Risale-i Nuru inceleyen anlar ki, bu asırda en büyük ırkçılık karşıtı ve Müslümanların birliğini savunan ve Türk ve Kürt kardeşliğinin devamı için çözüm üreten yegane aydın ve alim üstattır. Şayet üstadın fikir ve çözümlerini Osmanlı uygulasa idi, belki halen güçlü ve adaleti dünyada hakim kılan bir devlet konumunda kalırdı. Üstat daima cumhuriyet, kardeşlik, barış ve demokrasiden yana tavır almıştır.Üstadın en büyük düşmanı zındıka, cehalet, ihtilaf, istibdat, ırkçılık gibi çağın vebası olan hastalıklardır. Ve bütün mesaisini bu hastalıkların tedavisine sarf etmiştir.
En çok ihtiyacımız olan Uhuvettir...
Nur hizmetinin önemli bir esasının da sevgi ve şefkat olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, bu noktada daha bir duyarlı, daha bir dikkatli olmamızda fayda var diye düşünüyorum. Bu kudsî hizmette uhuvvet, sevgi, şefkat, merhamet gibi hasletler vazgeçemeyeceğimiz prensiplerimizden olduğu izahtan varestedir. Aramızdaki sevgiyi, saygıyı, muhabbeti zedeleyen nazlanmalar, sitemler, dargınlıklar, kırgınlıklar gibi hoş olmayan hadiseler hiçbirimizin sebep olacağı, razı olacağı olaylar değildir.
“Mâbeynimizdeki hakikî ve uhrevî uhuvvet, gücenmek ve tarafgirlik kaldırmaz. Madem ben size bütün kuvvetimle itimad edip bel bağlamışım ve sizin için, değil yalnız istirahatimi ve haysiyetimi ve şerefimi, belki sevinçle ruhumu da feda etmeye karar verdiğimi bilirsiniz, belki de görüyorsunuz. Hattâ kasemle temin ederim ki, sekiz gündür Nurun iki rüknü zâhirî birbirine nazlanmak ve teselli yerine hüzün vermek olan ehemmiyetsiz hadisenin, bu sırada benim kalbime verdiği azap cihetiyle, ‘Eyvah, eyvah! El’aman, el’aman! Yâ Erhamerrâhimîn, medet! Bizi muhafaza eyle. Bizi cin ve insî şeytanların şerrinden kurtar. Kardeşlerimin kalblerini birbirine tam sadakat ve muhabbet ve uhuvvet ve şefkatle doldur’ diye hem ruhum, hem kalbim, hem aklım feryat edip ağladılar.