Kime şükretmeliyiz?
Şükürsüzlüğün bir diğer sebebi, insanın nimeti vereni, nimetin asıl sahibini görememesidir. Bu yüzden çoğu kişi elde ettiği bir hasılayı kendinden, kendi gayretinden bilir. Elbette bir kısım nimet ve imkanlara ulaşmak için çalışmamız, gayret göstermemiz şarttır. Ama tevfik Allah’tandır. Yani başarıya, istenilen sonuca, arzulanan nimete ancak Allah’ın dilemesiyle ulaşılabilir.
Bizim gayretimiz, Allah’ın takdir eylediği başarının sebeplerinden biri olabilir belki. Böyle olsa dahi sebepleri yaratan da, bir maksat uğrunda gayretimiz için isteği, iradeyi, sağlığı, enerjiyi, kısaca gerekli bütün imkanları veren de, ulaştığımız nimeti oraya koyan da Allah Tealâ’dır. Kul, işte bütün bunları hesaba katmadığı içindir ki “Ben çalıştım, ben kazandım!” diyerek Allah’a şükretme ihtiyacı duymaz, nankörlerden olur.
Bazen de nimetle o nimeti veren Cenab-ı Hak arasına kulun kendisi ve çabası değil ama Allah’ın vesile kıldığı başka insanlar perde olur. Mesela birisi sizin bir müşkülünüzü çözmüş, size bir yardımda, bir iyilikte bulunmuştur. Ona minnettar kalır, teşekkür edersiniz.
Bu güzel bir davranıştır, övülen bir tutumdur. Mutlaka insanlara teşekkür edilmelidir. Fakat size ulaşan bir iyilik, ikram, yardım için o insanları vesile kılan, o insanlara imkan veren Allah Tealâ’ya şükür de unutulmamalıdır.
Zahiren kimden veya nasıl gelmiş olursa olsun her hayrın, her nimetin Allah’tan, Allah’ın yardımıyla ihsan edildiğini bilmek şükürdür. Ve kulun bu bilinçle şükredebilmesi de ayrıca şükrü gerektiren bir büyük nimettir.