İlim-irfan
Well-known member
Kelime olarak tarikat, yol, usul, meslek demektir. Buraya kadar anlatmaya çalıştığımız tasavvufun pratik hayatta bir mürşit gözetiminde uygulanmasına tarikat diyoruz. Bir başka ifadeyle tarikat, tasavvufun belli kaide ve usuller çerçevesinde teşkilatlanmış halidir. Kısacası tarikat, Allah’a yaklaşma yoludur.
Tarikat, bir şahsın seyr-u sülûk dediğimiz belli usulleri içeren manevi bir seferle malum makamları aşarak Allah’a yaklaşması ve onun rızasını kazanması yoludur. Tarikat evrad, ezkar, irfan, aşk ve cezbe ile geçilen manevi yollar olarak bireysel olduğu kadar, bir mürşit gözetiminde ve bir tekke veya zaviye çevresinde yaşanan ve manevî, ahlakî olduğu kadar eğitim, irşat, tebliğ, cihat, sanat, iktisat, ticaret ve benzeri sosyal esasları da içeren toplumsal bir yoldur.
Allah (c.c): “Bizim uğrumuzda çabalayanları elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz.”1 buyuruyor. Allah’a giden yol demek ki bir değil, bir çoktur. Bu yüzden büyükler: “Allah’a giden yollar, yaratıkların nefesleri sayısıncadır.” demişlerdir.
Önceleri kişisel bir yaşam biçimi olarak görülen tasavvuf, giderek ilim, ahlak ve maneviyatı malum veya meşhur olan insanların etrafında sohbet halkalarının genişlemesiyle cemaatlaşmıştır. Cemaatlar, sohbetini dinleyerek sevdikleri, saydıkları insanların emir, tavsiye ve irşad tarzlarını kurallaştırmışlar, farkında olmadan tarikatların doğmasına zemin hazırlamışlardır. Aynen İtikadî ve fıkhî mezheplerin imamları nasıl ki insanlara: “Biz bir mezhep kuruyoruz; düşün peşimize” demedikleri halde onlar adına mezhepler kuruldu ise, sevilen ve bağlanılan Allah dostları etrafında da, belki de onlar farkında olmadan tarikatlar kuruluyordu.2
Tarikatların kısa sürede İslam toplumunda yayılmasının bir çok sebepleri vardır. Bunların bir kısmını, İslam’ı beraber yaşamanın kolaylığı, görerek eğitimin etkisi, şeyh’in manevi himmeti, hallerin yansıması, ortamın temizliği, içtimai hayata ve İslam’ın yayılmasına hizmetlerinin takdiri, insana yaklaşımlarındaki uslüb güzelliği, sanat ve estetik değerlere verilen önem vs. diye sayabiliriz.
Tarikat, bir şahsın seyr-u sülûk dediğimiz belli usulleri içeren manevi bir seferle malum makamları aşarak Allah’a yaklaşması ve onun rızasını kazanması yoludur. Tarikat evrad, ezkar, irfan, aşk ve cezbe ile geçilen manevi yollar olarak bireysel olduğu kadar, bir mürşit gözetiminde ve bir tekke veya zaviye çevresinde yaşanan ve manevî, ahlakî olduğu kadar eğitim, irşat, tebliğ, cihat, sanat, iktisat, ticaret ve benzeri sosyal esasları da içeren toplumsal bir yoldur.
Allah (c.c): “Bizim uğrumuzda çabalayanları elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz.”1 buyuruyor. Allah’a giden yol demek ki bir değil, bir çoktur. Bu yüzden büyükler: “Allah’a giden yollar, yaratıkların nefesleri sayısıncadır.” demişlerdir.
Önceleri kişisel bir yaşam biçimi olarak görülen tasavvuf, giderek ilim, ahlak ve maneviyatı malum veya meşhur olan insanların etrafında sohbet halkalarının genişlemesiyle cemaatlaşmıştır. Cemaatlar, sohbetini dinleyerek sevdikleri, saydıkları insanların emir, tavsiye ve irşad tarzlarını kurallaştırmışlar, farkında olmadan tarikatların doğmasına zemin hazırlamışlardır. Aynen İtikadî ve fıkhî mezheplerin imamları nasıl ki insanlara: “Biz bir mezhep kuruyoruz; düşün peşimize” demedikleri halde onlar adına mezhepler kuruldu ise, sevilen ve bağlanılan Allah dostları etrafında da, belki de onlar farkında olmadan tarikatlar kuruluyordu.2
Tarikatların kısa sürede İslam toplumunda yayılmasının bir çok sebepleri vardır. Bunların bir kısmını, İslam’ı beraber yaşamanın kolaylığı, görerek eğitimin etkisi, şeyh’in manevi himmeti, hallerin yansıması, ortamın temizliği, içtimai hayata ve İslam’ın yayılmasına hizmetlerinin takdiri, insana yaklaşımlarındaki uslüb güzelliği, sanat ve estetik değerlere verilen önem vs. diye sayabiliriz.