Orijinal metin: İşte ey tenbel nefsim! O dalgalı meydan-ı harb, bu dağdağalı dünya hayatıdır. O taburlara taksim edilen ordu ise, cemiyet-i beşeriyyedir. Ve o tabur ise, şu asrın Cemaat-i İslamiyyesidir. O iki nefer ise, biri: Feraiz-i diniyyesini bilen ve işleyen ve kebairi terk ve günahları işlememek için nefis ve şeytanla mücahede eden müttaki müslümandır.
Sadeleştirilmiş metin: İşte ey tembel nefsim! O dalgalı harp meydanı, bu gürültülü ve sıkıntılı dünya hayatıdır. Taburlara taksim edilen ordu, bütün insanlıktır. O tabur ise bu asrın İslam cemaatidir. O iki askerden biri, dinin farzlarını bilen ve yerine getiren, büyük günahları terk edip günah işlememek için nefsine ve şeytana karşı savaşan takva sahibi müslümandır.
1. “meydan-ı harb” terkibi “harp meydanı” olarak değiştirilmiştir. Bu ise bir sadeleştirme olmayıp sadece kelimelerin yerini değiştirmektir. Aslında buna hiç ihtiyaç yoktur. Çünkü Risale-i Nur’a muhatap olanların en çok karşılaşacakları şeylerden birisi terkiplerin çokluğudur. Terkiplerin ne manaya geldiklerini de rahatlıkla öğreneceklerdir.
2. Önceki cümlelerde “harb” kelimesini “hizmet” olarak değiştirenler burada herhangi bir değişikliğe gitmemişlerdir. Öncelikle yapılan bu iş bir tezattır. Sonra bir önceki cümlelerde “harb” kelimesinin anlaşılamayacağını farz edenler burada anlaşılacağını farzetmişlerdir. Bu ise sadeleştiricilerin kendi içlerinde düştükleri tezatlardan birisidir.
3. “dağdağalı” kelimesi “gürültülü ve sıkıntılı” olarak değiştirilmiştir. Nisbeten doğru bir değiştirmedir.
4. “O taburlara taksim edilen ordu ise, cemiyet-i beşeriyedir.” Cümlesindeki “O” kelimesi çıkarılmıştır. Aciptir ki sadeleştiriciler işlerine gelen kelimeyi çevirmekle beraber bir kısım kelimeleri ise aynen bırakmışlardır. Bu ise bir tezattır. Yani hangi kelimelerin anlaşıldığı, hangi kelimelerin anlaşılmadığının ölçüsünün ne olduğunu merak ettik doğrusu. Burada çok az kullanılan “taksim” kelimesini milletin bildiği farz edilmiştir. Bu ise bir tezattır.
5. “Cemiyet-i beşeriyye” terkibi “bütün insanlık” olarak değiştirilmiştir.
6. “Ve” bağlacı kaldırılmıştır. Görünüşte basit bir değişiklik gibi görülse de, bir önceki cümle ile olan bağın koparıldığını düşündüğümüzde yapılan işin o kadar küçük olmadığını anlamaktayız. Bunun gibi pek çok yerde bağlaçların kaldırılarak cümleler arasındaki münasebet koparılmaktadır. Bu ise büyük bir zulümdür.
7. “şu” kelimesi “bu” ile değiştirilmiştir. Bu ise bir sadeleştirme olmayıp doğrudan doğruya tahrip ve müellifi bir hürmetsizliktir.
8. “O iki nefer ise, biri” cümlesi “o iki askerden biri” olarak değiştirilmiştir. Burada yapılan bütün değişikliklerin sadeleştirmeyle olan en ufak bir alakasını göremiyoruz. Zira yapılan değişiklik ile mananın anlaşılmasına en ufak bir katkı yapılmamıştır.
9. “feraiz-i diniye” terkibi “dini farzlarını” olarak sadece kelimelerin yerlerini değiştirerek yapılan bir tahriptir. Bu şekildeki tahripler had safhada olup, mananın anlaşılmasına en küçük katkısı dahi olmayıp, okuyucuları ahmak yerine koymak demektir.
10. “işleyen” kelimesi “yerine getiren” olarak değiştirilmiştir. Dediğimiz gibi bu da sadeleştirme olmayıp, bilinen bir kelimeyi yine bilinen bir kelime ile değiştirmektir.
11. “kebairi” kelimesi “büyük günahları” olarak doğru bir değiştirme yapılmıştır.
12. “günahları” kelimesi çoğul olduğu halde değiştirilen metinde “günah” olarak tekil yapılmıştır. Yapılan bu işin sadeleştirmeyle olan alakasını bu işi yapanlara sormak lazımdır.
13. “nefis ve şeytanla mücahede eden” ibaresi “nefsine ve şeytana karşı savaşan” olarak değiştirilmiştir. Öncelikle “cihad” kelimesi yerine hatalı olarak “hizmet” kelimesini koyup, bir yerde bu kelimeyi çıkarıp burada “savaşmak” olarak yine yanlış bir mana vermek tahrip değil midir? Zira “mücadehe” kelimesi “cihad etmek” demektir. Cihad ise sadece savaşmak manasına gelmez. Burada yine sinsi ve sistemli bir tahrip yapılmıştır. İlk bakışta sadeleştirilmiş metin doğru gibi gözükürken, “mücadehe eden” kelimesini hatalı olarak “savaşan” şeklinde değiştirmişlerdir. “Mücahede” kelimesi “cihad eden” demektir. Cihat ise her zaman savaşmak manasına gelmez. Çünkü bu kelime “cehd” kökünden gelip “azim, gayret, fedakarlık, takat, güç ve kuvvetini sarfetmek, insanın nefsine hakim olması” gibi manalara gelmektedir.
Orijinal metin Diğeri: Rezzak-ı Hakiki’yi ittiham etmek derecesinde derd-i maişete dalıp, feraizi terk ve maişet yolunda rastgelen günahları işleyen fâsık-ı hasirdir.
Sadeleştirilmiş metin: Diğeri ise rızkın gerçek sahibi Cenab-ı Hakk’ı itham etmek derecesinde geçim derdine düşüp farz ibadetlerini terk eden ve tuttuğu yolda rastgele günahları işleyen, zarar içindeki isyankârdır.
1.“Rezzak-ı Hakiki” terkibini anlamayacaklar diye “rızkın gerçek sahibi” olarak sadeleştirenler, devam eden cümlelerde geçen “Rezzak” kelimesini aynen bırakmışlardır.
2. “ittiham” kelimesi “itham” ile değiştirilmiştir. Aynı şekilde “ittiham” kelimesini anlamayanların “itham” kelimesini anlayabilecekleri kabul edilmiştir. Bu ise tam manasıyla gülünç bir durumdur.
3. “derd-i maişet” terkibini “geçim derdi” olarak değiştirenler bir sonraki “maişet” kelimesini “tuttuğu yol” olarak değiştirmişlerdir. Bu ise bir tezattır.
4. “rastgelen” kelimesi “rastgele” olarak değiştirilmiştir. Bu iki kelime arasında fark vardır. “Rastgelen” kelimesi “kendisinin rastladığı” manasına geldiği halde, “rastgele” kelimesi herhangi bir manasına gelmektedir. Görüldüğü üzere tahribatçıların yaptığı basit bir hata dahi manayı katletmiştir. Buna eğer hala sadeleştirme denilecekse buyrun diyebilirsiniz…
5. “fasık” kelimesi “büyük günahları işleyen, günahkâr” olduğu halde burada “isyankâr” olarak sadeleştirilmek suretiyle mana değiştirilmiştir. Aslında “fasık” kelimesinin manası metin içinde verilmiştir. Az bir dikkat ile bu husus rahatlıkla anlaşılabilir.