Konuya cevap cer

Cevap: Şûle - Sayfa: 308



“ağa” nazarıyla âleme bakıyor. Bu itibarla herbir masnuda, iki cihet vardır. Bir ciheti, kendi zât ve sıfâtından ibarettir. Diğer ciheti, Sânie ve Esmâ-i Hüsnâdan kendisine olan tecelliyata bakar.


İkinci cihetin dairesi daha geniş ve mealce daha kâmildir. Zira, bir harf kendi zâtına bir harf miktarı—o da bir vecihle—delâlet eder. Kâtibine çok vecihlerle delâlet eder. Ve kâtibini, bakanlara tarif ve tavsif eder.


Kezalik, kudret-i ezelî kitabından olan bir masnu, kendi nefsine kendi cirmi kadar ve bir vecihle delâlet eder, ama Nakkaş-ı Ezelîye pek çok vücuhla delâlet eder. Ve kendisine tecellî eden esmâdan uzun bir kasideyi inşâd eder. Kavâid-i mukarreredendir ki, “Mânâ-yı harfî, kastî hükümlere mahkûm-u aleyh olamaz. Ve o mânâ-yı harfînin inceliklerine tetkikat yapılamaz. Fakat mânâ-yı ismi, sâdık, kâzip her hükme mahal olur.” Bu sırra binaendir ki mânâ-yı ismîyle kâinata bakan felâsifenin kitaplarında kâinata âit hükümler, nefsülemirde örümceğin nescinden zayıf ise de, zahire göre daha muhkem görünüyor.


Ehl-i kelâm, felsefî meselelerde ve ulûm-u kevniyeye mânâ-yı harfiyle, istidlâl için tebeî bir nazar ile bakıyor. Hattâ şemsin sirac olması, arzın beşik, cibâlin evtad olması, ehl-i kelâmın müddealarını ispata kâfidir. Hattâ ehl-i kelâmın reyleri, hiss-i umumîye ve tearüf-ü âmme mutabık olduktan sonra, vakıa mutabık olmasa bile onların müddeâsına zarar vermez ve tekzibe de müstehak olmazlar. Bunun içindir ki, ehl-i kelâmın reyleri mesâil-i felsefiyede ednâ ve zayıf görünür. Amma mesâil-i İlâhiyede demirden daha metindir.





Esmâ-i Hüsnâ: Allah’ın en güzel isimleriKavâid-i mukarrere: yerleşmiş kaideler, kurallar
Nakkaş-ı Ezelî: Ezelî Nakkaş; ezelden beri herşeyi san’atlı bir şekilde işleyen ve nakışlarla süsleyen AllahSâni: herşeyi san’atla yaratan Allah
arz: dünya, yeryüzübinaen: -dayanarak
cibâl: dağlarcihet: yön, taraf
cirm: cisim, büyüklükdelâlet etmek: delil olmak, işaret etmek
ednâ: en basit, en aşağıehl-i kelâm: kelâmcılar, iman esaslarını dinî ve aklî deliller ışığında ele alıp ispata çalışan âlimler
esmâ: isimlerevtad: direkler
felsefî: felsefeyle ilgilifelâsife: felsefeciler
hiss-i umumîye: umumun hisleri, genelin duygularıhüküm: karar
ibaret: meydana gelen, oluşaninşâd etmek: şiir okumak
istidlâl: delil getirme, akıl yürütmeitibarla: bakımından
kaside: övgü şiirikastî hüküm: bir şeyin bizzat kendisi hakkında “bu doğrudur veya yalandır” şeklinde verilen hüküm; bilerek, birinci derecede karar konusu
kezâlik: bunun gibi, böylecekudret-i ezelî: ezelî kudret; Allah’ın bütün zamanları kuşatan kudreti, güç ve iktidarı
kâmil: mükemmel, noksansızkâtib: yazan, yazar
kâzip: yalanmahal olma: yer, mekân olma
mahkûm-u aleyh: bizzat kendisi üzerine hüküm binâ edilen (yani bu kaideyi şöyle açıklayabilirizmasnu: san’at eseri
meal: anlammesâil-i felsefiye: felsefe meseleleri
mesâil-i İlâhiye: İlâhi meselelermetin: sağlam, kuvvetli
muhkem: sağlammutabık: uygun
mânâ-yı harfî:  harf gibi; bir şeyin kendisine değil de başkasına delâlet eden mânâ;  birşeyin kendisini değil de san’atkârını, ustasını, sahibini bildirip  tanıtan mânâsımüddeâ: iddia edilen şey
müstehak olmak: lâyık olmak, hak etmeknazar: bakış, görüş
nefsülemir: gerçek, işin özünesc: dokuma, örme
rey: görüş, fikir, hüküm, oysirac: kandil, lamba
sâdık: doğrutavsif: vasıflandırma, niteleme
tebeî: dolaylıtecelliyat: tecelliler, yansımalar
tecellî: yansıma, görünmetekzib: yalanlama
tetkikat: araştırmalar, incelemelerteârüf-ü âmme: umumun anlayacağı tarz, umumun bilgi ve idrak seviyesi
ulûm-u kevniye: kâinat ve dünya ile ilgili ilimlervakıa: olay
vecih: yön, tarafvücuh: vecihler, yönler
zahir: açık, görünenzira: çünkü
zât: bir kimsenin kendisiâlem: dünya, kâinat
şems: güneş




Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst