Konuya cevap cer

Cevap: Sadeleştirilmiş Sözler Hatalarla Dolu - On Dördüncü Lem'a'dan..


Orjinal  metin: Mecmu‑u  ziyasındaki güneşin zâtını mülâhaza etmek için gayet  geniş bir tasavvur  ve ihatalı bir nazar lâzım olduğundan, güneşin  zâtını unutturmamak  için, herbir parlak şeyde güneşin zâtını, aksi  vasıtasıyla gösteriyor. 


 Orjinal olmayan metin: Işığının  tamamıyla beraber güneşin  zâtını  kavrayabilmek için gayet geniş bir  tasavvur ve engin bir bakış   gerektiğinden, güneş zâtını unutturmamak  için her bir parlak şeydeki   aksi vasıtasıyla kendini gösterir.


Birincisi: Yapılan  değişikliklerin tek tek doğru olup olmadığına girmeden evvel, cümlenin  manasının tamamen değiştirilmiş olduğunu görüyoruz. Orjinal metinde şu  mana var: Kur'anı Kerimin bir hususiyeti, kesret-i mahlukatta tezahür  eden, ortaya çıkan vahidiyet (Allahın birliği) tecellileri içinde  akılları boğmamak için, o vahidiyet içinde ehadiyet tecellilerini de  gösteriyor. Ta çokluğu ihata edemeyen insan, cüz'iyettede Allahın  varlığını ve birliğini mütalaa edebilsin. İşte buradaki cümlede güneş  ile buna misal verilmiş. Yani Kur'an, vahdet içindeki ehadiyet  cilvesini, tıpkı verilen güneş misalindeki gibi gösteriyor. Bunu bir önceki  cümleden de anlamak mümkündür. O cümlede şu: "Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, hadsiz  kesret-i mahlûkatta tezahür eden vâhidiyet içinde ukulü boğmamak için,  daima o vâhidiyet içinde ehadiyet cilvesini gösteriyor. Yani, meselâ,  nasıl ki güneş ziyasıyla hadsiz eşyayı ihata ediyor."  


Tahrif edilmiş metinde ise bu hususiyet Kur'ana değil, güneşe verilmiştir. Yani bu cümle, Kur'anın vahidiyet içinde gösterdiği ehadiyet tecellisi gibi değil, güneşin vahidiyet içinde gösterdiği  ehadiyet tecellisi anlamında değiştirilmiş. Dolayısıyla gerisindeki  cümleden tamamen kopuk bir cümle haline gelmekle birlikte, mana da  tamamen bozulmuştur. "Yayıncı Notu" başlıklı yazıda belirttikleri azami dikkat ve titizliğin bir neticesi olsa gerek. O cümleyi hatırlayalım.."Her ne kadar azami dikkat, titizlik ve hassasiyet gösterilmeye çalışılmış olsa da bize bakan yönüyle mutlaka eksiklikler, kusurlar ve gözden kaçan noktalar olacaktır." Gerçi  yayıncı kuruluş kusur ve hatasının olabileceğini kabul ediyor ancak,  her satırda yapılan bunca bariz hatalar, azami dikkatin neticesi  olabilir mi ? Hem azami dikkat ve titizlik göstereceksiniz, hem de her  cümlede cümledeki kelimeler adedince ya da yarısı kadar hata  yapacaksınız. Bana mantıklı gelmiyor. Hem "azami" ne demek ? Daha  Risale-i Nur'a girmeden sadeleştirme zihniyetinde olan biri "azami"  kelimesini neden kullanır ? "Ziyade" yi bile anlamazlar diye "çok"  şeklinde değiştiren zihniyet, "azami" nin anlaşılacağını nasıl düşünür ?  


İkincisi:

 

"Mecmu‑u ziyasındaki güneşin


"Işığının tamamıyla beraber güneşin" 


şeklinde değiştirilmiş. Fazladan bir "beraber" konulmuş. 



Üçüncüsü: 


"zâtını mülâhaza etmek için"


"zâtını kavrayabilmek için"


olarak değiştirilmiş. "Zât" ve "için" aynı bırakılmakla birlikte  "mülâhaza etmek" terkibine yanlış olarak "kavrayabilmek" manası verilmiş.  "Mülâhaza etmek" terkibinin manası lügatta "düşünme, akla getirme,  dikkatle bakmak, düşünme, iyice düşünüp bir işin hakikatını incelemek."  olarak geçmektedir. Bendeniz şu sadeleştirme işinde yapılan hataları  bile kontrol ederken, yanlış olduğuna hükmetmek için en az bir iki tane  lugata bakıyorum emin olmadığım durumlarda. Peki bu işi yapanlar, çok  veballi bir işe giriştikleri halde, kaç lugata bakıp "mülâhaza" ya  "kavramak" manasını vermişler ? Birşeyin zatını anlamakla, zatını  kavramak aynı şeyler mi ? Güneşin zatı anlaşılabilir ancak kavranabilir  mi ? "Sen bu işi kavradın, anladın" nevinden yani "anlamak" manasında  çevirdikleri gibi bir bahaneye sığınılacaksa eğer, bu bahaneleri kendi  sözleri için mümkündür, olabilir. Ancak sadeleştirmeye giriştikleri  sözler kendilerinin değil, Bediüzzamanın eserleridir. Bari hiç bişey  bilmiyorsanız, lugattaki en yakın manasını koyun. Bu yapılan işin "azami,  dikkat ve titizlik" ile uzaktan yakından bir ilgisi dahi yoktur.  Tahrifçiler otuırdukları yerden tamamen o kelimenin, o an için  kendilerinde uyandırdığı manayı kullanmışlardır. Ancak hiç bilmedikleri  yerde lugata müracaat etmişler ve onlarda dahi çoğunlukla isabet  edemeyip ya da etmeyip, hatta fuzuli olarak en uzak manalarına  çevirmişlerdir. Geçmişte gösterdiğimiz deliller bunu anlamak için  kafidir. Çok az yerde bu kelimeleri aslı olan manalarına çevirdikleri de  geçmiş misallerden anlaşılabilir. 


Dördüncüsü:


O.M: "gayet geniş bir tasavvur ve ihatalı bir nazar lâzım olduğundan,"


S.M: "gayet geniş bir tasavvur ve engin bir bakış   gerektiğinden,"


Görüldüğü üzere bu terkibde  "tasavvur" değiştirilmemiştir. Mesela Birinci Sözden birkaç tane çok  basit anlaşılan kelimelerden, tahrifçilerin değiştirdiklerine misaller  verelim. 


"bizlere" "bize"


"dahi" "bile"


"gibi" "misali"


"Biz dahi" "Biz de"


"namına" "adına"


"SUAL" "Soru"


Şimdi şu kelimeleri değiştiren  tahrifçilerin, "tasavvur" u değiştirmemesi ne ile izah edilebilir ?  Cehaletle mi ? Keyfiyetle mi ? Ya diyecekler "biz bu kelimenin manasını  bulamadık", ya "bulsakta işimize gelmedi", ya "bu az çok bilinen bir  kelimedir" (ki bu durumda şu yukarda verdiğimiz misal onlara "yalan  söylüyorsunuz" diyecektir.), yahutta "biz buna "azami dikkat ve titizlik  göstermedik."". Bu da kendi yayıncı notundaki sözlerini yalancı  çıkaracaktır. Yani tahrifçilerin üretebileceği her bahaneye, yaptıkları  iş "yalan söylüyorsunuz" diyor. Ben demiyorum, kendi satırları bunu  söylüyor.. 



Sonra "ihatalı" nın karşılığı da hangi lugatta "engin" olarak geçiyor ?  "İhatalı" nın manası cümle içinde baktığımızda ve lugatlardan  araştırdığımızda, burdaki manası, "kuşatıcı, kapsamlı" gibi  kelimelerdir. "Engin" ile uzaktan yakından bir alakası yoktur. "Sonuçta  bu şekilde de anlatılmak istenen şey anlatılıyor" diyenler olabilir. Eğer  Risalelerin tefekküre sevkeden bir eser olduğunu kabul ediyorsak,  maalesefki bu kelime istenen manayı vermekten çok uzaktır. Yok niyet  sadece Onu, kuru kuruya okunan bir kitaba dönüştürmekse, işte bu ancak  tahrifçilerin yaptığı şekilde yapılabilir. Buna razı olanlar "böyle de aynı anlama geliyor" diyebilirler. "Çünkü o kadar alternatif ve o  manaya yakın mana varken, hiç lugatta olmayan manayı seçmek, vücuttan  deriyi soymak gibidir. Derisiz vücut hayattar olmadığı gibi, bu türden  değişikliklerde sönük ve kof ve kesif kelimeler yığınını ortaya  çıkarmıştır. Ki bu eserlerde devamlılığı sağlayacak cazibeyi  bitirdiğinden, istifadeye takoz koymaktır, engellemektir, mani olmaktır.



Buradaki "nazar" kelimesi de "bakış"  olarak çevrilmiş. Bırakın Türkiyeyi, Avrupanın en ücra yerinde olsa ve  Türkçe yi çat pat bilen biri dahi olsa, "nazar" ın ne manaya geldiğini bilir. Türkçe de en çok kullanılan  kelimelerden  değil midir bu ? "Nazar değmesin, Allah nazardan saklasın, nazara mı  geldik" gibi sözler herkesin dilinde olan sözler değil midir ? Bunun  sadeleştirme ile uzaktan yakından nasıl bir ilgisi olabilir ? Daha  "tasavvur" kelimesinin bile manasını vermemişken, haliyle bu kelimeyi  bile okuyucunun anlıyacağı hesabı yapılmışken, "nazar" kelimesinin  manasının verilmesi ne anlama geliyor ? İstikrarsızlık mı, keyfiyet mi,  dikkatsizlik mi ? Adı her ne olursa olsun. Tahrifatı yapanların her  satırda kendi vaatleriyle çeliştikleri bir gerçektir. Bu eserleri okuyan  kardeşlerden rica ediyorum. Fazla değil bir 10 sayfa orjinali ille  birlikte okuyun ve bundan önce "Yayıncının Notu" başlıklı yazıyı da  okuyun. Nasıl her satırda kendi notlarıyla çeliştiklerini  farkediceksiniz. Hata bir olsa, eyvallah, iki olsa o da sorun değil, bir  sayfada 5 hata olsa ona da tamam dedik, hatta 10 hata olsun. E kardeşim  1 değil, 5 değil, 10 değil, her satırdan 5 hata çıkıyor nerdeyse. Bir  sayfada kaç satır varsa onu en az 2 ile çarpın, Ortalama 20 satır olsa  en az 60 hata yapar yahu. Bu kadar hata böyle bir eserde kabul  edilebilir mi ? Manayı tamamen bozduğunu göstermez mi ? Çok iddia  edilen, orjinalini okumaya bir şevk uyandırması ihtimalini kökünden  kesmez mi ? Kaç kişi bu kadar bozuk ifadelerden, yanlış verilen  manalardan, gereksiz ilavelerden ve ukalaca yapılan eksiklerden sonra  ondan zevk alır ve orjinal risale okumaya bir iştiyak hisseder ? Varsa  göze değer somut bir istatistik, buyursunlar getirsinler. 



Sonra "lâzım olduğundan" ıı "gerektiğinden"  şeklinde çevirmek hangi akla hizmettir ? Bu da mı "tasavvur" dan daha  zor anlaşılan bir kelime ? Bu eserlerinizi okumaya karar verecek kadar  Türkçesi olupta "lâzım olmak" ı bilmeyen var mıdır acaba ? Daha doğrusu  şöyle sorayım. Bu hedeflediğiniz kitlenin bildiği kelime sayısı kaçtır ?  100 mü 200 mü ? Yani bu kadar lüzumsuz değişiklikleri görünce, cidden  merak ediyorum, bu hedef kitle kaç kelime biliyor ki bu kadar çok  bilinen kelimeler değiştirilmiş. İlkokulda okuduklarını bile  düşünemiyorum açıkçası, çünkü o çocuklarda "lazım" ın ne olduğunu  biliyor. Şimdi bunun adı nedir ? Keyfiyet mi, okuyucuyu bu kadar basit  kelimeleri bile anlamayacak kadar saf yerine koymak mı, yoksa "nasılsa  okuyanlar orjinalini bilmiyorlar" düşüncesiyle meydanı serbest bulup,  her kelimesini tahrif etmek mi ? 



Beşincisi: 


 "güneşin zâtını unutturmamak  için 


"güneş zâtını unutturmamak için


 İşte bütün cümlenin manasını bozan ve başta bahsettiğim yer burası.  Sadece "güneş" kelimesinin önüne konan bir "in" eki, bütün cümlenin  manasını nasıl bozuyor. Halbuki ne kadar masumca görünüyor şu kısım.  Sanki hiç dokunulmamış gibi. Ama öyle değil. Orjinalinde "güneşin zâtını  unutturmamak için" denirken, gerisindeki cümlelerden anladığımız,  Türkçede özne dediğimiz şey, Kur'an-ı Mu'cizü'l Beyan oluyor. Ancak  tahrife uğramış metinde "güneş zâtını unutturmamak için" denmekle, özne  tamamen değişip, "güneş" in kendisi oluyor. Şu koca cümlede hiç bir şeyi  değiştirmeselerdi de sadece bu "in" ekini koysalardı, yine mana tamamen  değişecekti ki buna rağmen yetinmemişler, cümlenin diğer kelimelerinde  de lüzumsuz ve hatalı değişiklikler yapmışlar. 



Altıncısı: 


"herbir parlak şeyde güneşin zâtınıaksi vasıtasıyla gösteriyor."


"her bir parlak şeydeki   aksi vasıtasıyla kendini gösterir."



Burdaki  çeviriler de bir önceki kısımda gösterdiğimiz gibi, tamamen değişik bir  manaya gelmektedir. Zira orjinal kısımda "güneşin zâtını" aksi  vasıtasıyla gösteren Kur'an-ı Mucizü'l Beyandır. Tahrife uğramış metinde  ise "güneşin zâtını" gösteren Kur'an değil, güneşin kendisidir. 


Hem  bu terkibde anlaşılmayan tek bir kelime olsa, o da "aks" olur. Madem ki  sadeleştirmenin sebebi, anlaşılmasını sağlamaktır, o halde neden  anlaşılması az da olsa müşkil olan "aks" değil de, çok rahat  anlaşılabilen "güneşin zâtını" kısmı değiştiriliyor. Bu bir tezat değil  mi ? 


Ve son olarak daha önce de defalarca misalini gösterdiğimiz  cümlelerin sonlarından bir misal daha. Orjinal metindeki "gösteriyor",  tahrife uğraöış metinde her zamanki gibi "gösterir" yapılması. Bu ve  bunun gibi değişiklikler saçmalık değilse nedir ? Bu kadar insafsızca  bir değişiklik nasıl yapılır. İnsanları saf yerine koymak değil midir bu  ? Hem "gösteriyor" la "gösterir" aynı zamanı mı ifade ediyor, aynı  manaya mı geliyor ? Farzedelim aynı manaya da gelse, orjinalindeki  "gösteriyor" un neresi anlaşılmıyor, bunun bir izahı var mı ? "aks" bile  yerinde dururken, bu kadar yaygın bir fiilin değişmesi ayıp değil mi ?  Yüz kızartıcı birşey değil mi ?


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst