21. Lema'dan
Bu hizmet-i Kur'aniyede bulunan kardeşlerinizi tenkid etmemek ve onların üstünde faziletfüruşluk nev'inden gıbta damarını tahrik etmemektir. Çünki nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkid etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez.. belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder; yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır. Hem nasılki bir fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârane uğraşmaz, birbirinin önüne tekaddüm edip tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkid edip sa'ye şevkini kırıp atalete uğratmaz. Belki bütün istidadlarıyla, birbirinin hareketini umumî maksada tevcih etmek için yardım ederler, hakikî bir tesanüd bir ittifak ile gaye-i hilkatlerine yürürler. Eğer zerre mikdar bir taarruz, bir tahakküm karışsa; o fabrikayı karıştıracak, neticesiz akîm bırakacak. Fabrika sahibi de o fabrikayı bütün bütün kırıp dağıtacak.
Hizmet-i Kur'aniye: Kur’ana ait hizmet, Kur’anın hizmeti.
Tenkid: Eleştirme, eleştiri.
Faziletfüruş: Üstünlük taslayan.
Nev': Tür, çeşit.
Gıbta: İmrenme.
Tahrik: Hareket ettirme, hareketlendirme. *Kışkırtma.
İkmal: Tamamlama, mükemmelleştirme.
Kusur: Eksiklik, noksanlık, kabahat, ihmal.
Muavenet: Yardım.
Vücud-u insan: İnsan vücudu, insanın varlığı.
Rekabetkârane: Rekabet edercesine, kıskanırcasına, üstünlük yarışına girercesine, öne geçmeye çalışırcasına.
Tekaddüm: Öne geçme.
Tahakküm: Zorbalık, baskı.
Sa'y: Çalışma, iş.
Atalet: Tembellik, işsizlik, boş durma, hareketsizlik.
Belki: Umulur, ihtimal, olabilir. *Hattâ. *Kat’iyyetle. Dahi. Şüpesiz.
İstidad: Kabiliyet, yetenek.
Umumî: Umumla alakalı, herkesle ilgili, genel.
Maksad: Gaye, amaç.
Tevcih: Döndürme, yöneltme, çevirme. *Tefsir etme, açıklama.
Hakikî: Gerçek.
Tesanüd: Dayanışma, birbirine dayanma.
İttifak: Söz birliği etme, anlaşma, sözleşme, birleşme.
Gaye-i hilkat: Yaratılma gayesi.
Taarruz: Saldırma, saldırı, hücum.
Akîm: Neticesiz, kısır, sonuçsuz.
İşte ey Risale-i Nur şakirdleri ve Kur'anın hizmetkârları! Sizler ve bizler öyle bir insan-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı manevînin a'zâlarıyız.. ve hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz.. ve sahil-i selâmet olan Dâr-üs Selâm'a ümmet-i Muhammediyeyi (A.S.M.) çıkaran bir sefine-i Rabbaniyede çalışan hademeleriz. Elbette dört ferdden bin yüz onbir kuvvet-i maneviyeyi temin eden sırr-ı ihlası kazanmak ile, tesanüd ve ittihad-ı hakikîye muhtacız ve mecburuz. Evet üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihad etse, yüz onbir kıymet alır. Dört kerre dört ayrı ayrı olsa, onaltı kıymeti var. Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksad ve ittifak-ı vazife ile tevafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dörtbin dörtyüz kırkdört kuvvetinde ve kıymetinde olduğu gibi.. hakikî sırr-ı ihlas ile, onaltı fedakâr kardeşlerin kıymet ve kuvvet-i maneviyesi dört binden geçtiğine, pek çok vukuat-ı tarihiye şehadet ediyor.
Risale-i Nur: Nur risalesi. Bediüzzaman Said Nursinin(ra) Kur’anın imanla ilgili ayetlerini kaynak alarak imanın bütün şartlarını açıklayıp delillerle ispat ettiği çok değerli eserlerinin hepsine birden verilen isim.
Şakird: Talebe, öğrenci.
Hizmetkâr: Hizmetçi.
İnsan-ı kâmil: Kamil insan, olgun ve üstün insan.
Lâyık: Yakışır, yaraşır, uygun, münasib.
Şahs-ı manevî: Manevi şahıs, manevi kişi, aynı gaye ve düşünceyi paylaşanların oluşturduğu topluluk, topluluğun taşıdığı manevi kuvvet ve özellikler. Düşünce hareketi, çığır.
A'zâ: Bedenin her bir uzvu.
Hayat-ı ebediye: Ebedi hayat, ölümsüz ve sonsuz hayat.
Saadet-i ebediye: Ebedi saadet, bitmez ve tükenmez sonsuz mutluluk.
Netice: Sonuç, gaye.
Hükm: Karar, emir, kuvet.*İrade *Tesir
Sahil-i selâmet: Selamet sahili, kurtuluş sahili, kurtulma kıyısı.
Dâr-üs Selâm: Selamet yeri, hiçbir tehlike ve korkunun bulunmadığı kurtuluş ve güven yeri olan cennet.
Ümmet-i Muhammediye: Hz.Muhammedin(asm) ümmeti, Hz.Muhammede (asm) inanan ve izinden giden müslüman millet.
Sefine-i Rabbaniye: Rabbani sefine, her şeyin sahibi ve terbiyecisi olan Allah’ın(cc) gemisi.
Hademe: Hizmetçi.
Kuvvet-i maneviye: Manevi kuvvet, manevi güç.
Sırr-ı ihlas: İhlas sırrı, Allah’ın(cc) emri ve rızası için yapmaktaki derin ve ince mana ve gizli gerçek.
Tesanüd: Dayanışma, birbirine dayanma.
İttihad-ı hakikîye: Hakiki ittihad, gerçek birlik.
Muhtacız: İhtiyacı olan, ihtiyaçlı.
Mecbur: Zorunlu.
İttihad: Birleşme, birlik.
Kıymet: Değer.
Sırr-ı adediyet: Adetlik sırrı, sayı olarak bir çizgi üzerinde dizilişteki gizli mana, sayı olarak yan yana olma kuralı.
Sırr-ı uhuvvet: Kardeşlik ve kardeşliğin gizli manası.
İttihad-ı maksad: Gaye birliği, gayede birleşme.
İttifak-ı vazife: Vazife ittifakı, görev birliği.
Tevafuk: Birbirine uygunluk.
Fedakâr: Gayesi uğrunda her şeyini veren, amacı uğruna her şeyini harcayan.
Vukuat-ı tarihiye: Tarihi vakalar, tarihle ilgili olaylar.
Şehadet: Şahitlik, tanıklık.
Bu sırrın sırrı şudur ki: Hakikî, samimî bir ittifakta herbir ferd, sair kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir. Güya on hakikî müttehid adamın herbiri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda manevî kıymeti ve kuvvetleri vardır.
{(Haşiye): Evet sırr-ı ihlas ile samimî tesanüd ve ittihad, hadsiz menfaate medar olduğu gibi; korkulara hattâ ölüme karşı en mühim bir siper, bir nokta-i istinaddır. Çünki ölüm gelse, bir ruhu alır. Sırr-ı uhuvvet-i hakikiye ile rıza-yı İlahî yolunda, âhirete müteallik işlerde, kardeşleri adedince ruhları olduğundan biri ölse, "Diğer ruhlarım sağlam kalsınlar; zira o ruhlar her vakit sevabları bana kazandırmakla manevî bir hayatı idame ettiklerinden ben ölmüyorum." diyerek, ölümü gülerek karşılar. "Ve o ruhlar vasıtasıyla sevab cihetinde yaşıyorum, yalnız günah cihetinde ölüyorum." der, rahatla yatar.}
Samimî: Gönülden, içten, candan.
İttifak: Söz birliği etme, anlaşma, sözleşme, birleşme
Sair: Diğer, başka.
Hakikî: Gerçek.
Müttehid: Birleşmiş, birlikte, ittihad etmiş.
Tesanüd: Dayanışma, birbirine dayanma.
İttihad: Birleşme, birlik.
Hadsiz: Sınırsız, sayısız.
Menfaat: Fayda, çıkar, yarar, kâr.
Medar: Sebep, vesile.
Mühim: Önemli.
Nokta-i istinad: Dayanma noktası, dayanılacak yer.
Sırr-ı uhuvvet-i hakikiye: Gerçek kardeşliğin derin, ince ve gizli manası.
Rıza-yı İlahî: Allah’ın(cc) memnunluğu ve hoşnutluğu.
Müteallik: Alakalı, bağlı, ilgili.
Zira: Çünkü.
İdame: Devam ettirme.
Cihet: Yön, taraf.
Bu hizmet-i Kur'aniyede bulunan kardeşlerinizi tenkid etmemek ve onların üstünde faziletfüruşluk nev'inden gıbta damarını tahrik etmemektir. Çünki nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkid etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez.. belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder; yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır. Hem nasılki bir fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârane uğraşmaz, birbirinin önüne tekaddüm edip tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkid edip sa'ye şevkini kırıp atalete uğratmaz. Belki bütün istidadlarıyla, birbirinin hareketini umumî maksada tevcih etmek için yardım ederler, hakikî bir tesanüd bir ittifak ile gaye-i hilkatlerine yürürler. Eğer zerre mikdar bir taarruz, bir tahakküm karışsa; o fabrikayı karıştıracak, neticesiz akîm bırakacak. Fabrika sahibi de o fabrikayı bütün bütün kırıp dağıtacak.
Hizmet-i Kur'aniye: Kur’ana ait hizmet, Kur’anın hizmeti.
Tenkid: Eleştirme, eleştiri.
Faziletfüruş: Üstünlük taslayan.
Nev': Tür, çeşit.
Gıbta: İmrenme.
Tahrik: Hareket ettirme, hareketlendirme. *Kışkırtma.
İkmal: Tamamlama, mükemmelleştirme.
Kusur: Eksiklik, noksanlık, kabahat, ihmal.
Muavenet: Yardım.
Vücud-u insan: İnsan vücudu, insanın varlığı.
Rekabetkârane: Rekabet edercesine, kıskanırcasına, üstünlük yarışına girercesine, öne geçmeye çalışırcasına.
Tekaddüm: Öne geçme.
Tahakküm: Zorbalık, baskı.
Sa'y: Çalışma, iş.
Atalet: Tembellik, işsizlik, boş durma, hareketsizlik.
Belki: Umulur, ihtimal, olabilir. *Hattâ. *Kat’iyyetle. Dahi. Şüpesiz.
İstidad: Kabiliyet, yetenek.
Umumî: Umumla alakalı, herkesle ilgili, genel.
Maksad: Gaye, amaç.
Tevcih: Döndürme, yöneltme, çevirme. *Tefsir etme, açıklama.
Hakikî: Gerçek.
Tesanüd: Dayanışma, birbirine dayanma.
İttifak: Söz birliği etme, anlaşma, sözleşme, birleşme.
Gaye-i hilkat: Yaratılma gayesi.
Taarruz: Saldırma, saldırı, hücum.
Akîm: Neticesiz, kısır, sonuçsuz.
İşte ey Risale-i Nur şakirdleri ve Kur'anın hizmetkârları! Sizler ve bizler öyle bir insan-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı manevînin a'zâlarıyız.. ve hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz.. ve sahil-i selâmet olan Dâr-üs Selâm'a ümmet-i Muhammediyeyi (A.S.M.) çıkaran bir sefine-i Rabbaniyede çalışan hademeleriz. Elbette dört ferdden bin yüz onbir kuvvet-i maneviyeyi temin eden sırr-ı ihlası kazanmak ile, tesanüd ve ittihad-ı hakikîye muhtacız ve mecburuz. Evet üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihad etse, yüz onbir kıymet alır. Dört kerre dört ayrı ayrı olsa, onaltı kıymeti var. Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksad ve ittifak-ı vazife ile tevafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dörtbin dörtyüz kırkdört kuvvetinde ve kıymetinde olduğu gibi.. hakikî sırr-ı ihlas ile, onaltı fedakâr kardeşlerin kıymet ve kuvvet-i maneviyesi dört binden geçtiğine, pek çok vukuat-ı tarihiye şehadet ediyor.
Risale-i Nur: Nur risalesi. Bediüzzaman Said Nursinin(ra) Kur’anın imanla ilgili ayetlerini kaynak alarak imanın bütün şartlarını açıklayıp delillerle ispat ettiği çok değerli eserlerinin hepsine birden verilen isim.
Şakird: Talebe, öğrenci.
Hizmetkâr: Hizmetçi.
İnsan-ı kâmil: Kamil insan, olgun ve üstün insan.
Lâyık: Yakışır, yaraşır, uygun, münasib.
Şahs-ı manevî: Manevi şahıs, manevi kişi, aynı gaye ve düşünceyi paylaşanların oluşturduğu topluluk, topluluğun taşıdığı manevi kuvvet ve özellikler. Düşünce hareketi, çığır.
A'zâ: Bedenin her bir uzvu.
Hayat-ı ebediye: Ebedi hayat, ölümsüz ve sonsuz hayat.
Saadet-i ebediye: Ebedi saadet, bitmez ve tükenmez sonsuz mutluluk.
Netice: Sonuç, gaye.
Hükm: Karar, emir, kuvet.*İrade *Tesir
Sahil-i selâmet: Selamet sahili, kurtuluş sahili, kurtulma kıyısı.
Dâr-üs Selâm: Selamet yeri, hiçbir tehlike ve korkunun bulunmadığı kurtuluş ve güven yeri olan cennet.
Ümmet-i Muhammediye: Hz.Muhammedin(asm) ümmeti, Hz.Muhammede (asm) inanan ve izinden giden müslüman millet.
Sefine-i Rabbaniye: Rabbani sefine, her şeyin sahibi ve terbiyecisi olan Allah’ın(cc) gemisi.
Hademe: Hizmetçi.
Kuvvet-i maneviye: Manevi kuvvet, manevi güç.
Sırr-ı ihlas: İhlas sırrı, Allah’ın(cc) emri ve rızası için yapmaktaki derin ve ince mana ve gizli gerçek.
Tesanüd: Dayanışma, birbirine dayanma.
İttihad-ı hakikîye: Hakiki ittihad, gerçek birlik.
Muhtacız: İhtiyacı olan, ihtiyaçlı.
Mecbur: Zorunlu.
İttihad: Birleşme, birlik.
Kıymet: Değer.
Sırr-ı adediyet: Adetlik sırrı, sayı olarak bir çizgi üzerinde dizilişteki gizli mana, sayı olarak yan yana olma kuralı.
Sırr-ı uhuvvet: Kardeşlik ve kardeşliğin gizli manası.
İttihad-ı maksad: Gaye birliği, gayede birleşme.
İttifak-ı vazife: Vazife ittifakı, görev birliği.
Tevafuk: Birbirine uygunluk.
Fedakâr: Gayesi uğrunda her şeyini veren, amacı uğruna her şeyini harcayan.
Vukuat-ı tarihiye: Tarihi vakalar, tarihle ilgili olaylar.
Şehadet: Şahitlik, tanıklık.
Bu sırrın sırrı şudur ki: Hakikî, samimî bir ittifakta herbir ferd, sair kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir. Güya on hakikî müttehid adamın herbiri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda manevî kıymeti ve kuvvetleri vardır.
{(Haşiye): Evet sırr-ı ihlas ile samimî tesanüd ve ittihad, hadsiz menfaate medar olduğu gibi; korkulara hattâ ölüme karşı en mühim bir siper, bir nokta-i istinaddır. Çünki ölüm gelse, bir ruhu alır. Sırr-ı uhuvvet-i hakikiye ile rıza-yı İlahî yolunda, âhirete müteallik işlerde, kardeşleri adedince ruhları olduğundan biri ölse, "Diğer ruhlarım sağlam kalsınlar; zira o ruhlar her vakit sevabları bana kazandırmakla manevî bir hayatı idame ettiklerinden ben ölmüyorum." diyerek, ölümü gülerek karşılar. "Ve o ruhlar vasıtasıyla sevab cihetinde yaşıyorum, yalnız günah cihetinde ölüyorum." der, rahatla yatar.}
Samimî: Gönülden, içten, candan.
İttifak: Söz birliği etme, anlaşma, sözleşme, birleşme
Sair: Diğer, başka.
Hakikî: Gerçek.
Müttehid: Birleşmiş, birlikte, ittihad etmiş.
Tesanüd: Dayanışma, birbirine dayanma.
İttihad: Birleşme, birlik.
Hadsiz: Sınırsız, sayısız.
Menfaat: Fayda, çıkar, yarar, kâr.
Medar: Sebep, vesile.
Mühim: Önemli.
Nokta-i istinad: Dayanma noktası, dayanılacak yer.
Sırr-ı uhuvvet-i hakikiye: Gerçek kardeşliğin derin, ince ve gizli manası.
Rıza-yı İlahî: Allah’ın(cc) memnunluğu ve hoşnutluğu.
Müteallik: Alakalı, bağlı, ilgili.
Zira: Çünkü.
İdame: Devam ettirme.
Cihet: Yön, taraf.
Said Nursi