بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
1. İNSANI HÜRRİYETE KAVUŞTURUR
Şirkin bütün çeşitleri insan için mihnet ve zillet ten ibarettir. Çünkü şirk; kulun kula kulluğunu, hiçbir şeyi yaratamayan bilakis yaratılan eşya ve insanlara bo yun eğmeyi gerektirir. Kendilerine gelen zararı ölümü önleyemeyen, istediği herhangi bir faydayı elde etmeye gücü yetmeyen varlıklara ibadet elbette zillettir.
Halbuki tevhid, kişiyi kul olduğu bütün varlık lardan kurtarıp, yalnızca kendisini yaratan Allah'a kul olmasını sağlar. Aklını hurafelerden, vehimlerden kur tarır. Kalbini zilletten, layık olmayana boyun eğmekten korur. Kısaca insan hayatını rablık taslayan, ilahlık iddia eden tabulardan kurtararak hürriyete kavuşturur.
Bunun içindir ki, Peygamberlerin ve özellikle peygamberimizin davetine ilk olarak şirkin önderleri, cahiliye tağutları karşı çıkmışlardır. Çünkü onlar, iyi biliyorlardı ki la ilahe illallah sözü, beşeriyete hürriye tin ilanı ve bütün zalimlerin "sahte ilahlık tahtından düşeceğinin habercisidir. Yine onlar iyi biliyorlardı ki bu söz, insan adının yalnızca alemlerin rabbi olan Allah'a karşı secde etmesi gerektiğini ilan etmektedir.
2. ÖLÇÜLÜ ŞAHSİYETLERİN ORTAYA ÇIKMASINI SAĞLAR
Tevhid, ölçülü şahsiyetleri yetişmesine yardımcı olur. Kişi tevhid ölçüsü sayesinde yaşayış şeklini ve yö nünü tesbit ederek, bir tek hedefe yönelir. Artık o yal nızken de, insanlar arasındayken de bir tek ilaha yöne lir. Darlıkta da genişlikte de hep ona dua eder. Küçük büyük bütün işlerin de yalnızca onun rızasını gözetir.
Buna karşın müşriğin kalbi bir çok ilah için bö lünür. Hayatı pek çok mabudun isteği doğrultusunda dağılır. O bazen Allah'a, bazen şu puta bazen öteki puta yönelir. Kur'an'ı Kerim bu gerçeği Hz. Yusuf'un diliyle şöyle ifade eder:
"Ey zindan arkadaşlarım! darmadağınık, bir çok düzme tanrılar mı daha hayırlıdır, yoksa hepsine ve herşeye galip, kahhar olan Allah mı? (Yusuf Suresi, 39)
Tek bir efendiye hizmet eden mümin, onun hoş landığı ve hoşlanmadığı şeyleri bilir ve bu doğrultuda hareket eder. Böylece onu razı ettiği gibi kendi de rahat lar. Birden fazla efendiye hizmet eden müşrik ise, bir efendinin emriyle doğuya, diğer efendinin emriyle batı ya koşup durur. Birinin sağına, diğerinin soluna geçer. Onun inandığı tanrılar, birbirleriyle uzlaşmayan ortak lar gibidir. Onlara hizmet eden kişi, bu ortaklar arasın da kararsızlık ve şaşkınlık içinde bocalayıp durur.
3. TEVHİD NEFİS EMNİYETİNİN KAYNAĞIDIR
Tevhid, kişiye emniyet ve huzur verir. Şirk ehlini kaplayan korku, tevhid ehlinde yoktur. Zira tevhid, in sanların kendileri için açtığı korku kanallarım tama men kapatır.
Rızık can, evlad, yalnızlık, cin, ölüm, ölümden sonra dirilmek korkusu, bu korkulardan yalnızca bir kaçıdır.
Mümin ve muvahhid olanlar hiçbir şeyden kork maz. Allah'tan başka hiçbir ilah tanımadığı için, insan lar korkarken o korkmaz, insanlar huzursuzken o hu zur ve sükûn içindedir. Hz. İbrahim'in (as) tabileri ile müşriklerin durumunu karşılaştırmak sureti ile bu du ruma işaret eden Kur'an, müşriklerin zayıf putlardannasıl korktuklarını dile getirmektedir:
"Siz, hiçbir deliliniz olmadığı halde Allah'a ortak kılmaktan korkmazken, ben sizin ortak kıldığınız o varlıklardan nasıl korkarım?" (Enam Suresi, 81)
Sonra Kur'an, bu iki guruptan hangisinin emni yete daha layık olduğunu belirterek şöyle buyurur:
"Şimdi biliyorsanız söyleyin bu iki guruptan hangisi korkudan emin olmaya daha layıktır? Elbette ki, iman ederek imanlarını zulme bulaştırmayanlar, emin olma hakkına daha çok sahiptirler. Onlar, doğru yolu bulanların ta kendileridir." (Enam Suresi, 82)
Ayette geçen emniyet, kişinin kalbi ile ilgili olan emniyettir. Yoksa polis zoru ile sağlanan emniyet değil dir. Müminler, dünyada emin oldukları gibi ahirette de emin olacaklardır. Zira onlar yalnızca Allah'ı tanırlar, hiçbir şeyi ona ortak kılmazlar.
Buharinin İbni Mesuttan rivayet ettiği hadisi şe rife göre "İman edip imanlarını zulüme karıştırmayanlar" ayeti inince biz "Ey Allah'ın Resulü! Hangimiz nef sine zulmetmez?" diye sorduk. Allah resulü (sav) bize cevaben şöyle buyurdu:
"Siz Lokman (as)'ın oğluna söylediği nasihati duymadınız mı? O oğluna, "Ey oğulcuğum! Sakın Al lah'a şirk koşma çünkü şirk büyük bir zulümdür." (Lokman Suresi, 13)
Buna göre "İmanı zulme karıştarmamak: Dinde samimi olmak ve bütün şirk şaibelerinden uzak dur mak anl****dadır.
4. TEVHİD KİŞİNİN GÜVEN KAYNAĞIDIR.
Tevhid kişinin kendine güvenini sağlar. Zira Tevhid kişinin kalbini Allah'a ümit, güven, tevekkül iledoldurur. Kazasına rıza göstermesini belasına sabret mesini, yalnızca ondan istemesini sağlar. O dağ gibidir, hadiseler, musibetler onu hiçbir zaman sarsmaz.
Başına bir musibet geldiğinde, zorluklarla karşı laştığında zahiren sebeplere başvurur. Ancak Kalbi ile yaratana yönelir, ondan ister, ona yalvarır, ona dayanır. Sıkıntısının kalkmasını, rahatlamasını ancak ondan umar. Elleri yalnızca kendisinden başka ilah olmayan, Allah için kalkar.
Allah Resulü İbni Abbas'a nasihat ederek şöyle buyuruyor:
"İstediğin zaman Allah'tan iste, yardıma ihtiyacın olunca ondan yardım dile."
Yüce Rabbimizde Kuranı Kerimde şöyle buyur maktadır.
"Eğer Allah'tan size bir zarar dokunursa bilin ki bu zararı ancak Allah defedebilir. Sizin için hayır dile diğinde ise, onun hayrını hiç kimse engelleyemez. O, kullarından dilediğine iyilik ihsan eder. O bağışlayan dır, rahimdir." (Yunus Suresi, 107)
Kavmi Hud'u (as) putların tuzağı ile korktuğun da Hud (as) onlara şöyle cevap vermiştir.
"Allah şahidim olsun ve siz de şahidim olun ki, ben sizin Allah'ı bırakıp da ona ortak tutmakta devam ettiğiniz şeylerden katiyen uzağım. Artık bana topye-kün istediğiniz tuzağı kurun, bana da mühlette verme yin." (Hud Suresi, 54-55)
Hz. Nuh'un bu sözlerinde, kuvvetli bir mantık, kendine güven, kararlılık, sarsılmaz iman görülmekte dir. Çünkü o, gücünü kendisine tevekkül ettiği Al lah'tan almaktadır. "Kim Allah'a tevekkül ederse, bilsin ki Allah Azizdir, Hakimdir." (Enfal Suresi, 49)
5. TEVHİD EŞİTLİK VE KARDEŞLİĞİN ESASIDIR
Tevhid: insan hürriyetinin, izzet ve şerefinin kay nağı, kardeşlik ve eşitliğin esasıdır. Eşitlik ancak tev-hidle sağlanır, insanlardan bir kısmı diğerlerinin kulu olduğu müddetçe eşitlik sağlanamaz. Fakat bütün in sanlar Allah'a kul olursa, işte o zaman gerçek eşitlik ve gerçek kardeşlik sağlanabilir. Bunun içindir ki, pey gamberimizin (SAS) meliklere gönderdiği bütün mek tupların sonu şu ayeti kerime ile bitiyordu.
"De ki: Ey kitap ehli! Hepiniz, bizimle sizin ara nızda eşit olan kelimeye gelin. "Allah'tan başkasına tapmayalım. Ona hiç bir şeyi eş tutmayalım. Allahı bı rakıp, kimimiz kimimizi rab olarak tanımayalım." (Ali İmran Suresi, 64)
Peygamberimiz (SAS) namazlarının sonunda şu güzel duaları yapardı.
Ey bizim ve herşeyin rabbi, gerçek sahibi olan Allahım! Ben şehadet ederim ki sen eşi ve benzeri ol mayan bir tek ilahsın.
"Ey bizim ve herşeyin Rabbi, gerçek sahibi olan Allahım! Ben şehadet ederim ki Muhammed senin ku lun ve resulündür".
"Ey bizim ve herşeyin Rabbi, gerçek sahibi olan Allahım! Ben şehadet ederim ki bütün kullar kardeştir."
Allah Resulünden rivayet edilen bu şehadetler biribiriyle bağlantılıdır. Şöyle ki;
Allah Resulü ilk önce, Allah'ın bir tek ilah oldu ğunu Onun dışında ibadete layık hiçbir varlığın bu lunmadığını bildirdi. Daha sonra bütün şüpheleri orta dan kaldırmak, kendisinin ilahlık veya ilahın oğulluğu gibi şeylerden uzak olduğunu belirtmek için ikinci şehadet kelimesini söyledi. Üçüncü olarak da "bütün kullar kardeştir". Buyurmak sureti ile insanların birbi rinin kardeşi olduğunu ilan etti. Peygamberimiz bu şe-hadetleri ile Allah'ın İlah olduğunu, hükümdarlar dahil bütün insanların, ancak onun kulu olabileceklerini or taya koyduktan sonra, üçüncü olarak, insanların eşit olduğunu, onlar arasında ırk, renk, gurup üstünlüğü olamayacağını, gerçek üstünlüğün yalnızca takvada ol duğunu belirtmiştir. Nitekim Kuran'ı kerim'de "Şüphe siz Allah katında en üstününüz Allah'tan en çok korka-nmızdır." (Hucurat Suresi, 13) buyrularak gerçek üs tünlüğün takvada olduğu açıkça ortaya konmuştur.
1. İNSANI HÜRRİYETE KAVUŞTURUR
Şirkin bütün çeşitleri insan için mihnet ve zillet ten ibarettir. Çünkü şirk; kulun kula kulluğunu, hiçbir şeyi yaratamayan bilakis yaratılan eşya ve insanlara bo yun eğmeyi gerektirir. Kendilerine gelen zararı ölümü önleyemeyen, istediği herhangi bir faydayı elde etmeye gücü yetmeyen varlıklara ibadet elbette zillettir.
Halbuki tevhid, kişiyi kul olduğu bütün varlık lardan kurtarıp, yalnızca kendisini yaratan Allah'a kul olmasını sağlar. Aklını hurafelerden, vehimlerden kur tarır. Kalbini zilletten, layık olmayana boyun eğmekten korur. Kısaca insan hayatını rablık taslayan, ilahlık iddia eden tabulardan kurtararak hürriyete kavuşturur.
Bunun içindir ki, Peygamberlerin ve özellikle peygamberimizin davetine ilk olarak şirkin önderleri, cahiliye tağutları karşı çıkmışlardır. Çünkü onlar, iyi biliyorlardı ki la ilahe illallah sözü, beşeriyete hürriye tin ilanı ve bütün zalimlerin "sahte ilahlık tahtından düşeceğinin habercisidir. Yine onlar iyi biliyorlardı ki bu söz, insan adının yalnızca alemlerin rabbi olan Allah'a karşı secde etmesi gerektiğini ilan etmektedir.
2. ÖLÇÜLÜ ŞAHSİYETLERİN ORTAYA ÇIKMASINI SAĞLAR
Tevhid, ölçülü şahsiyetleri yetişmesine yardımcı olur. Kişi tevhid ölçüsü sayesinde yaşayış şeklini ve yö nünü tesbit ederek, bir tek hedefe yönelir. Artık o yal nızken de, insanlar arasındayken de bir tek ilaha yöne lir. Darlıkta da genişlikte de hep ona dua eder. Küçük büyük bütün işlerin de yalnızca onun rızasını gözetir.
Buna karşın müşriğin kalbi bir çok ilah için bö lünür. Hayatı pek çok mabudun isteği doğrultusunda dağılır. O bazen Allah'a, bazen şu puta bazen öteki puta yönelir. Kur'an'ı Kerim bu gerçeği Hz. Yusuf'un diliyle şöyle ifade eder:
"Ey zindan arkadaşlarım! darmadağınık, bir çok düzme tanrılar mı daha hayırlıdır, yoksa hepsine ve herşeye galip, kahhar olan Allah mı? (Yusuf Suresi, 39)
Tek bir efendiye hizmet eden mümin, onun hoş landığı ve hoşlanmadığı şeyleri bilir ve bu doğrultuda hareket eder. Böylece onu razı ettiği gibi kendi de rahat lar. Birden fazla efendiye hizmet eden müşrik ise, bir efendinin emriyle doğuya, diğer efendinin emriyle batı ya koşup durur. Birinin sağına, diğerinin soluna geçer. Onun inandığı tanrılar, birbirleriyle uzlaşmayan ortak lar gibidir. Onlara hizmet eden kişi, bu ortaklar arasın da kararsızlık ve şaşkınlık içinde bocalayıp durur.
3. TEVHİD NEFİS EMNİYETİNİN KAYNAĞIDIR
Tevhid, kişiye emniyet ve huzur verir. Şirk ehlini kaplayan korku, tevhid ehlinde yoktur. Zira tevhid, in sanların kendileri için açtığı korku kanallarım tama men kapatır.
Rızık can, evlad, yalnızlık, cin, ölüm, ölümden sonra dirilmek korkusu, bu korkulardan yalnızca bir kaçıdır.
Mümin ve muvahhid olanlar hiçbir şeyden kork maz. Allah'tan başka hiçbir ilah tanımadığı için, insan lar korkarken o korkmaz, insanlar huzursuzken o hu zur ve sükûn içindedir. Hz. İbrahim'in (as) tabileri ile müşriklerin durumunu karşılaştırmak sureti ile bu du ruma işaret eden Kur'an, müşriklerin zayıf putlardannasıl korktuklarını dile getirmektedir:
"Siz, hiçbir deliliniz olmadığı halde Allah'a ortak kılmaktan korkmazken, ben sizin ortak kıldığınız o varlıklardan nasıl korkarım?" (Enam Suresi, 81)
Sonra Kur'an, bu iki guruptan hangisinin emni yete daha layık olduğunu belirterek şöyle buyurur:
"Şimdi biliyorsanız söyleyin bu iki guruptan hangisi korkudan emin olmaya daha layıktır? Elbette ki, iman ederek imanlarını zulme bulaştırmayanlar, emin olma hakkına daha çok sahiptirler. Onlar, doğru yolu bulanların ta kendileridir." (Enam Suresi, 82)
Ayette geçen emniyet, kişinin kalbi ile ilgili olan emniyettir. Yoksa polis zoru ile sağlanan emniyet değil dir. Müminler, dünyada emin oldukları gibi ahirette de emin olacaklardır. Zira onlar yalnızca Allah'ı tanırlar, hiçbir şeyi ona ortak kılmazlar.
Buharinin İbni Mesuttan rivayet ettiği hadisi şe rife göre "İman edip imanlarını zulüme karıştırmayanlar" ayeti inince biz "Ey Allah'ın Resulü! Hangimiz nef sine zulmetmez?" diye sorduk. Allah resulü (sav) bize cevaben şöyle buyurdu:
"Siz Lokman (as)'ın oğluna söylediği nasihati duymadınız mı? O oğluna, "Ey oğulcuğum! Sakın Al lah'a şirk koşma çünkü şirk büyük bir zulümdür." (Lokman Suresi, 13)
Buna göre "İmanı zulme karıştarmamak: Dinde samimi olmak ve bütün şirk şaibelerinden uzak dur mak anl****dadır.
4. TEVHİD KİŞİNİN GÜVEN KAYNAĞIDIR.
Tevhid kişinin kendine güvenini sağlar. Zira Tevhid kişinin kalbini Allah'a ümit, güven, tevekkül iledoldurur. Kazasına rıza göstermesini belasına sabret mesini, yalnızca ondan istemesini sağlar. O dağ gibidir, hadiseler, musibetler onu hiçbir zaman sarsmaz.
Başına bir musibet geldiğinde, zorluklarla karşı laştığında zahiren sebeplere başvurur. Ancak Kalbi ile yaratana yönelir, ondan ister, ona yalvarır, ona dayanır. Sıkıntısının kalkmasını, rahatlamasını ancak ondan umar. Elleri yalnızca kendisinden başka ilah olmayan, Allah için kalkar.
Allah Resulü İbni Abbas'a nasihat ederek şöyle buyuruyor:
"İstediğin zaman Allah'tan iste, yardıma ihtiyacın olunca ondan yardım dile."
Yüce Rabbimizde Kuranı Kerimde şöyle buyur maktadır.
"Eğer Allah'tan size bir zarar dokunursa bilin ki bu zararı ancak Allah defedebilir. Sizin için hayır dile diğinde ise, onun hayrını hiç kimse engelleyemez. O, kullarından dilediğine iyilik ihsan eder. O bağışlayan dır, rahimdir." (Yunus Suresi, 107)
Kavmi Hud'u (as) putların tuzağı ile korktuğun da Hud (as) onlara şöyle cevap vermiştir.
"Allah şahidim olsun ve siz de şahidim olun ki, ben sizin Allah'ı bırakıp da ona ortak tutmakta devam ettiğiniz şeylerden katiyen uzağım. Artık bana topye-kün istediğiniz tuzağı kurun, bana da mühlette verme yin." (Hud Suresi, 54-55)
Hz. Nuh'un bu sözlerinde, kuvvetli bir mantık, kendine güven, kararlılık, sarsılmaz iman görülmekte dir. Çünkü o, gücünü kendisine tevekkül ettiği Al lah'tan almaktadır. "Kim Allah'a tevekkül ederse, bilsin ki Allah Azizdir, Hakimdir." (Enfal Suresi, 49)
5. TEVHİD EŞİTLİK VE KARDEŞLİĞİN ESASIDIR
Tevhid: insan hürriyetinin, izzet ve şerefinin kay nağı, kardeşlik ve eşitliğin esasıdır. Eşitlik ancak tev-hidle sağlanır, insanlardan bir kısmı diğerlerinin kulu olduğu müddetçe eşitlik sağlanamaz. Fakat bütün in sanlar Allah'a kul olursa, işte o zaman gerçek eşitlik ve gerçek kardeşlik sağlanabilir. Bunun içindir ki, pey gamberimizin (SAS) meliklere gönderdiği bütün mek tupların sonu şu ayeti kerime ile bitiyordu.
"De ki: Ey kitap ehli! Hepiniz, bizimle sizin ara nızda eşit olan kelimeye gelin. "Allah'tan başkasına tapmayalım. Ona hiç bir şeyi eş tutmayalım. Allahı bı rakıp, kimimiz kimimizi rab olarak tanımayalım." (Ali İmran Suresi, 64)
Peygamberimiz (SAS) namazlarının sonunda şu güzel duaları yapardı.
Ey bizim ve herşeyin rabbi, gerçek sahibi olan Allahım! Ben şehadet ederim ki sen eşi ve benzeri ol mayan bir tek ilahsın.
"Ey bizim ve herşeyin Rabbi, gerçek sahibi olan Allahım! Ben şehadet ederim ki Muhammed senin ku lun ve resulündür".
"Ey bizim ve herşeyin Rabbi, gerçek sahibi olan Allahım! Ben şehadet ederim ki bütün kullar kardeştir."
Allah Resulünden rivayet edilen bu şehadetler biribiriyle bağlantılıdır. Şöyle ki;
Allah Resulü ilk önce, Allah'ın bir tek ilah oldu ğunu Onun dışında ibadete layık hiçbir varlığın bu lunmadığını bildirdi. Daha sonra bütün şüpheleri orta dan kaldırmak, kendisinin ilahlık veya ilahın oğulluğu gibi şeylerden uzak olduğunu belirtmek için ikinci şehadet kelimesini söyledi. Üçüncü olarak da "bütün kullar kardeştir". Buyurmak sureti ile insanların birbi rinin kardeşi olduğunu ilan etti. Peygamberimiz bu şe-hadetleri ile Allah'ın İlah olduğunu, hükümdarlar dahil bütün insanların, ancak onun kulu olabileceklerini or taya koyduktan sonra, üçüncü olarak, insanların eşit olduğunu, onlar arasında ırk, renk, gurup üstünlüğü olamayacağını, gerçek üstünlüğün yalnızca takvada ol duğunu belirtmiştir. Nitekim Kuran'ı kerim'de "Şüphe siz Allah katında en üstününüz Allah'tan en çok korka-nmızdır." (Hucurat Suresi, 13) buyrularak gerçek üs tünlüğün takvada olduğu açıkça ortaya konmuştur.