son madde nasıl talebeliğe girer....

hasret

Well-known member
Dört tip Nur Talebesi vardır :

Birincisi; Risale-i Nurdaki hakikatlerle anlaşır, cemaatle anlaşamaz.

İkincisi; Cemaatle anlaşır, hakikatlerle anlaşamaz.

Üçüncüsü; Hem cemaatle, hem de hakikatlerle anlaşır.

Dördüncüsü; Ne cemaatle, ne de hakikatlerle anlaşır.


bu dördüncüsü nasıl talebe olu r anlamadım,anlayan var mı aranızda?
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Sorunuzun kaynağını araştırırken Şener Ağabeyimizin tesbiti olduğunu gördüm ve kendisi bu konuda açıklama getirmiş aşşağıya geniş olarak aktarıyorum eğer istenirse mutaala edebiliriz...


Şener Ağabey' den Notlar II
Prof.Dr. Şener Dilek

Dört tip Nur Talebesi vardır :

Birincisi; Risale-i Nurdaki hakikatlerle anlaşır, cemaatle anlaşamaz.

İkincisi; Cemaatle anlaşır, hakikatlerle anlaşamaz.

Üçüncüsü; Hem cemaatle, hem de hakikatlerle anlaşır.

Dördüncüsü; Ne cemaatle, ne de hakikatlerle anlaşır.



Bir Nur Talebesinde mukavemet ve kayyumiyet felsefesi hükmetmelidir. Bunların çeşitli göstergeleri vardır. Mesala, bir Nur Talebesi yalnız kaldığı zaman mukavemetini devam ettirebiliyorsa mukavimdir. Kayyumiyet ise hizmetteki sebat ve devamdır. "Buranın hizmeti benimle kaim ve daim, ben hizmete gitmezsem hizmet çatlar, derse gitmezsem hizmet yıkılır" tarzında bir halet-i ruhiyedir.

Bir Nur Talebesinin iki türlü düşüşü vardır. Biri ani ve def’i. Bu tür düşüşde ayılma çabuk olabilir. İkincisi tedrici düşüş. Bu birinciden daha tehlikeli. Hayattaki tavizler ile insan tedricen yıkılır ama farkında bile olmaz.

Bir Nur Talebesi kardeşini kıskansa, rahmet ve taksimat-ı ilahiyeyi ittiham etmiş olur. Kardeşini kıskanan bir Nur Talebesi yerinde sayar bir adım dahi atamaz. Bir Nur Talebesi kendisini uhuvvet ve tesanüde mecbur bilecek. Meselemiz ferdi ve şahsi bir mesele değil. Mesele Kur’anın hakkaniyeti bütün kalplere çakılsın. Cemaatin en büyük kuvveti tesanüddür. Samimi muhabbet karşılıksız ivazsız bir kardeşlik olsa o cemaat dağlardan daha rasihdir.

Bir Nur Talebesi için en acı olan Risale-i Nura karşı mahcubiyettir. Kitaplar rafta, okumuyor. Bir Nur Talebesi bir gün, bir hafta, bir ay, bir yıl okumazsa ne olur? Bu dehşetli zamanda okumadan kendini muhafaza etmek mümkün değildir...

Nur Talebesi, din-i İslamın meddahıdır. Bütün dünya beni medhü sena etse inandıramazlar ki ben iyiyim. Eğer bir Nur Talebesinde hayat ve yaşamak hissi din hissine galebe çalarsa o zat manen semavi tokada müstehak olmuş olur. Bir Nur Talebesinde dava ruhu istihsana çıkmazsa nakıstır. Bir şeyi ziyade beğenmek, ziyade sevmek, ziyade o şeyde fani olmak. Herşeyi bilmez bir şeyi bilir. İstihsanın esası kesretten kopuş ve hırz-ı can etmektir. Vahdete takarrup için, kesretten kopuş. Seninle olayım, isterse aç kalayım.

Risale-i Nur’a hizmet edenler üç guruptur.

Birincisi; nefis ve enaniyetini yenmeden hizmet edenler, bunlar şahs-ı manevinin kiridir.

İkincisi; iddiasızlardır. Bunlar itaatkar olmakla beraber aksiyondan uzaktırlar.

Üçüncüsü; hakiki Nur Talebeleridirler. Bunlar cemaatin hem önünde, hem ortasında, hem de arkasında olabilirler. Öndekilerin vazifesi şahs-ı maneviye kuvvet vermektir. Bunlar aynı zamanda Risale-i Nur’un kudsiyetini terennüm ederler. Ortadakiler hali muhafaza ederken, arkadakiler de dua ve iltica ile manevi destek verirler.

Meşreb ve mesleği ne olursa olsun dava-yı Kur’aniyeye hizmet edenin ben ebediyyen minnettarıyım. Böyle bir ruh Hz.Mus’ab'ın meşrebi... Meselelere şahsiyet alemi ile değil, hizmet alemiyle bakıyor. Hizmet edeni, hizmet namına kucaklıyor.

Üstadın hizmet rehberinde çizdiği modele, ihlas, sadakat, uhuvvet, tevazu ve mahviyet şartlarına uymayan bir Nur Talebesi medreseye yüz tane adam getirir, ileride belki bin tane götürür. Hizmet düsturları Risale-i Nurun rayıdır. Bunlar olmazsa sen makam-ı rızaya, makam-ı mahbubiyete, makam-ı sıddıkiyete çıkamazsın. Onların esası da sırr-ı ihlas ile sırr-ı uhuvvettir.

Risale-i Nurun çok okunması meslek ve meşrebin şahsiyete yerleşmesini kolaylaştırır. Risale-i Nuru on defadan fazla oku devret, ondan sonra istediğin kitabı oku. Bu hakikatler tam meşrebine yerleşmeden, başka kitapların okuması, şahsiyetde bozukluklar meydana getirir.

Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsi makam-ı Mehdiyete mazhardır. Makam-ı Mehdiyyet umumun hidayetine, beşerin diriltilmesine çalışıyor. Bu şahs-ı manevînin en zahir ölçüsü ise, ekser ağabeylerin toplandığı heyettir. Bu hizmeti bir dest-i inayet tanzim ediyor. Başta üstadın hayatı buna şahittir. Risale-i Nur’un bayramı geliyor. Cenab-ı Hak tasfiye ediyor. Kabuk kalkıyor, lüb ortaya çıkıyor. Aptal kargaların eliyle ormanlar meydana geliyor. Allah (cc) isterse fâsıkların eliyle de İslamiyeti inkişaf ettirir.

Risale-i Nur’un faidesi iki türlüdür: Biri istifade, diğeri istifaza... İstifade idrake, istifaza ise kalbe bakar. Kalp ne derece sade ve berrak olursa, o derece feyze mazhariyet artar. İnsan ne nisbette masumlaşırsa o derece feyz-i ilahiye mazhar olur. En büyük feyze peygamberler mazhar olmuşlardır. İstifaze, istifadeden daha önemlidir. Çünkü malumat bir adamı yalnız başına davada tutamaz. Hizmet ettiren istifazadır, füyüzat ve kudsiyettir. Füyüzat ve kudsiyete ulaşmak ise göze hakim olmaktan geçer. İnsan manen öyle bir hazinedir ki, nihayetsiz istidatlar taşır. Birisi iştiha ile bir harama baksa, belki bin istidadını birden köreltir.

Fitne insana dört kapıdan girer: Göz, kulak, burun, ağız. Ağızdan illa helal lokma girmesi lazım. Bu noktada bizim için beşaret var. Medresede yenilen yemek kirli de olsa temizdir. Bu asırda en büyük fitne gözden içeri giriyor. Çeşm-i basiret göze hakimiyetten sonra açılır. Gözüne hakim olmayan şifa-i sadr bulamaz. Bir insana füyüzat gelmezse o insanın malumatı kabuk olur, dilde kalır. Risale-i Nur bu demek değildir. Risale-i Nur hayattır, tatbikattır. Risale-i Nur hizmeti görünmek değil, olmaktır. Görünmek ile olmak arasında çok büyük bir uçurum vardır.

Bir Nur Talebesinin bu hakikatlerden tam istifade etmesi için gözüne hakim olması lazımdır. Can çekişen bir adama en güzel huriler musallat olsa, onlara şehvet damarı uyanır mı? Elbette hayır. Bu manada bir Nur Talebesi can çekişiyor. Çünkü hidayet-i amme yükünü omuzlamış. Bu halde iken taife-i nisaya nasıl nazar eder. Bir Nur Talebesinde gabavet olsa dahi, tam müttaki olduktan sonra Risale-i Nur’dan fevkalede istifade edebilir. Risale-i Nur’daki bazı esrarların açılmasında aslan payı, ittika’nındır. Bir Nur Talebesinde ittika kırılırsa, Risale-i Nur’la alakadarlığı fikir ve dil seviyesinde kalır. Kudsiyet, nuraniyet ve tesirat hasıl olmaz. Malumat kabilinden bilgi olur.

Risale-i Nur hizmetinde veraset, hususiyet, kabuliyet, makbuliyet ve mazhariyet vardır : Veraset: Zengin bir baba öldüğü zaman malı bir çocuğuna kalmaz. Miras bütün çocuklarına aittir. Demek bütün çocukları manen o malı korumakta mes’uldür. Bu açıdan Nur Talebelerinin hepsi mes’uldür. Her Nur Talebesi vâristir. Risale-i Nur’u anlayan bir Nur Talebesi zerrat-ı mevcudat kadar mes’uldür. Çünkü Nur hizmeti hidayet-i ammeye mazhardır.

Mes’ulsün, mes’ul! İndallah ve inderresul!
 

hasret

Well-known member
abi cok sevdiğim şener abinin bu kıymettar yorumlarını bizimle paylaştığın icin cok tesekkür ederim,zaten bende bizde olan bu düsturlardan bu sayfayı okumus yuklardaki dört madde dikkatimi cekti,yani düşünsenize ne hakikatle ne cemaatle anlaşır bu kişi nasıl talebe ünvanını alır,hakikatlere muarız olmayan dahi dost olurken bu talebe oluyor,ona kafam takıldı,neyse sergerdan abinin verdiği adrese soru yolluycam,sizi daha fazla rahatsız etmiyeyim...
 

Sergerdan

Well-known member
Hasret kardeş bize de yolla biz de istifade edelim.Hem ne demek biz rahatsız olmayalım demedik,karşılıksız kalmamasını garanti etmek için tavsiye ettim.Yoksa biz de soru istiyoruz.Yeknesak bir forum olmasın deemi?Ne yapar eder cevaplarız,sadece sizin gibi hızlı talebelere belki hızlı cevap veremeyiz.
 

hasret

Well-known member
Sergerdan ' Alıntı:
Hasret kardeş bize de yolla biz de istifade edelim.Hem ne demek biz rahatsız olmayalım demedik,karşılıksız kalmamasını garanti etmek için tavsiye ettim.Yoksa biz de soru istiyoruz.Yeknesak bir forum olmasın deemi?Ne yapar eder cevaplarız,sadece sizin gibi hızlı talebelere belki hızlı cevap veremeyiz.


sağol abi,allah razı olsun...
aslında sizin verdiğiniz adreside biliyorum,ama burdaki gibi sıcak bir ortam yok sanki,yada ben fazla girmediğimden ben farketmedim,,
ama tavsiyenize uyacak orayada sorularımı yollıycam, aslında risale-i nurun hocası yine risale-i nurdur,biraz daha müdakkik olsam bir diğer risaleden cevabı bulabilirim .Amma buda zaman istiyor,bende bu kadar sabırsızken hemen cevabını bulmak istiyorum.Buraya soruyorum cünkü cevremde kendini yetiştiren bir akrabam yok,dershande de tam kendini yetiştiren ayaklı külliyat diyeceğimiz bıri var,o da evli olması hasebiyle sürekli rahatsız etmek istemiyorum...
bulmuşken dedim böyle bir yer,istifadesiz kalmayalım,sağolun sayenizde cok istifade ettim.
Rabbim defaatle razı olsun...
 

hasret

Well-known member
ne bilim insan anlaşmadığı hakikatleri neden okusun,tamam bizde her okuduğumuz düsturu, her okuduğumuz hakikatı yaşamıyoruz,ama bu anlaşmadığımız anlamına gelmez...
ama şuda olabilir,hocam demişti ki talebenin vazifesi ikidir,okur ve kabul eder. hakikatleri yaşamak kabul etmek demektir,yok yaşamıyorsa kabul ettmemiş sayılır...bu noktada buraya işaret ediyor oplabilir, o zamanda sizin dediğiniz noktaya cıkar...
Allah razı olsun,bir kapı daha actınız,teşekkürler...
 

fatihh

Yeni Üye
simdi bir adam hem kardesler ile tartissa hem okudugu ihlas dersine muhalefet etmis olmaz m1 bu kisinin durumu dördüncü maddeye girer
 

hasret

Well-known member
hıım evet doğru ozaman okuduğu hakikat olmaz,malumat olur,güzel bir cevaptı,ama yinede niye talebe ünvanını alıyor,bu kadar basit mi bu ünvanı almak,bakın bu forumda dahi talebe olmak ne kadar zor :) kaldı ki risalede...
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Sanırım yanlıs anlasılan bir husus var ... Şener ağabeyin tesbitlerini okumadan kendi zannımızca hareket etmişiz. Şener ağbeyin bahsini ettiğini Nur Talebesi ile ustad Bediüzzamanın Risale de bahis ettiği biraz farklı ; Bizler Ustadımızın bahsini ettiği ve Zübeyir ağabeyler gibi Nur kahramanlarını yyukarıdaki dört maddeye göre değerlendiriyoruz.Ancak Şener ağabey burada bahsini ettiği Nur talebesindeki mana daha geniş bir daireyi kapsıyor Yani ya şimdi yada önceden nurlarla haşir neşir olmus ve hizmette bulunmus her biri kişiyi kapsıyor . Dördüncü madde de ise buna mukabil olarak zamanında nurları okumus ve artık bazı hakikatleri ve anlama noktasında noksanlık yasıyor...

Zati bu tarz tesbitleri tek basına ele almak bazen cok manasız gibi gelebilir ama O tesbitleri bastan sona okuduğumuz zaman Şener ağabeyin ne demek istediğini inşallah anlıyacağız...
 

hasret

Well-known member
-----Şener ağbeyin bahsin i ettiğini Nur Talebe si ile ustad Bediüzzamanın Risale de bahis ettiği biraz farklı ;-------
bu noktaya hic dikkat etmemiş,ve düşünmemiştim,şimdi bazı şeyler kafamda daha iyi oturdu.
rabbim defaatle razı olsun...
 

Sungurlu

Member
Muhyiddini Arabi (ks) dediği gibi "bizden olmayan bizi okumasın"
:) Şener Abi Allah razı olsun çoğu defa has talebelere hitab eder sohbeti haslara hitab eder ve umumi değildir.
Üstad Hz'lerinin ise muhatabı külli ehli iman dairesidir.Elbette şunlara dikkat edilecek ve ona göre değerlendirilecek.
Biri mütekellim, biri muhatap, biri maksat, biri makamdır.
Öyleyse, sözde kim söylemiş, kime söylemiş, niçin söylemiş, ne makamda söylemiş ise bak. Yalnız söze bakıp durma.


25.Söz -2.Şule 3.Nur-
 

tuncerr

Active member
Sungurlu ' Alıntı:
Muhyiddini Arabi (ks) dediği gibi "bizden olmayan bizi okumasın"
:) Şener Abi Allah razı olsun çoğu defa has talebelere hitab eder sohbeti haslara hitab eder ve umumi değildir.
Üstad Hz'lerinin ise muhatabı külli ehli iman dairesidir.Elbette şunlara dikkat edilecek ve ona göre değerlendirilecek.
Biri mütekellim, biri muhatap, biri maksat, biri makamdır.
Öyleyse, sözde kim söylemiş, kime söylemiş, niçin söylemiş, ne makamda söylemiş ise bak. Yalnız söze bakıp durma.
Kardeş öncelikle hoşgeldin, hayırlı olsun
Ama ben açıkcası anlayamadım bu konuyu. Biraz daha açabilirmisin
 

Sungurlu

Member
Allah razı olsun.
Risale-i Nur talebeleri sözünden murad Allahu A'lem en geniş daire haliyledir.
El Kelimat tabiri nasıl ki Hz.Ali (kv) tarafından Risaleler hakkında irad buyurulmuştur. Oysa Risale-i Nur Külliyatı sadece Sözlerden oluşmamaktadır.
Aynen öyle de burdaki Risale-i Nur Talebeleri derken Haslar da girer,Rükünler de, dostlar da girer kardeşler de ve hakeza.
Son madde yani kardeşimizin sorduğu 4.maddedeki ise bu minvalde bakıldığında pekala girebilir dairenin içine.
"Hakikatlarle anlaşmak" sanırım asıl mesele burası. Ben hakikatlarle anlaşamıyorsam nasıl bu daire içinde olurum?
"Ben sizin ruhunuzu kalbinizi itham etmem. Fakat nefsi emmare herkeste bulunur...."
işte nefsi emmare hakikatlarle anlaşmak istemez.
Kul olduğunu kabul edip, Halık Arz ve Semavatın Rububiyetine itaat etmez ve isyan tohumunu taşır. Bu durumda demekki insanın içindeki bir nokta bu hakikatlarle anlaşmak istemiyor.
İstemiyorki gıybet ediyor. Oysa biliyorki
"E yuhibbu ehadukum en ye'kule ...ilh ayet"
Anlaşamıyorki hased ediyor. Anlaşamıyorki medih ve fahre meftun ve düşkün oluyor. ilh.
Demek hakikatlarle anlaşamamanın da mertebeleri var.
Neyse bu meselede fazla kelam ettik. Kusura bakılmasın.
 

tuncerr

Active member
Sungurlu kardeş senden de Allah razı olsun
Sağolasın cevap vermişsin ama ben hala talebeliği nasıl hakederler anlamadım. Hem hakikatleri kabul etmeyeceksin
hem talebe olacaksın... ?
 

hasret

Well-known member
abi zaten o noktayı anlattı evet okuyoruz ama her hakikatı yaşamıyoruz bu bizi talebelikten azleder mi?
ben şöyle anladım yaşamadığımız yani nefsimizi ikne etmediğimiz noktalar anlaşmadığımız noktalar...
 

Sungurlu

Member
Tuncer kardeişm talebelik hak edilmez. Belki ihsan edilir. Yine Risalelere müracaat edelim.
30.Söz.
Demek ene, ayna-misal ve vahid-i kıyasî ve âlet-i inkişaf ve mânâ-yı harfî gibi, mânâsı kendinde olmayan ve başkasının mânâsını gösteren, vücud-u insaniyetin kalın ipinden şuurlu bir tel ve mahiyet-i beşeriyenin hullesinden ince bir ip ve şahsiyet-i Âdemiyetin kitabından bir elif'tir ki, o elif'in iki yüzü var:

Biri hayra ve vücuda bakar. O yüz ile yalnız feyze kabildir. Vereni kabul eder; kendi icad edemez. O yüzde fâil değil; icaddan eli kısadır.
(Bin BarekAllah bu izahata)
Evet vücuda ve hayra bakan hiçbirşeyde malik biz değiliz. Belki 20.Mektubda Lehul Mulk izahındaki gibi.
Yani, ferşten Arşa, serâdan Süreyya'ya, zerrattan seyyârâta, ezelden ebede kadar herbir mevcut, semâvat ve arz, dünya ve âhiret, herşey Onun mülküdür. Mâlikiyet mertebe-i uzmâsı, tevhid-i âzam suretinde Onundur. (Kainatın zerratı adedince BarekAllah bu izaha)

Demek halimiz "Omuzumuza ihsanı İlahi tarafından konulmuş" ve "Risale-i Nur Talebeleri mürid değil muraddır" 'as bakıyor.
Bize düşen "Elhamdulillahi Haza min fadli Rabbi" diyen Hz.Suleyman (as)'a ittibadır.

Bizim vazifemiz yalnız ve yalnız Rızayı İlahidir. Talebeliğe kabul etmek bizim dışımızdadır. Ona karışmayız.

İbrahim b.Edhem bie köle almıştı. Ona sordu "ne yersin?" "Efendim ne verirse" dedi köle. "Ne giyersin?" Efendim ne giydirirse dedi köle.
Senin hiç isteğin arzun olmazmı?
-Kölenin Esirin hiç isteği olurmu dedi.

İbrahim b.Edhem Ağladı. Bak da ders al nasıl kul olunur diye....

Uluhiyetin esiri Risaletin kölesi olmak. Davamız bu. Davaya,naza,makama sapmadan mutlak manada tevazu ve mahviyet ile esir ve köle olmak.
"Said TAM TOPRAK gibi mahviyet ve terk-i enaniyet ve tevazu-u mutlakta bulunmak şarttır; tâ ki Risaletü'n-Nur'u bulandırmasın, tesirini kırmasın"_________________________________________________Sorunuzun ikinci kısmı
Burda Şener Abi'nin sözünün başında gizli
Risale-i Nur talebeleri ...kısma ayrılır.
Başta Risale-i Nur Talebeleri diye sınırı çizdi.
Bu sınır Hz.Üstad tarafından belirlenmiş ve en son ama en son halkası
Feraizi kılmıyor. Fıskla amel halinde ama kalben levm halinde. Piişman, fıska girmiş çıkamıyor. Ve kalben dost,tarafgir.
İşte heran düşme ihtimalide olsa daire içinde.

Burdaki kastedilen ise Risale-i Nur talebesi olacak ve hakikatlarle anlaşamayacak.
Eğer dersen: "İhtiyar benim elimde değil; fıtratımda adâvet var. Hem damarıma dokundurmuşlar, vazgeçemiyorum."
dikkat edilirse Uhuvvet Risalesinde "Zaten bu Mektubun bu Mebhasını yazdık..." der. Yani bu hakikatlarle anlaşamayacaksınız,uygulayamayacaksınız.
Çünkü uygulamak anlaşmak anlaşmak kabul etmekten geçer.
Bu tarz cümleler Hakiki Risale-i Nur talebesi olma yolunda birçok hakikatle anlaşamadığımızı göstermiyormu?

El katretu tedullu alel bahr sırrınca kısa kesiyoruz. yoksa bu hamur çok su götürür.
 
Üst