İlim-irfan
Well-known member
Abdullah Yıldız - Vakit
03/11/2009
“Kur’ân’ı Yaşayan Nesil” konulu sohbetimiz sürüyor. Rasûlüllah (s.) ve ashabının Kur’ân’ı nasıl okuyup anladıklarına ve yaşadıklarına dair çarpıcı örnekleri önce nefsimle, sonra kardeşlerimle paylaşıyorum.
O eşsiz örnekleri zaman zaman sizlere de aktarmak istiyorum. Bugünün nasibi Hz. Ubâde’den(r.a)...
Ubâde bin Samit (r.a) ensârın önde gelenlerindendi. Akabe görüşmelerinde nakîb/temsilci seçilmişti.
Rasûlüllah (s.), Medine’ye hicretten sonra, Mekke müşriklerine karşı Bedir zaferini kazanmış, bu durum Medine Yahudilerinin Müslümanlara olan kinlerini iyice artırmıştı. Beni Kaynuka Yahudilerinin bir Müslüman hanıma saldırmaları üzerine, Rasûlüllah (s.), onlara Bedir’i hatırlatarak, kendilerini şiddetle uyardı. Sağlam kalelerine güvenen Kaynukalılar, özür dilemek yerine meydan okudular.
“-Savaşmasını bilmeyen kimselere yani Kureyş’e karşı kazanılan zafer, önemli değildir. Müslümanlar bir gün bizlerle çarpışırlarsa, o zaman harb etmenin tadını öğrenirler!” dediler.
Kaynukaoğullarına ders vermenin zamanı gelmişti. Rasûlüllah (s.), konuyu ashâbıyla istişâre etti.
Münâfıkların başı İbni Selül:
“-Yahûdilerle benim anlaşmalarım var. Ben onların dostluğunu bırakamam!..” deyince;
Hz. Ubâde bin Sâmit (r.a) çok net ve kesin bir tavır ortaya koydu:
“-Yâ Rasûlallah! Benim kabîlem de Yahûdîlerle dostluk anlaşması yapmıştır. Fakat onlar, bütün sözlerini ayaklar altına aldılar. Antlaşmalarını bozdular. Artık bundan sonra benim, Allah ve Rasûlü’nden başka dostum yok. Allah’a ve Rasûlü’ne sığınıyor, emirlerini bekliyorum.”
Peygamber Efendimiz (s.), onlara şöyle seslendi:
“-Ey İbni Selül! Kendin için seçtiğin Yahûdîlerin dostluğu senin olsun! Ubâde’nin seçtiği, Allah ve Resûlünün dostluğu da, onun olsun!”
Aşağıdaki Kur’ân âyetinin, Hz. Ubade’nin (r.a) bu sadakatini takdir sadedinde indiği rivayet edilir:
«Kim Allah’ı, O’nun Resulünü ve müminleri dost edinirse, (iyi bilsin ki) Allah’ın taraftarları galip geleceklerdir.» (Mâide 5/56)
Ayet, Allah ve Rasûlünden yana olanların üstün ve galip olduğunu/olacağını ebediyyen ilân ediyor.
Peygamberimiz (s.) Müslümanlara derhal harekât emri verdi. Kaynukalılar kalelerine çekildiler. Müslümanlar onbeş gün boyunca kaleyi kuşatma altında tuttular. Sonunda kaçacak delik bulamayan Yahudiler teslim olmaya mecbur kaldılar. Peygamberimizden eman dileyip, merhâmetine sığındılar.
Peygamberimiz onlara karşı pek merhâmetli davrandı ve Kaynukaoğullarının canlarını bağışladı. Sadece Medîne’den çıkarılmalarını emretti. Bu görevi de Hz. Ubâde bin Samit (r.a) yerine getirdi.
¥
İslâm davasına büyük hizmetlerde bulunan Ubâde bin Sâmit (r.a), yaşlanmış ve hastalanmıştı.
Hastalığının ilerlediğini gören ve vefât edeceğini anlayan Hz. Ubade (r.a):
“-Ne kadar akrabam, azatlı, hizmetli ve komşularım varsa, toplayıp getirin!” dedi.
Hepsi gelince, onlara şöyle konuştu:
“-Sanıyorum bugün, dünyadaki son günüm, âhiretteki ilk gecem olacaktır. Bazılarınızı, elimle veya dilimle incitmiş olabilirim. İşte şimdi bana, kısas yapın. Çünkü bu dünyada kısas yapmazsanız, yemin ederim ki öbür dünyada, hakkınızı benden alacaksınız.”
Etrafındakilerle helâlleşti. Ardından da son vasiyetini yaptı:
“-Rûhumu teslim eder etmez, hepiniz kalkıp güzelce abdest alın. İkişer rek’at namaz kılıp; hem kendinize, hem de şu garip Ubâde’ye duâ edin. Çünkü Cenâb-ı Hak, yüce Kitâbında “Ey iman edenler! Sabırla ve namazla Allah’tan yardım dileyin!” (Bakara 2/153) buyurmuştur. Daha sonra da hiç bekletmeden, beni kabrime götürün.”
¥
Hz. Ubâde bin Samit’in (r.a), akrabalarından, dostları ve komşularından kendisi için dua etmelerini isterken, onlara iki rekat namaz kılmalarını vasiyet etmesi, bütün Müslümanlar için ne güzel bir tavsiye ve nasihat niteliğindedir! İşte ashâb-ı kiram, hayatlarında da ölümlerinde de Kur’ân’ın ilkelerini hep ayakta tuttular; tıpkı Rasûlüllah (s.) gibi, “yaşayan Kur’ân’lar” oldular. Son nefeslerinde bile Kur’ân-ı Kerim’in talimatları doğrultusunda hareket ederek, sonraki nesillere örnek oldular...
Öyleyse, gelin, Hz. Ubâde’nin (r.a) vasiyetine uyarak Kur’ân’ın emrine ittiba edelim; hasta olan, ölmekte olan ya da ölen, darda kalan kardeşlerimiz için Allah’tan yardım dilerken, namaz kılarak hem onlar için hem de kendimiz için dualar edelim. Ve dualarımızda Hz. Ubade’yi de (r.a) unutmayalım.
03/11/2009
“Kur’ân’ı Yaşayan Nesil” konulu sohbetimiz sürüyor. Rasûlüllah (s.) ve ashabının Kur’ân’ı nasıl okuyup anladıklarına ve yaşadıklarına dair çarpıcı örnekleri önce nefsimle, sonra kardeşlerimle paylaşıyorum.
O eşsiz örnekleri zaman zaman sizlere de aktarmak istiyorum. Bugünün nasibi Hz. Ubâde’den(r.a)...
Ubâde bin Samit (r.a) ensârın önde gelenlerindendi. Akabe görüşmelerinde nakîb/temsilci seçilmişti.
Rasûlüllah (s.), Medine’ye hicretten sonra, Mekke müşriklerine karşı Bedir zaferini kazanmış, bu durum Medine Yahudilerinin Müslümanlara olan kinlerini iyice artırmıştı. Beni Kaynuka Yahudilerinin bir Müslüman hanıma saldırmaları üzerine, Rasûlüllah (s.), onlara Bedir’i hatırlatarak, kendilerini şiddetle uyardı. Sağlam kalelerine güvenen Kaynukalılar, özür dilemek yerine meydan okudular.
“-Savaşmasını bilmeyen kimselere yani Kureyş’e karşı kazanılan zafer, önemli değildir. Müslümanlar bir gün bizlerle çarpışırlarsa, o zaman harb etmenin tadını öğrenirler!” dediler.
Kaynukaoğullarına ders vermenin zamanı gelmişti. Rasûlüllah (s.), konuyu ashâbıyla istişâre etti.
Münâfıkların başı İbni Selül:
“-Yahûdilerle benim anlaşmalarım var. Ben onların dostluğunu bırakamam!..” deyince;
Hz. Ubâde bin Sâmit (r.a) çok net ve kesin bir tavır ortaya koydu:
“-Yâ Rasûlallah! Benim kabîlem de Yahûdîlerle dostluk anlaşması yapmıştır. Fakat onlar, bütün sözlerini ayaklar altına aldılar. Antlaşmalarını bozdular. Artık bundan sonra benim, Allah ve Rasûlü’nden başka dostum yok. Allah’a ve Rasûlü’ne sığınıyor, emirlerini bekliyorum.”
Peygamber Efendimiz (s.), onlara şöyle seslendi:
“-Ey İbni Selül! Kendin için seçtiğin Yahûdîlerin dostluğu senin olsun! Ubâde’nin seçtiği, Allah ve Resûlünün dostluğu da, onun olsun!”
Aşağıdaki Kur’ân âyetinin, Hz. Ubade’nin (r.a) bu sadakatini takdir sadedinde indiği rivayet edilir:
«Kim Allah’ı, O’nun Resulünü ve müminleri dost edinirse, (iyi bilsin ki) Allah’ın taraftarları galip geleceklerdir.» (Mâide 5/56)
Ayet, Allah ve Rasûlünden yana olanların üstün ve galip olduğunu/olacağını ebediyyen ilân ediyor.
Peygamberimiz (s.) Müslümanlara derhal harekât emri verdi. Kaynukalılar kalelerine çekildiler. Müslümanlar onbeş gün boyunca kaleyi kuşatma altında tuttular. Sonunda kaçacak delik bulamayan Yahudiler teslim olmaya mecbur kaldılar. Peygamberimizden eman dileyip, merhâmetine sığındılar.
Peygamberimiz onlara karşı pek merhâmetli davrandı ve Kaynukaoğullarının canlarını bağışladı. Sadece Medîne’den çıkarılmalarını emretti. Bu görevi de Hz. Ubâde bin Samit (r.a) yerine getirdi.
¥
İslâm davasına büyük hizmetlerde bulunan Ubâde bin Sâmit (r.a), yaşlanmış ve hastalanmıştı.
Hastalığının ilerlediğini gören ve vefât edeceğini anlayan Hz. Ubade (r.a):
“-Ne kadar akrabam, azatlı, hizmetli ve komşularım varsa, toplayıp getirin!” dedi.
Hepsi gelince, onlara şöyle konuştu:
“-Sanıyorum bugün, dünyadaki son günüm, âhiretteki ilk gecem olacaktır. Bazılarınızı, elimle veya dilimle incitmiş olabilirim. İşte şimdi bana, kısas yapın. Çünkü bu dünyada kısas yapmazsanız, yemin ederim ki öbür dünyada, hakkınızı benden alacaksınız.”
Etrafındakilerle helâlleşti. Ardından da son vasiyetini yaptı:
“-Rûhumu teslim eder etmez, hepiniz kalkıp güzelce abdest alın. İkişer rek’at namaz kılıp; hem kendinize, hem de şu garip Ubâde’ye duâ edin. Çünkü Cenâb-ı Hak, yüce Kitâbında “Ey iman edenler! Sabırla ve namazla Allah’tan yardım dileyin!” (Bakara 2/153) buyurmuştur. Daha sonra da hiç bekletmeden, beni kabrime götürün.”
¥
Hz. Ubâde bin Samit’in (r.a), akrabalarından, dostları ve komşularından kendisi için dua etmelerini isterken, onlara iki rekat namaz kılmalarını vasiyet etmesi, bütün Müslümanlar için ne güzel bir tavsiye ve nasihat niteliğindedir! İşte ashâb-ı kiram, hayatlarında da ölümlerinde de Kur’ân’ın ilkelerini hep ayakta tuttular; tıpkı Rasûlüllah (s.) gibi, “yaşayan Kur’ân’lar” oldular. Son nefeslerinde bile Kur’ân-ı Kerim’in talimatları doğrultusunda hareket ederek, sonraki nesillere örnek oldular...
Öyleyse, gelin, Hz. Ubâde’nin (r.a) vasiyetine uyarak Kur’ân’ın emrine ittiba edelim; hasta olan, ölmekte olan ya da ölen, darda kalan kardeşlerimiz için Allah’tan yardım dilerken, namaz kılarak hem onlar için hem de kendimiz için dualar edelim. Ve dualarımızda Hz. Ubade’yi de (r.a) unutmayalım.