Ümit ŞİMŞEK - SADELEŞTİRME

yozgati

Well-known member
Harp” kelimesini “hizmet” olarak değiştirmek suretiyle “sadeleştirme” yaptıklarını iddia eden ve Batı'nın “cihadsız İslâm” projesini yüklendiklerine dair kuvvetli alâmetler bulunan cemaatin, yaptıkları işi savunurken başvurdukları cerbeze taktiklerini birer birer soru-cevaplar halinde ele alıyoruz. İlk sorumuz:



Kur’ân’ın bile tercümesi yapılırken, “Risale-i Nur sadeleştirilemez” demek, Risaleleri Kur’ân’dan üstün tutmak değil midir?



Bu konu, Risale-i Nur’a dokundurup dokundurmama meselesi değil, eser sahibinin eser üzerindeki tasarruf hakkını tanıyıp tanımama ve vasiyete riayet edip etmeme meselesidir.



Risale-i Nur Külliyatının üzerinde herkesten önce söz sahibi olacak birisi varsa, herhalde bu eserlerin Müellifidir. Müellifin ise eserleri üzerinde bir tasarrufa razı olmadığı, gerek kendi beyanlarından, gerekse vekâlet verdiği ve vâris tayin ettiği yakın talebelerinin ittifak halindeki açıklamalarından açıkça anlaşılmaktadır. Bir eser sahibinin



(1) hem eserleri üzerinde değişiklik yapılmaması,



(2) hem de Risale-i Nur eserleri ve hizmeti üzerinde vekâlet vermiş olduğu talebelerinin reyine itibar edilmesi



hususundaki vasiyetini hiçe sayarak Risaleleri kendi bildiği gibi değiştirerek neşretmek ise, en azından, Kur’ân’ın “büyük günah” olarak tarif ettiği vasiyeti değiştirmek suçunu işlemektir. Bakara sûresi 181. âyette “Vasiyeti işittikten sonra onu değiştiren olursa, günahı değiştirenin boynunadır. Allah ise herşeyi işitir, herşeyi bilir” buyurulmuştur; vicdan sahiplerinin bu tehdidi hiç duymamış gibi davranmaları düşünülemez.



Bir eser sahibinin eseri hakkında tasarruf yetkisini başkasına vermemesi başka birşeydir, bir eseri – hâşâ – Kur’ân’dan üstün tutmak başka birşeydir; bu ikisini birbirine karıştırmak, eğer kasıt sonucu değilse, aşikâr bir mantık perişanlığının belirtisidir. Hiçbir yazar, kolay kolay, kendi eseri üzerinde tasarruf hakkını başkasına vermez; bu, yazarın eserini Kur’ân’dan üstün tutması demek midir?



Ecdadımızın, vakıfların şartlarını bozanlar hakkında vakfiyelerine “Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lânetini” davet eden bir maddeyi ilâve etmeleri boşuna değildir; arkasında insanlığa Risale-i Nur gibi bir eseri miras bırakmış bir Müellifin de eseri hakkında böyle bir hassasiyete sahip olması çok görülmemelidir.



Bu iddiayı ortaya atanlara teklifimiz:



Cesaretiniz varsa, kendi hocanızın kitaplarından birini kendi bildiğiniz gibi değiştirerek yayınlamayı gerçekten bir deneyiverin, bakalım, nasıl bir cevap alacaksınız?



Kaldı ki, bazı eserleri Kur’ân’dan, bazı kişileri de Peygamberden üstün tutmak konusunda kimlerin sabıka sahibi oldukları da ayrı bir konudur; bu konu üzerinde de ayrıca durulacaktır.

Ümit ŞİMŞEK
 
Üst