Üstad Mehmed Âkif'in Mevlânâ'ya ve eserlerine bakış açısı...

İlim-irfan

Well-known member
Son dönemde Mevlâna Celaleddin-i Rûmi gibi, Mehmed Âkif gibi düşünce dünyamıza şevk veren, aydınlatan bilginlerin, şairlerin hayat ve düşüncelerinin inceleniyor, araştırılıyor olması ve bir biri ardına yayınların yapılması hiç kuşkusuz son derece önemli bir gelişmedir
nokta.gif
. Aralık ayı da bu açıdan önemli ay. Bir yandan şeb-i aruz törenleri vesilesiyle Mevlânâ'nın düşüncesinin anlaşılma çabaları, Aralık ayında vefat ettiği için de "Millî Şair"imiz Mehmed Âkif'le ilgili kültürel etkinliklerin yoğunluk kazanması yine çok önemli ve memnuniyet verici gelişmelerdir.

Mevlânâ İslâm düşüncesinin, İslâm tasavvufunun çok önemli bir simasıdır. Bu açıdan onun İslâm'ın aşk ve irfan bahçesinde çok önemli bir yeri vardır. Özellikle de bilge kişiliğiyle yazdıkları, aşk iksirinden yeterince nasiplenmiş bir bilgenin, Kur'ân'ın içli sesinin, melodisinin tefsiridir. O'nun evrensel düşünceye bağlılığı, her mü'mini gıbta ettirecek, imrendirecek bir boyuttadır. Çünkü Hz. Peygamber'in ayaklarının tozu olmak, aşk gezegeninde yaşarken insanlara aşka davetiye çıkarmak; aşkın lezzetini tarif etmek, cidden zor ve çaba isteyen eylemlerdir. Bu nedenle Mevlânâ büyük bir bilgedir. Ermiş katmanlarında mesafe alan bir bilge
nokta.gif
. İnandığı gibi yaşayan, yaşadığı gibi inanan bir bilge. İnanç ve yaşam onun fikir ve düşünce dünyasında bir aşk tılsımı oluşturur. İşte bu süreçten itibaren tılsımlı melodiler ney'in nağmeleri gibi içli, enfüsi, berrak mısralara, beyitlere dönüştürür.

Üstad Mehmed Âkif ise aydınlık bir dünyanın habercisi, her yönüyle gerçek bir Müslüman entelektüel ve sanatçıdır. Türk milleti için yaşantısıyla, yazdıklarıyla ön açıcı hakikî bir münevverdir. Her olumsuzluğun ve özellikle de geriliğin dinde aranmaya başlandığı bir dönemde İslâm'ı savunan, terennüm eden er yürekli büyük bir şair, büyük bir tefekkür adamıdır. Bu bağlamda Mevlânâ ile Mehmed Âkif ismini yan yana getirmişken Üstad Âkif'in, Mevlânâ'ya ve eserlerine bakışını konu edinmekte, bir başka ifadeyle Üstad Âkif'in dünyasındaki "Mevlâna olgusunu" incelemek de yarar var:
Mehmed Âkif'in Mesnevî ile tanışması
nokta.gif
.

Mehmed Âkif bir yandan orta öğrenimini sürdürüp mektebe devam ederken, bir yandan da Fatih Câmii'nde Galip Dede'nin Mesnevî derslerine devam eder. Ne var ki onun tasavvufla, Mevlânâ'yla asıl ilgisi "gönüllü sürgün" olduğu Mısır yıllarında başlar ve Mevlâna'yla büyük bir ünsiyet kesbeder. Nitekim Âkif'in kadim dostlarından Tahir Olgun [Tâhir'ül-Mevlevî] bu hususu şöyle dile getirir:
Âkif'in ibtidaları eksik kalmış bir ciheti varsa o da Mevlânâ, Hakîm Senâyî, Şeyh Attar gibi muhakkiklerin tasavvufî eserlerini okumamış olması idi. Belki buna kendisinin Hocazâde olması ve hocaların ekseriya mutasavvıflara muhalif bulunması sebep olmuştu. Fakat sonraları Âkif, bu noksanı anlamış ve Mevlânâ'nın Mesnevî'sini mütâlâaya başlamıştı.
Müslümanların ruhî ve itikadî birliğini anlatan:
Mü'minân bisyâr, lîk îman yekî
Cismeşân ma'dûd lîkin can yekî.*
beyt-i mesnevîsini âdeta vecd içinde okurdu.
Âkif'in " duyduğu büyük mânevî feyiz
nokta.gif
."

Üstad Âkif vefat etmeden bir süre önce İstanbul'da [1936'da] Mısır Apartmanı'nda birkaç arkadaş konuşurken yine Kur'ân tercümesi bahsi açılır ve Üstad Âkif şu çok manidar ifadeleri kullanır:
"- Kur'ân tercümesini hakkıyla yapamadığıma kaniim. Bundan dolayı neşretmedim. Maamâfîh bu çalışma benim Allah'la olan pazarlığımda çok semereli oldu. Hâlimde büyük değişiklikler gördüm. Kimseye bir şey vermedim. Fakat ben çok şeyler aldım. Duyduğum mânevî feyiz çok büyüktür."
Bu noktada İsmail Kara'nın, Âkif'in "duyduğum mânevî feyiz çok büyüktür" ifadesini açıklama anlamında satırları oldukça kayda değerdir:
"
nokta.gif
. Mısır yıllarında Kur'ân tercümesi Âkif'in kendi kendini tüketmesini engelleyen nizami bir çalışma alanı, bir sığınak, her şeyi katlanılır kılan mübarek bir pencere. Mektuplardan da öyle anlıyoruz. Meâl üzerinde birçok şeyi onlarca defa deniyor. Cümleyi değiştiriyor, devrik hâle getiriyor, kelimeleri değiştiriyor vs. Muhtemelen geceleri de rüyalarında onunla uğraşıyor. Bunun yanında her ne kadar İstiklâl Harbi'ni, Veda Haccı'nı yazamadıysa da bir buçuk kitap hacminde şiir yazıyor. Muhtemelen "Gölgeler"deki şiirler olmasaydı Âkif portesini nakıs bir şekilde tanımış olacaktık. Orda benim önemsediğim şey, kendini cemiyet-i beşeriyyeye adama yükünün üzerinden kalkması dolayısıyla daha derunî, daha mânevi daha Batınî hatta daha gür sesli bir yolculuğun izleri
nokta.gif
."**

Âkif'in Mesnevî ile ilgili bir mütâlâası*
Üstad Âkif'in Kur'an meâliyle ilgili çalışmalarından bahsederken, Mesnevî ile, Dîvân-ı Kebir ile şu değerlendirmesi dikkat çekicidir:
Meâlle meşgûl olurken, diğer taraftan da Mesnevî'yi okudum. Yanımda Mesnevî'nin Türkçe, Farisî beş-altı tane şerhi vardı. Bunlar içinde Mesnevî'yi en çok anlayanı Ankaravî'yi buldum. Mesnevî'yi evvelâ kendim okurdum, maksadını anlamaya çalışırdım. Sonra şârihleri tedkik ederdim. Anlayış husûsunda Ankaravî ile birleştiğimi görünce çocuk gibi sevinirdim. O günlerim çok feyizli oluyordu. Daha büyük bir şevk ile çalışıyordum.
Mesnevî'yi iki defa okudum. Son cildi Mevlânâ'ya ait olmadığı hakkındaki ihtilafı kendi anlayışıma göre tedkik ettim. Tasavvuf ilmine o kadar vukûfum yok. Ancak lisan nokta-i nazarından o cildin Mevlânâ'ya ait olmadığına kanaat getirdim.
Hazırûndan biri sordu:
"- Mevlânâ şair mi idi?"
Üstad cevap verdi:
"- Mesnevî'sinde mürşid olan Hazreti Mevlânâ, Dîvân-ı Kebir'inde çok kuvvetli bir şair olduğunu gösteriyor."
Âkif'in tasavvufa ilgisi
nokta.gif
.

Bu bağlamda Fatin Gökmen'in şu ifadeleri ise Mehmed Âkif'in tasavvuf olgusuna bakışını ortaya koyarken, aynı zamanda onun tasavvuf hakkındaki kanaatini bütünüyle yansıtacak niteliktedir:
"Âkif, tasavvufa verilen eşkâlin çok aleyhinde idi. İslâm'a, söylediği gibi görünmemeyi, gördüğü gibi söylememeyi öğreten, en fena telâkki edilecek bir şeyin orasına burasına kulp takarak, iyi bir şeymiş gibi gösteren, şuur yollarını bozan, irade keskinliklerini körleten bu Batınîler tasavvufuna hücum ederdi. Hakikî tasavvufu bunlardan ayırırdı. Meselâ Gazalî'nin kudreti önünde eğilir, Mevlânâ'ya bayılırdı."
Âkif'in Mesnevî'yi hatmi
nokta.gif
.

Damadı Ömer Rıza Doğrul'un anlattığı şu intiba ise Üstad Âkif'in Mevlânâ'ya olan ilgisini ilginç biçimde gözler önüne serer:
Merhûm, Hind şairi İkbâl'in eserleriyle meşgûl olduktan sonra Mevlânâ'nın parça parça okuduğu Mesnevî'sini başından sonuna kadar okumaya karar vermiş. Mısır'da Mesnevî'nin tam nüshasını bulamamış. Fakat bir gece bir rüya görmüş; rüyada kendisine bir nüsha Mesnevî ihdâ olunmuş. Ertesi sabah, Prens Abbas Halim'in zevcesi ve vâlide-i Hidiv'in kerîmesi Prenses Hatice, vâlidesinden kendisine intikal eden büyük bir sandık kitabı Üstad'a göndermiş. Üstad sandığı açar açmaz en üstte Mesnevî'nin "Hazreti Şârih" unvanıyla tanılan Şeyh İsmail Rusûhî'nin şerhini bularak son derece sevinmiş ve o günden başlayarak tam bir buçuk senede Mesnevî'yi hatmetmiştir.***
Efendim, iki üstada da rahmet ve minnet
nokta.gif
.

* Anlamı: Mü'minler çoktur, ama iman tektir/ Bedenleri sayılabilir ama can tektir.
** İsmail Kara, "Âkif Merkeze Alınarak Bütün Dönem Düşüncesi Okunabilir", Yedi İklim, XX/ 201, Aralık 2006, s. 19.
*** Geniş bilgi için bkz. Eşref Edib, Mehmed Âkif: Hayatı, Eserleri ve Yetmiş Muharririn Yazıları, c. İstanbul 1938, c.II, İstanbul 1939.


Fahri Güven - Milli Gazete
06/12/2009
 
Üst