nimet olduğunu unuturuz.
Halbuki yaratılmış olmak nimettir, sağlık nimettir, zaman nimettir, aldığımız hava, içtiğimiz su nimettir, akıl nimettir, el, ayak, göz, kulak gibi uzuvlarımız, üstelik paha biçilemeyecek kadar kıymetli birer nimettir. Hasılı, insana ikram edilen nimetler Kur’an’ın ifadesiyle “saymakla bitirilemeyecek” kadar çok ve çeşitlidir.
Bunların kıymeti ancak kaybedildikten sonra anlaşılıyorsa, ortada “nimeti bilmemek” gibi bir gaflet var demektir. Şükürsüzlüğün ilk sebebi işte bu gaflettir.
Nimeti fark edememe gafleti bazen de yanlış tarafa bakmaktan dolayı ârız olur insana. Hadis-i Şerif’te “Dünyalık nimetler hususunda bizden daha aşağıda bulunanlara; ahiret işlerinde, ibadet, taat ve ahlâkta ise bizden daha yüksekte olanlara bakmamız” emredilmişken, bunun tersini yapmak hem şükürsüzlüğe yahut nankörlüğe, hem de kulluk vazifelerimizde gevşemeye yol açmaktadır. Gözünü daha iyi dünyalık imkanlar içinde yaşayanlara dikip onlara imrenenler sadece nankörlük etmiş olmakla kalmaz, haset, kıskançlık ve gönül darlığıyla dünyalarını zindana çevirirler.
Arada bir de olsa hastaneleri, hapishaneleri, aşevlerini, çocuk yuvalarını, huzurevlerini ziyaret edip böyle bir gafletten kurtulmanın çaresine bakmalıdır.