topraktoprak
Well-known member
Hadisçiler, tefsirciler ve fıkıhçılar İslamın ilk üç asırda yaşayan nesle selef veya mutakaddimin demektedirler.
Kelamcılar İmam-ı Gazali’ye kadar olan beşinci asra kadar olanlara da bu ismi vermektedirler.
Selef kendi arasında, Sahabe, Tabiin ve Etbauttabiin olmak üzere üç kısma ayrılır.
Bu tabakaların efdaliyeti Kur’an ve Sünnetle sabittir. Bilhassa sahabelerin faziletleri hakkında çok ayet ve hadis vardır.
Bunlardan bir ayet meali şöyledir:
“(İslam’da) birinci dereceyi kazanan Muhâcirler ve Ensar ile onlara “güzellikle tâbi olanlar” (var ya) Allah onlardan razı olmuştur. Onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. (Allah) bunlar için-kendi içlerinde ebedi kalıcı olmak üzere- altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte bu en büyük bahtiyarlıktır.” (Tevbe, 100)
Selef, hadislerde sarih olarak zikredilmiştir. Bir hadiste bunlar fazilet sırasına göre şöyle sıralanmıştır:
“Ümmetimin en hayırlı olanları benim asrımda yaşayanlardır (Ashâb), sonra onları takip edenler (Tâbiin), sonra da onları tâkip edenler (Etbauttabiin) gelir…”
Selefin fetvaları ve te’villeri esas alınır. Ayet ve Hadislerden sonra Sahabenin ve sırasıyla Tabiinin ve Etbauttabiinin izah, te’vil ve şerhleri öne çıkar.
Bu üç tabaka faziletleri itibariyle hiyerarşik bir sıra takip eder. Sahabe en faziletli, onlardan sora Tabiin ve onlardan sonra da Etbauttabiin gelir.
Sahabeleri de kısımlara ayıran ve birbirine üstünlüğü de şu ayet-i kerimede zikrediliyor:
“İçinizde fetihten evvel (Allah yolunda) harcanan ve muhârebe eden kimseler (diğerleriyle) bir olmaz. Onlar derece itibariyle (fetihten) sonra harcanan ve muhârebe edenlerden daha büyüktür. Bununla beraber Allah (bu iki zümreden) her birine en güzel olanı (Cennet’i) vâdetti. Allah ne yaparsanız hakkıyla haberdârdır.” (Hadid, 10)
Selefde bulunan vasıfları cumhur dört maddede toplamıştır:
1-Sünnete çok önem vermiş ve harfiyyen uygulamışlar. Her şeylerini Hz. Resulullah’ın sünnetine göre tanzim ederlerdi. İbadetlerinde, muamelatlarında, hatta yeme-içme gibi tabii fiillerinde sünneti esas alıyorlardı.
2-Takva sahibi ve diyanette en önde olmalarıdır. Bu hususta bunlara yetişmek mümkün değildir. Yatsı abdesti ile sabah namazını eda etmek, her gün veya birkaç günde bir Kur’an’ı hatmetmek, bütün mallarını tasadduk etmek, çok namaz kılmaktan derilerinin kemiğe yapışmasına kadar faziletlerine kimse yetişemez.
3-Hamiyet ve gayretleri de fevkalade derecesine çıkmıştı. İslam için her türlü sıkıntı, işkence, dayak, hapis ve hatta ölümü göze alan bahtiyarlar gurubu idi. Dine hizmet için aylarca yol yürümüş, aç, çıplak, yalın ayak kalmış, yorulup meşakkat çekmişlerdir.
4-İhlasta ve samimiyette de onlara yetişilmez. Bütün gayeleri Allah’ın rızasını kazanmak olmuştur. Dünyevi menfaat, mevki, makam, zenginlik gibi düşünceleri hiç olmamıştır. Samimiyetleri neticesinde islamı hayatın her sahasına hakim kılmışlar.
Selef-i salihin hakkında yanlış düşünmek, aleyhlerinde konuşmak hem yanlış hem de zem edilmiştir. Bir hadis-i şerifte bu husus şöyle ifade ediliyor:
“Bu ümmetin sonradan gelenlerinin (müteahhirun) önden gelenlerine (selef-i salihin) dil uzatması kıyamet alametlerindendir.”
Dinin, insanlığın dünya ve ahiret saadetlerinin kazanılmasına vesile olması için saff-ı evvel olan selefi rahmetle ve minnetle anıyoruz. Şefaatlerine mazhar olmamız için dua ediyoruz.
Kelamcılar İmam-ı Gazali’ye kadar olan beşinci asra kadar olanlara da bu ismi vermektedirler.
Selef kendi arasında, Sahabe, Tabiin ve Etbauttabiin olmak üzere üç kısma ayrılır.
Bu tabakaların efdaliyeti Kur’an ve Sünnetle sabittir. Bilhassa sahabelerin faziletleri hakkında çok ayet ve hadis vardır.
Bunlardan bir ayet meali şöyledir:
“(İslam’da) birinci dereceyi kazanan Muhâcirler ve Ensar ile onlara “güzellikle tâbi olanlar” (var ya) Allah onlardan razı olmuştur. Onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. (Allah) bunlar için-kendi içlerinde ebedi kalıcı olmak üzere- altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte bu en büyük bahtiyarlıktır.” (Tevbe, 100)
Selef, hadislerde sarih olarak zikredilmiştir. Bir hadiste bunlar fazilet sırasına göre şöyle sıralanmıştır:
“Ümmetimin en hayırlı olanları benim asrımda yaşayanlardır (Ashâb), sonra onları takip edenler (Tâbiin), sonra da onları tâkip edenler (Etbauttabiin) gelir…”
Selefin fetvaları ve te’villeri esas alınır. Ayet ve Hadislerden sonra Sahabenin ve sırasıyla Tabiinin ve Etbauttabiinin izah, te’vil ve şerhleri öne çıkar.
Bu üç tabaka faziletleri itibariyle hiyerarşik bir sıra takip eder. Sahabe en faziletli, onlardan sora Tabiin ve onlardan sonra da Etbauttabiin gelir.
Sahabeleri de kısımlara ayıran ve birbirine üstünlüğü de şu ayet-i kerimede zikrediliyor:
“İçinizde fetihten evvel (Allah yolunda) harcanan ve muhârebe eden kimseler (diğerleriyle) bir olmaz. Onlar derece itibariyle (fetihten) sonra harcanan ve muhârebe edenlerden daha büyüktür. Bununla beraber Allah (bu iki zümreden) her birine en güzel olanı (Cennet’i) vâdetti. Allah ne yaparsanız hakkıyla haberdârdır.” (Hadid, 10)
Selefde bulunan vasıfları cumhur dört maddede toplamıştır:
1-Sünnete çok önem vermiş ve harfiyyen uygulamışlar. Her şeylerini Hz. Resulullah’ın sünnetine göre tanzim ederlerdi. İbadetlerinde, muamelatlarında, hatta yeme-içme gibi tabii fiillerinde sünneti esas alıyorlardı.
2-Takva sahibi ve diyanette en önde olmalarıdır. Bu hususta bunlara yetişmek mümkün değildir. Yatsı abdesti ile sabah namazını eda etmek, her gün veya birkaç günde bir Kur’an’ı hatmetmek, bütün mallarını tasadduk etmek, çok namaz kılmaktan derilerinin kemiğe yapışmasına kadar faziletlerine kimse yetişemez.
3-Hamiyet ve gayretleri de fevkalade derecesine çıkmıştı. İslam için her türlü sıkıntı, işkence, dayak, hapis ve hatta ölümü göze alan bahtiyarlar gurubu idi. Dine hizmet için aylarca yol yürümüş, aç, çıplak, yalın ayak kalmış, yorulup meşakkat çekmişlerdir.
4-İhlasta ve samimiyette de onlara yetişilmez. Bütün gayeleri Allah’ın rızasını kazanmak olmuştur. Dünyevi menfaat, mevki, makam, zenginlik gibi düşünceleri hiç olmamıştır. Samimiyetleri neticesinde islamı hayatın her sahasına hakim kılmışlar.
Selef-i salihin hakkında yanlış düşünmek, aleyhlerinde konuşmak hem yanlış hem de zem edilmiştir. Bir hadis-i şerifte bu husus şöyle ifade ediliyor:
“Bu ümmetin sonradan gelenlerinin (müteahhirun) önden gelenlerine (selef-i salihin) dil uzatması kıyamet alametlerindendir.”
Dinin, insanlığın dünya ve ahiret saadetlerinin kazanılmasına vesile olması için saff-ı evvel olan selefi rahmetle ve minnetle anıyoruz. Şefaatlerine mazhar olmamız için dua ediyoruz.