Tûl-i emel - zevk ve safâ sürmek için çok yaşamağı istemek

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
TÛL-İ EMEL

Kalb hastalıklarının biriside (Tûl-i emel)dir.

Tûl-i emel, zevk ve safâ sürmek için çok yaşamağı istemekdir.

İbâdet yapmak için, çok yaşamağı istemek, tûl-i emel olmaz.

Tûl-i emel sâhibleri, ibâdetleri vaktinde yapmazlar. Tevbe etmeği terk ederler. Kalbleri katı olur. Ölümü hâtırlamazlar. Va’z ve nasîhatdan ibret almazlar.

Hadîs-i şerîfde, (Lezzetlere son veren şeyi çok hâtırlayınız) buyuruldu.

Hadîs-i şerîfde, (Ölümden sonra olacak şeyleri bildiğiniz gibi, hayvânlar da bilselerdi, yimek için semiz hayvân bulamazdınız)

ve

(Gece ve gündüz ölümü hâtırlayan kimse, kıyâmet günü şehîdler yanında olacakdır) buyuruldu.

Tûl-i emel sâhibi, hep dünyâ mâlına ve mevkı’ine kavuşmak için ömrünü harcar. Âhıreti unutur. Yalnız zevk ve safâsını düşünür.

Çoluk çocuğunun bir senelik gıdâsını hâzırlamak, uzun emel olmaz. Bir senelik nafakaya (Havâyıc-i aslıyye) denir. Lüzûmlu eşyâdan sayılır. Nisâb hesâbına katılmaz. Buna mâlik olan, zengin sayılmaz. Buna mâlik olmıyan bekâr kimsenin kırk günlük gıda maddesi saklaması câizdir. Dahâ fazla saklamaları tevekkülü bozar.

Hadîs-i şerîfde, (İnsanların en iyisi ömrü uzun ve ameli güzel olan kimsedir)

ve

(İnsanların en kötüsü, ömrü uzun, ameli kötü olandır)

ve

(Ölmek istemeyiniz. Kabr azâbı çok acıdır. Ömrü uzun olup islâmiyyete uymak, büyük se’âdetdir)

ve

(Müslimânlıkda beyâzlaşan kıllar, kıyâmet günü nûr olacakdır) buyuruldu.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Tûl-i emelin sebebleri, dünyâ zevklerine düşkün olmak ve ölümü unutmak ve sıhhatine, gençliğine aldanmakdır.

Tûl-i emel hastalığından kurtulmak için, bu sebebleri yok etmek lâzımdır.

Ölümün her an geleceğini düşünmelidir. Sıhhatin, gençliğin ölüme mâni’ olmadıklarını unutmamalıdır.

Çocuklardaki ve gençlerdeki ölüm sayısının yaşlılardaki ölüm sayısından çok olduğunu istatistikler göstermekdedir. Çok hastaların iyi olup yaşadıkları, çok sağlam kişilerin çabuk öldükleri her zemân görülmekdedir.


Tûl-i emel sâhibi olmanın zararlarını ve ölümü hâtırlamanın fâidelerini öğrenmelidir.

Hadîs-i şerîfde, (Ölümü çok hâtırlayınız. Onu hâtırlamak, insanı günâh işlemekden korur ve âhırete zararlı olan şeylerden sakınmağa sebeb olur) buyuruldu.

Eshâb-ı kirâmdan Bera’ bin Âzib “radıyallahü teâlâ anh” diyor ki,

bir cenâzeyi götürdük. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, kabr başına oturdu. Ağlamağa başladı. Mubârek gözyaşları toprağa damladı.

Sonra, (Ey kardeşlerim! Hepiniz buna hâzırlanınız) buyurdu.


Ömer bin Abdül’azîz “rahime-hullahü teâlâ”, bir âlimi görünce, nasîhat istedi.

O da, şimdi halîfesin, istediğin gibi emr edersin. Yarın öleceksin, dedi.

Biraz dahâ söyle deyince,

Âdem aleyhisselâma kadar, bütün dedelerin ölümü tatdı. Şimdi sıra sana geldi, dedi.

Halîfe, uzun zemân ağladı.


Hadîs-i şerîfde, (İnsanlara vâiz olarak ölüm yetişir. Zenginlik isteyene, kazâ ve kadere îmân etmek yetişir) buyurdu

ve

(İnsanların en akllısı, ölümü çok hâtırlayandır. Ölümü çok hâtırlayan insana, dünyâda şeref, âhıretde yüksek dereceler nasîb olur)

ve

(Allahü teâlâdan hayâ ediniz. Başkalarına kalacak olan şeyleri toplamakla vaktinizi gayb etmeyiniz. Kavuşamıyacağınız şeyleri ele geçirmek için uğraşmayınız. İhtiyâcınızdan fazla binâlar yapmakla hayâtınızı harcamayınız)

ve

(Evlerinizi harâm malzeme ile yapmayınız. Dîninizin ve dünyânızın harâb olmasına sebeb olur)

ve

çok sevdiği Üsâme bin Zeydin “radıyallahü teâlâ anhümâ” bir ay sonra ödemek üzere yüz altına bir köle satın aldığını işitince,

(Siz buna hayret etmediniz mi? Üsâme tûl-i emel sâhibi olmuş) buyurdu.


İhtiyâc maddelerinin veresiye de alınmaları câizdir.

Bir hadîs-i şerîfde, (Cennete gitmek istiyen, uzun emel sâhibi olmasın. Dünyâ işleri ile uğraşması ölümü unutdurmasın. Harâm işlemekde Allahdan hayâ etsin) buyurdu.


Harâm olan lezzetlerin içinde yaşamak için uzun emel sâhibi olmak harâmdır.

Mubâhlarla lezzetlenmek için tûl-i emel sâhibi olmak, harâm değil ise de, iyi değildir.

Çok yaşamağı değil, sıhhat ve âfiyet ile yaşamağı istemelidir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
''Sus,Ey Hiçlik!..''



Çok zaman oldu yetim kalan güzellikleri uykuya yatıralı…



Kelâmı ’selâm’ olanlara karşı direnişimizin kaçıncı yıldönümü bugün?



Her bahar rengârenk çiçeklerin bitmesi gereken hayat toprağını yine nadasa bıraktık.





Rüyalarımız boyumuzu aşıyor hep. Kanaatten nasibimize düşmez birkaç damla ibret.
Hep arzunun meskeninde kıskıvrak yakalar bizi nefis.





Bir gerçek var ki; emeller çoğaldıkça huzur azalır.
Bundandır belki, hayatı kararında yaşayanlar önce dünyadan beklentilerini kısanlardır.



Oysa bizim içimizdeki istek kazanı fokur fokur kaynamakta günbegün.



Mayamızda var ya, sürekli basamakların bir üstüne çıkma hayali. Olur mu canım, her şey tastamam olmalı!



Köşe bucak dayalı döşeli bir ev, dolaplardan taşan kaç sandık dolusu kullanılmayı bekleyen eşyalar şart…



Sonra yemekler bile fazla fazla pişirilir bizde, göz doyar da midede yer kalmaz.
Bolluk takıntımız var besbelli. Nefsin bize sunduğu parlak kıpkırmızı bir elma misali…
Dışına aldanıp yiyiveriyoruz içini ve dünyamızı zehirliyor.





Peki, evde yenilediğimiz pencereler dışarıdaki dünyayı daha mı güzel gösterir bize, daha mı yaşanılası?



Yeni satın aldığımız porselen takımı yemeğimizi lezzetli mi kılar?



Halbuki su testisi bile belli çizgiye kadar alır, sonrası taşkınlık. Sonrası israf.





Düşünün hele bir testiye kâfi gelse isteklerimiz ne güzel olurdu değil mi?



Sonunda bir parça kumaşa sarılarak veda edeceğimiz şu fani dünyada,
baki kalacak hoş sedalarla doldursak gökkubemizi.



Hani dinimizde üzerinde titizlikle durulan bir konudur, iki cihan saadeti için en sevdiklerimizden infak etmemiz gereği. Alıcı olmaktan ziyade verici el olmak olanaksız değil ki. Zira dünyalık imkânlar, ziynetler kalıcı değildir.
Ellerimizle işlediğimiz amellerdir ebedî kalacak olan.
İnsandaki bu dünyaya meyletme hastalığının giderek sahibini yuttuğu bir hastalığa dönüşüvermemesi içindir râbıta-ı mevt. Ölümü her an hatırda tutulması…
.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Bir Velî Hazretlerinin sohbetinde
evin işine kendini iyiden iyiye kaptıran hanımlara hitaben ütü misali verilerek şöyle deniyordu:



“Ütü ne zamandan beri var, nereden çıktı bu ütü meselesi?



Fahr-i Kâinat Efendimiz -aleyhisselâm-ın, Sahabe-i Kirâm’ın, Allah dostlarının gömlekleri ütülü müydü?



Sonra ütüye harcanan vakit ahiret adına işlerde geçirilse ne mübarek iş olur!



Siz, yarın öleceğinizi bilseniz günü ütü yapmakla geçirir misiniz?”





Buradaki ütüyü, vakit ve emek ayırıp yaptığımız beyhude meşgaleler olarak düşünebiliriz.



Önümüzde yüksek bir nefis duvarı uzanıyor…



Kocaman bir engel bu yahut akıllı davranarak duvarın ardındaki Rahmanî rızaya ulaşabileceğimiz bir vasıta. Leylâ’ya dair sevdalardan benliği sıyırıp Mevlâ’ya dönüş yapmak için gayretle nefsi aşmak ne hoş.



Tûl-i emel kesesinin ağzını bağlama yetkisi kendimize ait ve bu vesîleyle amel kesesini doldurma şansımız var.



Cenâb-ı Hak yoluna gönül verme maksadıyla, kanaat ve tevâzu sıfatlarıyla kâinatın en zengini olabilmek için meşaleyi yakabilmeli yürek yangınlarıyla.





Az kaldı zaman, geçen koca vakte nazaran az göründü amellerimiz.
Maleyani heves ve emellerden, amel-i sâlihe geçişte Mevlâ Teâlâ cümlemizin yardımcısı olsun.
İnsanın gözünü kapkara bürüyen hırs ve açgözlülük belalarından uzak eylesin.
O’nun lütfettiğini yine O’nun rızasına uygun harcamayı nasip buyursun.





Cüneyd-i Bağdâdi (kuddise sirruh) buyurdular ki:



«İmam-ı Şâfii (R.A.) dünyada hak dili ile konuşan müritlerden idi.
Bir mü´min kardeşine Allah hakkında vaaz etti ve onu Allah ´la korkutarak şunları söyledi,



«Ey kardeşim!



Dünya kaygan bir bataklık ve bir zillet yurdudur.
Gösterişli yapıları yıkılışa doğru gider.
Onun sakinleri mezarlık yolcularıdır.
Düzeni dağınıklığa varır.
Zenginliği fakirliğe çıkar.
Oradaki bolluk kıtlıktır, kıtlığında ise bolluk vardır.
Allah ’dan kork.
O’nun sana ayırdığı rızka razı ol.
Geçici yurdundan devamlı yurduna hazırlıksız göçme.



Çünki senin hayatın geçici bir gölge, yıkılmaya yüz tutmuş bir duvardır.



Amelini çok ve emelini az eyle.»
..
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
İMÂM-I GAZÂLÎ (Rahmetullahi Aleyh)
TÛL-İ EMEL

Tûl-i emel” şudur ki, dünyâ'yı sevenlerin,
Burada, çok yaşamak arzusudur zevk için.

Emel ve arzuları, hem uzun, hem de çoktur.
O, bu emellerinin ardınca koşup durur.

Kurtulabilmek için insan tûl-i emel’den,
Dünyâ muhabbeti”ni atmalı kalpten hemen.

Söküp atmak için de dünyâ muhabbetini,
İyi tanımalıdır onun hakîkatini.

Dünyâ’nın içyüzünü anlarsa biri eğer,
Bunu, kendi nefsine anlatıp şöyle söyler:

“Ey nefsim, ne ki Hakk’tan uzaklaştırır seni,
İşte “Dünyâ” onlardır, zararlı bil hepsini.

Dînin yasak ettiği “Haram” ile “Günâh”lar,
Bu târif mûcibince, hepsi dünyâ olurlar.

Dünyâ'nın zevkleri de, kısa sürer esâsen.
Onlar da, ölüm ile elinden çıkar zâten.

Dünyâ “Gölge” gibidir, önün sıra gider hep.
Gölgesine yetişen bir kimse var mı acep?

Ey nefsim, sen kaçarsan eğer dünyâ malından,
Aksine, dünyâ senin koşup gelir ardından.

Dünyâ, çok vefâsızdır, bir “Üzüntü”, bir “Sevinç”.
Böyle bir yalancıya insan inanır mı hiç?

Böyle iken, bir mü’min, bırakıp âhiret'i,
Dünyâ'ya sarılırsa, ne olur âkıbeti?

Bak, ömrün azalıyor, “Ölüm”e gidiyorsun.
Hazırlığın bile yok, niçin üzülmüyorsun?

Ey nefsim, bu dünyâ'nın böyledir işte hâli.
Niçin hâlâ gezersin “Uyur-gezer” misâli?

Dünyâ'nın bu hâlini mâdem ki biliyorsun,
Peki, "tûl-i emel"e niçin sarılıyorsun?”

Lâkin bu tûl-i emel, farklıdır her insanda.
Bâzısı “Devam üzre” kalmak ister dünyâ'da.

Böyle istemese de, yine bâzı kimseler,
Yaşlanıncaya kadar” yaşamayı isterler.

Bâzı müslümânlar da vardır ki yine fakat,
İstemez “Bir sene”den fazla sürsün bu hayat.

En çok, "bir sene" için yapar her hesâbını.
Daha ilerisine, hiç yormaz kafasını.

Bâzısı da, “Bir gün”ün bakar hazırlığına.
Ertesi günü bile, getirmez hatırına.

Bâzısı da vardır ki bunlardan da ileri,
Bir saat”tır onların dünyâ düşünceleri.

Yine bâzıları da vardır ki mü’minlerden,
Ölüm'ü, “Bir an” bile unutmazlar kat'iyyen.

Her insan, kendisini sanır "kısa emelli".
Lâkin bu, her insanın hâlinden olur belli.

Kim âhiret işine veriyorsa öncelik,
Ve yoksa gevşekliği dîninde bir zerrecik,

Eğer unutmuyorsa ölüm'ü kısa bir an,
İşte “Kısa emelli”, böyle olur bir insan.

Şöyle der ki eshaptan “Huzeyfe” hazretleri:
Zaman-ı seâdette, muhakkak her gün biri,

Çıkıp, seslenirdi ki şöylece: “Ey insanlar!
Göç için hazırlanın, ölüm'e az zaman var”.

Hazreti Ömer’in de şöyleydi ki âdeti,
Her gün, biri, kendine hatırlatırdı mevti.

O kimse, ücret ile, her gün gelip bir sefer,
Şöyle seslenirdi ki: “Öleceksin yâ Ömer!”
 
Üst