nurunalanur
Well-known member
Ubûdiyet
Abdülkadir Geylâni kuddise sirruh buyurur:
- Ubûdiyeti tahakkuk eden ve marifete eren kişi, Allah'dan zâtını kendisine göstermesini yahud göstermemesini veyahud kendisine bir şey vermesini veya vermemesini istemez. Ârif, Allah'dan böyle taleblerde bulunmaz. Çünkü o, artık fâni olmuş, Allah'ın varlığında, sevgi ve muhabbetinde boğulmuşdur. İşte bunun içindir ki, bu mertebeye erenlerden biri şöyle der:
- Allah Teâlâ'dan istekde bulunmak benim neyime?Ben O'nun kuluyum. Efendisinin yanında kölenin irâde ve ihtiyacı olur mu? Bu söz ne kadar hoşdur.
Adamın birisi bir köle satın almışdı. Köle din ve selâh ehlinden idi. Efendisi onu alıp evine götürünce aralarında şu konuşmalar geçdi:
Efendi:
- Benim evimde ne yemek yersin?
Köle:
- Ne verirsen onu.
Efendi:
- Nasıl elbiseler giymek istersin?
Köle:
- Nasıl elbise giydirirsen onu giyerim.
Efendi:
- Evimin hangi odasında kalmak istersin?
Köle:
- Hangi odada kalmamı istersen orada.
Efendi:
- Evimin hangi işlerini yapmak istersin?
Köle:
- Hangi işleri yapmamı istersen onları.
Bu cevabdan efendi ağlamaya başladı ve dedi ki:
- Keşke ben de Rabbımla böyle olabilseydim. O zaman ne kadar mutlu olurdum.
Bu arada köle dedi ki:
- Ey benim efendim! Efendisinin yanında kölenin irâde ve ihtiyârı olur mu?
Bunun üzerine efendi de dedi ki:
- Seni âzâd ediyorum. Allah için hürsün, ayrıca benim yanımda kalmanı istiyorum. Tâ ki canımla ve malımla sana hizmet edeyim.
Kim ki lâyıkıyla Allah'ı tanırsa onda ne irâde kalır, ne de arzu. O şöyle der:
- Allah'dan istekde bulunmak ne haddime?..
Âbid ve zâhidin dünyada şiddetle iştiyak duyduğu şey kerâmetlerdir. Âhiret iştiyakları da cennetlerdir. Ârifin dünyadaki iştiyakı imân selâmetidir. Yâni dünyadan imânlı olarak göçebilme arzusudur. Ahiretdeki iştiyakı ise cehennem ateşinden halâs bulmakdır. Ârif, bu iştiyakından bir an bile sıyrılamaz. Tâ ki onun kalbine hâtifden şöyle deninceye kadar:
- Bu endişe ve telâş neye?Sâkin ol! Sâbitlerden ol! Sende imân sâbitdir, yerleşmişdir. Müminler imânlarının nûrunu senden alırlar. Sen yarın şefeatçisin. Sözü kabul edilecek kişilerdensin. İnsanlardan bir çoğunun cehennemden kurtulmasına sebeb olacaksın. Şefaât edenlerin efendisi olan peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem'in yanında bulunacaksın. Bu endişe ve telâşını bırak. Başka şeylerle meşgul ol! - Mümin dünyaya gelince ona bakar, onu arzular, ister. Kalbi onunla dolar. Fakat görür ki dünya da kendisine sahib olmak istemektedir. Bunun üzerine onu boşar. Yani ona olan sevgisini geri alır. Sonra âhirete talip olur. Onu bulur. Bu sefer kalbi onunla ve onun sevgi ve iştiyaki ile dolar. Ancak bu sefer de mümin onun kendisini kayd altına almasından ve Allah'tan gâfil edip O'ndan uzak bırakmasından korkar. Neticede onu da boşar. Yani kalbinden çıkarır. Onu da dünyanın yanına oturtur. Vazifelerini eda eder, daha sonra aziz ve celil olan Allah'ın kapısına varır. Çadırını oraya kurar. Onun eşiğine yaslanır. Allah'dan başka hiç bir şeye kalbinde yer vermez. Yalnız O'nun hakkı olan sevgiye hiç bir kimseyi ve hiç bir şeyi ortak etmez.