İlim-irfan
Well-known member
Sultan Dördüncü Murad’ın üçüncü kızı olan Kaya Esmahan Sultan, Melek Ahmet Paşa ile evlendikten sonra, Koca Mustafa Paşa Şeyhi Hasan Efendi’ye intisap etmiş son derece dindar ve hayırsever bir “Osmanlı kadını”dır.
Bu muhteşem kadın, hamile kaldığı sırada enteresan bir rüya görüyor
.
“Paşacığım” diye anlatmaya başlıyor Melek Ahmed Paşa’ya; “rüyamda Cennet’e gitmişim. Cennet bahçelerinde koşarken, Sultan Ahmed Han dedemi gördüm
.
“Elimden tutup, bağ ve bahçe içindeki yüksek sarayları, huri ve gılmanları gösterdi. ‘Kızım bak’ dedi, ‘Cenab-ı Hak bana neler ihsan etmiş
. Yeni Cami inşaatı sırasında, padişahlığıma mağrur olmayıp işçilerle birlikte taş ve toprak taşırken, ‘Ey Rabbim! Ahmed kulunun hizmetini kabul eyle’ diye, ağlayarak dua etmiştim. Cenab-ı Allah bu hizmetimi kabul edip, bana cennetini bahşetti
. Görüyor musun her şey ne kadar güzel. Artık buraya gel toruncuğum, sen de benimle birlikte Cennet bahçelerinde safa sür!’
“Biz böyle konuşurken, dedemin kardeşi Sultan Mustafa söze girdi ve dedeme hitaben: ‘Ey birader!’ dedi, ‘Esmahan kız bahtsızdır. Bırak, Melek Ahmed’den bir kızı olsun da dünyadan nasibini alsın, nesli kesilmesin. Sonra bizim cennetteki bağlarımıza gelir’
.
“Bu söz üzerine dedem ‘el Fatiha’ deyip, elini yüzüne sürdü. Eline baktım kanlıydı. Ben de elimi yüzüne sürdüm, sağ elime biraz kan bulaştı. Korkumdan ter içinde uyandım
. Rica etsem rüyamı yorumlar mısın?”
Paşa, rüya tabirinden anlıyor. Eşinin rüyası, ona göre hayra alâmet değildir. Fakat bunu eşine söylemiyor. Rüyasını hayra yoruyor. Bol bol sadaka vermesini tavsiye edip yanından ayrılıyor.
Paşa çok üzgündür. Yalnız kaldığında Esmahan Sultan’ın rüyasını ve kendi tabirini defterine yazıyor: “Esmahan Sultan’ın rüyasına giren dedesi Sultan Ahmed, kendisini cennete davet etti, ancak araya giren Sultan Mustafa ‘Yok birader, Melek Ahmed’den bir kızı olsun da sonra gelsin’ dedi. Sultan bu rüyayı göreliden beri hamiledir. Allah bilir, bir kız doğuracak. Allah, kolay eyleye. Ondan sonra da galiba
.”
“Ölüm” kelimesini yazmaya eli varmıyor. Karısı henüz yirmiyedi yaşındadır. Ama işaret de bu yönü gösteriyor
.
Bu hadiseden kısa bir süre sonra, Kaya Esmahan Sultan, konak sakinlerinin duaları eşliğinde nur topu gibi bir kız dünyaya getiriyor. Konak sevince boğuluyor. Melek Ahmed Paşa da çok mutlu oluyor, ancak o rüya kafasında dönüp durmaktadır.
Nitekim Kaya Esmahan Sultan, doğumdan dört gün sonra rahatsızlanıyor ve yirmiyedi yaşında Hakk’ın rahmetine kavuşuyor.
Melek Ahmet Paşa, bu acı olayı da, vaktiyle fakir fukaradan aldığı beddualara bağlıyor. Kendisini affettirmek için bol miktarda hayır yapmaya başlıyor
.
Tüm servetini dağıtıyor
.
Öyle ki, elinde avucunda konağından ve konağın içindeki kıymetli eşyalardan başka bir şey kalmıyor.
Sonunda bütün eşyalarını dağıtmaya karar veriyor
.
Ramazan başında hazinesini açıyor, kıymetli eşyalarını sarayın avlusuna çıkartıyor. Paha biçilmez kılıçları, kalkanları, koşumları, yayları, halıları, kürkleri, altın-gümüş şamdanları, dibaları, mangalları, canfesleri konağının avlusuna sıralıyor
.
Bir müzayede açıyor
.
Ama normal müzayedelerden bunun bir farkı vardır: Kıymetli eşyalar, para karşılığında değil, hayır karşılığında satılacaktır
.
•
Şimdi hayal edin lütfen. Melek Ahmed Paşa’nın sarayının avlusuna envai çeşit değerli eşyalar sıralanmış. Bu iş için görevli mezatcı bağırıyor:
“Bir yetimi evlât edinme karşılığında som altından bir eğer!
”
Kalabalığa bakıp soruyor:
“Arttıran var mı?”
Sesler yükseliyordu:
“İki çocuk.”
“Üç çocuk.”
“Sattııımmmm!”
Satıcı bu kez bir altın leğeni halka gösteriyor:
“Bir çocuk okutma karşılığında altın bir leğen, var mı arttıran?”
Ve devam ediyor:
“Melek Ahmed Paşa’nın günahlarının affı için yapılacak dua karşılığında şu elimde gördüğünüz paha biçilemez murassa kılıç!
”
“Bir çeşme yaptırma karşılığında dört samur kürk!
”
“Aşağı mahalledeki ihtiyar sakat kadına bakma karşılığında altın kalkan
.”
“Sattııımmmmm.”
Böyle böyle bütün servetini dağıtıyor.
Fakir fukaranın, garip gurabanın “ah”ından umarız kurtulmuştur.
Yavuz Bahadıroğlu - Vakit
13/01/2010
Bu muhteşem kadın, hamile kaldığı sırada enteresan bir rüya görüyor
“Paşacığım” diye anlatmaya başlıyor Melek Ahmed Paşa’ya; “rüyamda Cennet’e gitmişim. Cennet bahçelerinde koşarken, Sultan Ahmed Han dedemi gördüm
“Elimden tutup, bağ ve bahçe içindeki yüksek sarayları, huri ve gılmanları gösterdi. ‘Kızım bak’ dedi, ‘Cenab-ı Hak bana neler ihsan etmiş
“Biz böyle konuşurken, dedemin kardeşi Sultan Mustafa söze girdi ve dedeme hitaben: ‘Ey birader!’ dedi, ‘Esmahan kız bahtsızdır. Bırak, Melek Ahmed’den bir kızı olsun da dünyadan nasibini alsın, nesli kesilmesin. Sonra bizim cennetteki bağlarımıza gelir’
“Bu söz üzerine dedem ‘el Fatiha’ deyip, elini yüzüne sürdü. Eline baktım kanlıydı. Ben de elimi yüzüne sürdüm, sağ elime biraz kan bulaştı. Korkumdan ter içinde uyandım
Paşa, rüya tabirinden anlıyor. Eşinin rüyası, ona göre hayra alâmet değildir. Fakat bunu eşine söylemiyor. Rüyasını hayra yoruyor. Bol bol sadaka vermesini tavsiye edip yanından ayrılıyor.
Paşa çok üzgündür. Yalnız kaldığında Esmahan Sultan’ın rüyasını ve kendi tabirini defterine yazıyor: “Esmahan Sultan’ın rüyasına giren dedesi Sultan Ahmed, kendisini cennete davet etti, ancak araya giren Sultan Mustafa ‘Yok birader, Melek Ahmed’den bir kızı olsun da sonra gelsin’ dedi. Sultan bu rüyayı göreliden beri hamiledir. Allah bilir, bir kız doğuracak. Allah, kolay eyleye. Ondan sonra da galiba
“Ölüm” kelimesini yazmaya eli varmıyor. Karısı henüz yirmiyedi yaşındadır. Ama işaret de bu yönü gösteriyor
Bu hadiseden kısa bir süre sonra, Kaya Esmahan Sultan, konak sakinlerinin duaları eşliğinde nur topu gibi bir kız dünyaya getiriyor. Konak sevince boğuluyor. Melek Ahmed Paşa da çok mutlu oluyor, ancak o rüya kafasında dönüp durmaktadır.
Nitekim Kaya Esmahan Sultan, doğumdan dört gün sonra rahatsızlanıyor ve yirmiyedi yaşında Hakk’ın rahmetine kavuşuyor.
Melek Ahmet Paşa, bu acı olayı da, vaktiyle fakir fukaradan aldığı beddualara bağlıyor. Kendisini affettirmek için bol miktarda hayır yapmaya başlıyor
Tüm servetini dağıtıyor
Öyle ki, elinde avucunda konağından ve konağın içindeki kıymetli eşyalardan başka bir şey kalmıyor.
Sonunda bütün eşyalarını dağıtmaya karar veriyor
Ramazan başında hazinesini açıyor, kıymetli eşyalarını sarayın avlusuna çıkartıyor. Paha biçilmez kılıçları, kalkanları, koşumları, yayları, halıları, kürkleri, altın-gümüş şamdanları, dibaları, mangalları, canfesleri konağının avlusuna sıralıyor
Bir müzayede açıyor
Ama normal müzayedelerden bunun bir farkı vardır: Kıymetli eşyalar, para karşılığında değil, hayır karşılığında satılacaktır
•
Şimdi hayal edin lütfen. Melek Ahmed Paşa’nın sarayının avlusuna envai çeşit değerli eşyalar sıralanmış. Bu iş için görevli mezatcı bağırıyor:
“Bir yetimi evlât edinme karşılığında som altından bir eğer!
Kalabalığa bakıp soruyor:
“Arttıran var mı?”
Sesler yükseliyordu:
“İki çocuk.”
“Üç çocuk.”
“Sattııımmmm!”
Satıcı bu kez bir altın leğeni halka gösteriyor:
“Bir çocuk okutma karşılığında altın bir leğen, var mı arttıran?”
Ve devam ediyor:
“Melek Ahmed Paşa’nın günahlarının affı için yapılacak dua karşılığında şu elimde gördüğünüz paha biçilemez murassa kılıç!
“Bir çeşme yaptırma karşılığında dört samur kürk!
“Aşağı mahalledeki ihtiyar sakat kadına bakma karşılığında altın kalkan
“Sattııımmmmm.”
Böyle böyle bütün servetini dağıtıyor.
Fakir fukaranın, garip gurabanın “ah”ından umarız kurtulmuştur.
Yavuz Bahadıroğlu - Vakit
13/01/2010