Değerli Kardeşimiz;
Yapılan her ibadetin ve zikrin kabul şartlarından biri de her an, yaptığı amelin bilincinde olmak ve şuurlu yapılması ,değildir. Başlama niyeti önemlidir. İzahını Üstat'tan dinleyelim:
"Tesbihat, ibadat, gayr-ı mahdud envalarıyla herşeyde vardır. Fakat, herşeyin kendi tesbihat ve ibadetini bütün vecihlerini daima bilip şuur edinmesi lazım değildir. Çünkü, husul huzuru istilzam etmez. Tesbih ve ibadet edenler, yalnız yaptıkları amelin mahsus bir tesbih veya sıfatı malüm bir ibadet olduğunu bilirlerse kafidir. Zaten Mabud-u Mutlakın ilmi kafidir. İnsandan maada mahlükatta teklif olmadığından, onlara niyet lazım değildir. Ve keza, amellerinin sıfatını bilmek de lazım değildir."(1)
Diğer taraftan, gafletle yapılan ibadetlerin feyizde mahrum olmadığını da yine Üstadımız şu şekilde ifade etmektedir:
"Zikreden adamın, feyz-i İlâhîyi celb eden muhtelif lâtifeleri vardır. Bir kısmı, kalb ve aklın şuuruna bağlıdır. Bir kısmı da şuursuz, yani şuurlara tâbi değildir. husûle gelir. Binaenaleyh, gafletle yapılan zikirler dahi feyizden hâli değildir."(2)
Bir diğer husus ise, "Hafızayı beşer, nisyan ile maluldur." Yani, insan hafızası unutmak ile hastalıklı olduğundan, fıtratımız gereği çok şeyleri unutup hatırlayamaya biliyoruz. Bu yüzden, her an ve her zaman Allah’ı hatırda tutmak mümkün olmuyor. Bu, sadece size mahsus bir durum değildir. Onun için müsterih olabilirsiniz. Şayet ibadet ve hizmetlerimizde kasıtlı olarak başka sebepleri ön plana alırsak o zaman tehlike olur. O zaman ibadet manası kaçar. Yoksa unutmaktan gelen bir durum, bir mazerettir.
Onun için fıkıhta, kurban kesilirken kasıtlı olarak Allah adı söylenmezse o kurban haram olur. Ama unutarak besmele çekilmezse, kesilen hayvanın eti helaldir, yenilebilir.
Bu gibi durumlarda en tesirli silah tahkiki iman ve tefekkürdür. Bu ikisi, insana, huzuru İlahide meleke kesbetme, yani her an Allah’ın huzurunda olduğunu hatırlama kabileyetini kazandırır. Onun için Risale-i Nurlar ile çokça meşgul olup, imanımızı tahkikiye çevirmek ve tefekkür manasını hayatımıza yerleştirmek hepimiz için gerekli bir durumdur.
Bir de, terakki etmek, insanın en esaslı vazifesidir. Onu için Üstat “Dünyadaki işimiz de, o saadet-i ebediye yollarını temin etmekle re'sü'l-malımız olan istidatlarımızı nemalandırmaktır.” ifadesini kullanmıştır. Buradan anlaşılan, istidatlarımızı Allah yolunda inkişaf ettirmek, yaratılış gayemiz olduğudur. Her gün bize verilen bir merdivendir. Namaz ve ibadetler ise birer basamak gibidir. Bunlarla insani kemalata doğru yükseliyoruz.
(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Onuncu Risale.
(2) bk. Mesnevi-i Nuriye, Hubab.