Her gün minarelerden yükselen ezanı dinlerken gözyaşına boğuldunuz mu hiç? Hele bu kutlu çağrıyı işitince sevinçten uçup kurban keserek bayram ettiniz mi?
Çoğumuz için imkânsız bu. Çünkü ezana alıştık, onu kanıksadık, cazibesinden, ihtişamından, güzelliğinden uzaklaştık. Belki ezanı işitince duygulanıp ağlayan olur, ama kurban kesip bayram etmek hayli uzak bir ihtimal.
Ancak 17 Haziran 1950’de minarelerden ezan sesini duyanlar önce kulaklarına inanamadılar. “Acaba bir yanlışlık mı var?” diye dikkat kesildiler. Minarelerden, “
Genç ihtiyar, kadın erkek, hüzün ve sevinçle karışık duygu yoğunluğunu gözyaşlarıyla ifade ediyor, kimileri de şükür kurbanları keserek bu muhteşem günü kutluyordu. Özellikle yaşlı olanların, ezanın orijinal halini yıllarca dinleyip 18 yıllık Türkçe ezan işkencesine sabredenlerin sevinci bambaşkaydı.
Hüzünlü bir hikâye: Türkçe ezan
Türkçe ezanın hikâyesi 1931 yılının Aralık ayında başladı. Mustafa Kemal’in emriyle dokuz hafız, Dolmabahçe Sarayı’nda ezanın ve hutbenin Türkçeleştirilmesi çalışmalarına başladı. Kur’an’ın Türkçe tercümesi ilk kez İstanbul’da Yerebatan Camii’nde Hafız Yaşar tarafından okundu.
İlk Türkçe ezanı Fatih Camii’nde okuyan ise, Hafız Rıfat Bey’di. Çalışmalar büyük bir hızla ilerliyordu. 3 Şubat 1932 tarihine denk gelen Kadir Gecesi’nde İstanbullular yeni bir sürprizle karşılaştılar. Bu kez yer, Ayasofya Camii’ydi ve sıra Türkçe Kur’an’la birlikte tekbir ve kamete gelmişti.
18 Temmuz 1932 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı aldığı emir üzerine ezanın Türkçe okunmasına karar verdiğini açıkladı. Takip eden günlerde, yurdun her yerindeki Evkaf Müdürlüklerine Türkçe ezan metni gönderildi. 4 Şubat 1933 tarihinde, müftülüklere ezanı Türkçe okumalarını, buna uymayanların kesin ve şiddetli bir şekilde cezalandırılacaklarını bildiren bir genelge gönderildi.
Bu genelge tavizsiz ve acımasız bir şekilde uygulandı. Türkçe ezan ve kamet okumayanlar işkence gördü, cezalandırıldı, hapsedildi, sürgüne gönderildi.
Türkçe ezanın sözleri
Ezanın Arapça cümleleri Türkçe ezanda şöyle düzenlenmişti:
Eşhedü enlâ ilâhe illâllah: Şüphesiz bilirim bildiririm: Tanrı’dan başka yoktur tapacak.
Eşhedü enne Muhammedür resûlüllah: Şüphesiz bilirim bildiririm: Tanrı’nın elçisidir Muhammed.
Hayye alessalâh: Haydi namaza.
Hayye alelfelâh: Haydi felaha.
Lâilâhe illâllah: Tanrı’dan başka yoktur tapacak.
Arapça’dan Türkçe’ye tercüme, tamamen acemice, ruhsuz ve anlamsızdı. Ezanın orijinal halindeki cazibe, ihtişam, tesir, nefaset yok edilmiş, sadece şekilden ibaret kalmıştı.
İlk ezan nasıl okundu?
Oysa ezanın doğuşu, ilk okunuşu öylesine ilginç ve tatlıydı ki…
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Medine’ye hicret edince Müslümanları namaza çağırmak için ashabıyla istişare etmişti. Namaz vakti bir bayrak dikmek, boru veya çan çalmak, ateş yakmak gibi teklifler yapıldı. Ama Efendimiz hiçbirini beğenmedi.
Bir sabah, Abdullah bin Zeyd (r.a.) Peygamber Efendimize gelerek, rüyasında bir adamın kendisine namaza davet etmek için bazı cümleler öğrettiğini belirtti. Zikrettiği cümleler, bugün okunan ezandaki cümlelerdi.
Bunun üzerine Efendimiz, “İnşa
Hz. Bilâl, Mescid-i Nebevî’nin yakınında bulunan yüksek bir yere çıkarak, öğretilen kelimelerle ezanı ilk defa okudu. O gece Hz. Ömer (r.a.) ve Ashâb-ı Kiram’dan bazıları da bu rüyâyı aynen görmüşlerdi. İşte bu sırada, “Ey inananlar! Cuma günü namaz için çağrıldığınız zaman, hemen
İslam’ın bir sembolü
İşte o günden beri 14 asırdır orijinal haliyle okunmakta olan ezan ülkemizde 18 yıl boyunca Türkçe okunmuştu. 14 Mayıs 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti, yaklaşık bir ay sonra 17 Haziran’da ezanı aslına döndürdü. Ne yazık ki, 27 Mayıs 1960’da yapılan ihtilalin gerekçelerinden birisi bu icraat olmuştu.
DP’nin yaptığı doğruydu. Çünkü, İslam’ın bir sembolü olan ezanın kelimeleri ve nasıl okunacağı Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından belirlenmişti. Ezan dünyanın her yerinde, farklı ırk ve dil taşıyan Müslüman milletlerde hep Arapça okunmuştu. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, ezan sadece namaz vaktini bildirmek için değil; kâinatın yaratılmasının en büyük neticesi ve insanlığın yaratılış sebebi olan tevhidi ilân ve
Ezan etrafa nur yayar
Ezan cümlelerinin dizilişi bile ayrı bir güzellik ve aşamalı bir seyir takip eder. Önce
Bu yüzden her ezan okunurken onu dinlemek, konuşmamak, hatta selam vermeyip Kur’an bile okumadan müezzinin her cümlesinden sonra onu tekrar etmek gerekir.
Sanki ezanı okuyan Bilâl-i Habeşî imiş gibi duygulanmak, sanki az sonra Mescid-i Nebevî’de imam olacak olan Resulüllah’ın arkasında namaz kılacakmışız gibi heyecanlanmak, Yüceler Yücesi’nin huzuruna çıkmak arzusu ve sevinciyle dolup taşmak lâzımdır.
“Ezanı duyunca hücrelerim titredi”
İşte böyle bir heyecanı yaşayan manken ve oyuncu Yaşar Alptekin’in üç yıl önceki ilk namazındaki duygularını paylaşmak istiyorum ki, yaşadığımız sıradanlığı kırıp ezandan zevk almak için bir çabaya girelim. Kendisini Moral FM’deki programımıza davet ettiğimizde anlattıkları gerçekten heyecan vericiydi. Şöyle anlatıyordu camide namazı beklerken dinlediği sabah ezanını:
“Camide tam diz çökmüş yerde otururken, bir sesle irkildim. Hani deprem olur ya... Alttan sallar ya her şeyi... Sanki yer gök sarsılıyordu… Ezan sesini duyduğum zaman,
Ayağa kalktığımda hâlâ titriyordum. Ben ezan sesini daha önce de duymuştum, ama ilk defa o kadar kuvvetli, o kadar derinden hissetmiştim. Ben hâlâ titriyordum. Başkası fark etmedi benim titrediğimi… Ama ben içimde bir deprem yaşıyordum.”
Cemil Tokpınar