Konuya cevap cer

Cevap: Sadeleştirilmiş Sözler Hatalarla Dolu - On Dördüncü Lem'a'dan..


Orjinal metin: 


Öyle de, وَ ِللهِ الْمَثَلُ اْلاَعْلٰى temsilde hata olmasın, ehadiyet ve samediyet-i İlâhiye, herbir şeyde, hususan zîhayatta, hususan insanın mahiyet âyinesinde bütün esmâsıyla bir cilvesi olduğu gibi, vahdet ve vâhidiyet cihetiyle dahi, mevcudatla alâkadar herbir ismi, bütün mevcudatı ihata ediyor.



Orjinal olmayan metin. 


 Aynı şekilde, وَ ِللهِ الْمَثَلُ اْلاَعْلٰى temsilde   hata olmasın- Cenâb-ı Hakk’ın ehadiyet ve samediyetinin, her bir  şeyde,  bilhassa canlılarda, hele İnsanın mahiyetinin aynasında bütün   isimleriyle bir cilvesi bulunduğu gibi, vahdet ve vahidiyet yönüyle de   varlıklarla alâkalı olan her bir ismi onları kuşatıyor, işte  Kur’an,  akılları birlik  tecellileri içinde boğmamak ve kalblere Zât-ı  Akdes’i  unutturmamak için  daima vahidiyetteki ehadiyet mührünü nazara  veriyor  ki,بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ o mührün üç mühim düğüm noktasını gösterir.



Yayıncı notundan:


Anlamayı kolaylaştıracağı düşünülen yerlerde, kelimelerin bugünkü karşılıklarının seçilmesinin yanında, uzun cümleler bölündü ve aynı malzemeyle yeniden kuruldu. 



Birincisi: Yayıncı  Notu başlıklı yazıdan alıntı yaptığım şu yukarıdaki cümlede, uzun  cümlelerin bölündüğü ve aynı malzemeyle yeniden kurulduğu söyleniyor.  Peki bakalım öyle mi olmuş ? İşte yalanın belgesi: 3 satırlık tek  cümleye en az 2 satır daha ilave edilerek, 2 uzun cümle tek cümle haline  getirilmiş. Bu değiştirdikleri cümle diyor ki "biz kocaman bir yalan söylüyoruz." 



İkincisi: 


"Öyle de"


"Aynı şekilde"


Bu değişikliğe bakalım. "Öyle de" nin anlaşılmayan bir yeri var mı, ya da ben bunu anlamıyorum, "aynı şekilde" daha anlaşılır olmuş diyecek var mı ? 



Üçüncüsü:


"ehadiyet ve samediyet-i İlâhiye"


"Cenâb-ı Hakk’ın ehadiyet ve samediyetinin"


"Ehadiyet ve Samediyet" kavramları zaten sayfanın altında dipnot olarak açıklanmış. Geriye ne kalıyor ? Sadece bir "İlahiye". Karşılığı "Cenâb-ı Hakk" olarak verilmiş. "İlah" ı bilmeyen "Cenâb-ı Hakk" ı nasıl bilir ? Hem orjinalinde "in" ekiyle yapılan bir aidiyet vurgusu var mı ? İlla değiştirilmek gerekse bile -ki hakikatçe gerekmez- "ehadiyet ve ilahi samediyet" olarak değişilmesi gerekirdi.. Peki "İlahiye" yerine neden "Cenâb-ı Hakk" koyuldu ? Ve onun sonundaki "ın" eki nerden çıktı ve yine "sametiyet" in sonundaki "in" eki neye binaen ilave edildi ?



Dördüncüsü: 


"herbir şeyde, hususan zîhayatta"


"her bir  şeyde,  bilhassa canlılarda"


Burdaki değişikliklerde isabetle birlikte tezat var. Bu tezatı bir  sonraki kısımda daha net göreceğiz. Tabi o ikinci tezat olacak. Burdaki "hususan" kelimesinin "bilhassa" şeklinde çevrilmesi isabetli olabilir ancak eğer ki "hususan" bizim dilimize yabancı bir kelime ise, "bilhassa" da en az onun kadar yabancıdır. O halde "özellikle" gibi kolay bir kelime tercih edilmesi gerekirdi.



Beşincisi: 


"hususan insanın mahiyet âyinesinde"


"hele İnsanın mahiyetinin aynasında"


İşte asıl tezat burada. 


"Hususan" bir önce geçtiği yerde (aynı cümle içinde) "bilhassa" diye aynı oranda bilinmeyen bir kelimeye değiştiriliyor ve bir sonraki geçtiği bu kısımda ise, aynı kelimenin manası "hele" diye değişiyor. Herhalde olsa olsa bu kadar körlük olabilir, bu kadar dalgınlık olabilir, ya da cehalet, yada ihanet adı her ne ise. Olsa olsa bu kadar olur. "hususan" ile "hele" aynı şey mi ? Aynı olduğunu farzedelim, o halde bir önceki "hususan" neden "bilhassa" olarak değişti ? 


Bu kısımdaki 2. hata: "mahiyet" ile "mahiyetinin" aynı şey mi ? Birisi yalın, diğerinde ek var. Ek dediğiniz manayı başka şekilde anlatmak için kullanılır. Yoksa durduk yerde neden "mahiyet" "mahiyetinin" olsun ? Demek ki bu terkibin manası beğenilmedi ki başka birşey anlatılmaya çalışıldı.


3. "Âyine" anlaşılmayacak bir kelime midir ? "Ayna" olarak değiştirmeye  ne gerek var ? Az bir tefekkürle anlaşılabilecek bir kelime değil midir  bu ? Ki Risaleleri orjinalinden okuyan biri bu kelimeyi de sıkça  göreceğinden, bir yerdekini anlamasa, bir başka yerdekinden yine o  manayı bulacaktır. Bırakın insanlar azıcıkta tefekkür etsinler..


4. "Mahiyet" kelimesi, "hususan" ve "ayine" kelimelerinden  daha çok bilinen bir kelime midir ki değiştirilmemiş ? Yanlış  anlaşılmasın, değiştirilsin demiyoruz. Sadeleştiicilerin mantığına göre  meseleyi değerlendiriyoruz. Madem sadeleşiyor, önce zor olanları, sonra  kolay olanları değiştirmeleri gerekmez mi ? Ama görüyoruz ki biçok yerde  zor olanlar olduğu gibi duruyor, çok kolay olanlar değiştiriliyor,  hatta onlarda yanlış değiştiriliyor.



Altıncısı:


"bütün esmâsıyla bir cilvesi olduğu gibi"


"bütün   isimleriyle bir cilvesi bulunduğu gibi"



1. Bu terkibde "esmâ" kelimesinin karşılığı "isim" olarak verilmiş. Bu kelime her ne kadar sık kullandığımız bir kelime  olmasa da, sürekli duyduğumuz ve telkin edilen bir kelimedir. Mesela  "esmâü'l hüsna" en çok duyduğumuz ve bu kelimenin geçtiği terkiblerden  biridir. Hatta bu kelime Risalelerde en çok ders konusu olan kelimelerden biridir. 


2. "Olduğu" kelimesi, "bulunduğu" şeklinde  değiştirilmiş. Herhalde sokakta birine böyle bir değişikliğin  anlaşılmama sıkıntısı yüzünden yapıldığını söyleseler, "OHA" derdi. Biz  de YUH diyoruz.



Yedincisi: 


"vahdet ve vâhidiyet cihetiyle dahi"


"vahdet ve vahidiyet yönüyle de"


Burada "cihet" "yön" olarak cihetin manalarından biriyle değiştirilmiş. 


Ancak yine her zamanki keyfi kısaltma ve uzatmalardan biri daha burada yapılmış. "dahi" yi "de" ye çevirmek, hangi amaca hizmet eder, nasıl bir fikrin neticesidir ?



Sekizincisi: 


"mevcudatla alâkadar herbir ismi, bütün mevcudatı ihata ediyor"  


"varlıklarla alâkalı olan her bir ismi onları kuşatıyor"


Bu kısım "herbir ismi" mahfuz kalmak suretiyle, tamamen değiştirilmiş. Bilineni de, bilinmeyeni de.


 "Alâkadar" Türkçede oldukça sık kullandığımız bir kelimedir. Mesela "seni alâkadar etmez" bu kelimenin geçtiği sık kullanılan cümlelerden sadece birisidir. Herşeyi bir yana koyalım. Bu kitabı alan insanlardan sadece bir tane bile "alâkadar" denildiğinde ne denilmek istendiğini anlamayacak kadar cahil ya da Türkçeden yoksun biri olduğunu düşünemiyorum. Ama Ufuk Yayınları düşünmüş. O halde bu kelimeyi bile anlamayanlar, sizin  "Yayıncı Notu" nuzu nasıl anlasın ? Hatta bu dersin sonunda "Yayıncı Notu" başlıklı yazıda kullanılan kelimeler ve aynısı, Risalede geçtiğinde değiştirilen kelimeleri paylaşmaya  çalışacağım ki, ne kadar yüz kızartıcı bir iş yaptıkları ortaya çıksın.  Müslüman müslümanın ayıbını araştırmaz, ancak o ayıb bir alimin  tefsirine yapılıyorsa ve bundan razı olmayan, müellifinden talebelerine  kadar azim bir cemaat varsa, ve dahi bu yapılan iş tamamen safsataya  çevrilmiş ise, bunun değil gizlenmesi, ortaya çıkarılması bir vazifedir.


2. "Bütün mevcudatı" nın ne lugatta ne başka yerde, "onları" şeklinde bir karşılığı yoktur. Zaten hemen bu kısmın başında da aynı kelime "varlıklar" şeklinde değiştirilmiştir. 4 kelime sonra neden "onları" diye değiştirilsin ? Herhalde fazla yer kapladığından olabilir.


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst