Esmâ-i Hüsnâ: Allah’ın en güzel isimleri | Kavâid-i mukarrere: yerleşmiş kaideler, kurallar |
Nakkaş-ı Ezelî: Ezelî Nakkaş; ezelden beri herşeyi san’atlı bir şekilde işleyen ve nakışlarla süsleyen Allah | Sâni: herşeyi san’atla yaratan Allah |
arz: dünya, yeryüzü | binaen: -dayanarak |
cibâl: dağlar | cihet: yön, taraf |
cirm: cisim, büyüklük | delâlet etmek: delil olmak, işaret etmek |
ednâ: en basit, en aşağı | ehl-i kelâm: kelâmcılar, iman esaslarını dinî ve aklî deliller ışığında ele alıp ispata çalışan âlimler |
esmâ: isimler | evtad: direkler |
felsefî: felsefeyle ilgili | felâsife: felsefeciler |
hiss-i umumîye: umumun hisleri, genelin duyguları | hüküm: karar |
ibaret: meydana gelen, oluşan | inşâd etmek: şiir okumak |
istidlâl: delil getirme, akıl yürütme | itibarla: bakımından |
kaside: övgü şiiri | kastî hüküm: bir şeyin bizzat kendisi hakkında “bu doğrudur veya yalandır” şeklinde verilen hüküm; bilerek, birinci derecede karar konusu |
kezâlik: bunun gibi, böylece | kudret-i ezelî: ezelî kudret; Allah’ın bütün zamanları kuşatan kudreti, güç ve iktidarı |
kâmil: mükemmel, noksansız | kâtib: yazan, yazar |
kâzip: yalan | mahal olma: yer, mekân olma |
mahkûm-u aleyh: bizzat kendisi üzerine hüküm binâ edilen (yani bu kaideyi şöyle açıklayabiliriz | masnu: san’at eseri |
meal: anlam | mesâil-i felsefiye: felsefe meseleleri |
mesâil-i İlâhiye: İlâhi meseleler | metin: sağlam, kuvvetli |
muhkem: sağlam | mutabık: uygun |
mânâ-yı harfî: harf gibi; bir şeyin kendisine değil de başkasına delâlet eden mânâ; birşeyin kendisini değil de san’atkârını, ustasını, sahibini bildirip tanıtan mânâsı | müddeâ: iddia edilen şey |
müstehak olmak: lâyık olmak, hak etmek | nazar: bakış, görüş |
nefsülemir: gerçek, işin özü | nesc: dokuma, örme |
rey: görüş, fikir, hüküm, oy | sirac: kandil, lamba |
sâdık: doğru | tavsif: vasıflandırma, niteleme |
tebeî: dolaylı | tecelliyat: tecelliler, yansımalar |
tecellî: yansıma, görünme | tekzib: yalanlama |
tetkikat: araştırmalar, incelemeler | teârüf-ü âmme: umumun anlayacağı tarz, umumun bilgi ve idrak seviyesi |
ulûm-u kevniye: kâinat ve dünya ile ilgili ilimler | vakıa: olay |
vecih: yön, taraf | vücuh: vecihler, yönler |
zahir: açık, görünen | zira: çünkü |
zât: bir kimsenin kendisi | âlem: dünya, kâinat |
şems: güneş |
|