ziyakarababa
Well-known member
Utanmıyormusun...!
Muhammed Râşid -kaddesallâhu sırrâhil aliyye- Hazretleri'nin zamanı idi. Köy'deydim. Bütün peygamberlerin veyâ çoğunun çobanlık yaptıklarını duymuştum. Onlara bu hususda mutâbaatda bulunabilmek için; çobanlığa gitmeyi çok arzu ediyordum. Bir gün, çay ocağında oturuyordum ve "Bir hizmet olsa da gitsem." diye beklerken; çobanlardan biri geldi;
-Sofi işin var mı?
diye sordu.
-Yok kurbanım.
dedim.
Koyunların çobanına yemek götürüp götüremeyeceğimi sordu. Götürebileceğimi söyleyince, yemeği verdi; yeri târif etti. Yemek, 3 kiloluk plâstik boya kabının dolusu ayran ve bir bez torba içerisinde ekmekti.
Ana yolun karşısına geçip; yarım saat kadar yürüdükten sonra, sol tarafta su bendinin yanında çobanı ve koyunları gördüm. Yemeği verdikten sonra çoban; kalmak istersem kalabileceğimi söyledi. Nice zamandır arzuluyordum zâten, kaldım.
http://hikaye.muhabbetullah.com/index-16.php##
İlerde de Sâdât'ın inekleri yayılıyorlardı. Bir ara ineklerden biri huysuzlandı. Bir o tepeye çıkıyor, bir diğer tepeye çıkıyor; çoban da peşinde onu çevirmek için koşturup duruyordu. Bu, yarım saat kadar böylece devam etti. Çoban herhalde kan ter içinde kalmıştı.
Daha sonra inek, koşarak bizim bulunduğumuz tarafa doğru gelmeye başladı. Çoban;
-Sofi, şu ineğin önüne geç de onu durdur.
diye bana bağırdı.
İnek, bana 4 metre kadar yaklaşmıştı. Kollarımı iki yana açtım;
-Seydâ Hazretleri'nin çobanını yormaya utanmıyor musun?!..
diye bağırdım.
Bunun üzerine inek, "rak" diye durdu. Çoban geldi; elini hayvanın sırtına koydu; aldı götürdü.
Muhammed Râşid -kaddesallâhu sırrâhil aliyye- Hazretleri'nin zamanı idi. Köy'deydim. Bütün peygamberlerin veyâ çoğunun çobanlık yaptıklarını duymuştum. Onlara bu hususda mutâbaatda bulunabilmek için; çobanlığa gitmeyi çok arzu ediyordum. Bir gün, çay ocağında oturuyordum ve "Bir hizmet olsa da gitsem." diye beklerken; çobanlardan biri geldi;
-Sofi işin var mı?
diye sordu.
-Yok kurbanım.
dedim.
Koyunların çobanına yemek götürüp götüremeyeceğimi sordu. Götürebileceğimi söyleyince, yemeği verdi; yeri târif etti. Yemek, 3 kiloluk plâstik boya kabının dolusu ayran ve bir bez torba içerisinde ekmekti.
Ana yolun karşısına geçip; yarım saat kadar yürüdükten sonra, sol tarafta su bendinin yanında çobanı ve koyunları gördüm. Yemeği verdikten sonra çoban; kalmak istersem kalabileceğimi söyledi. Nice zamandır arzuluyordum zâten, kaldım.
http://hikaye.muhabbetullah.com/index-16.php##
İlerde de Sâdât'ın inekleri yayılıyorlardı. Bir ara ineklerden biri huysuzlandı. Bir o tepeye çıkıyor, bir diğer tepeye çıkıyor; çoban da peşinde onu çevirmek için koşturup duruyordu. Bu, yarım saat kadar böylece devam etti. Çoban herhalde kan ter içinde kalmıştı.
Daha sonra inek, koşarak bizim bulunduğumuz tarafa doğru gelmeye başladı. Çoban;
-Sofi, şu ineğin önüne geç de onu durdur.
diye bana bağırdı.
İnek, bana 4 metre kadar yaklaşmıştı. Kollarımı iki yana açtım;
-Seydâ Hazretleri'nin çobanını yormaya utanmıyor musun?!..
diye bağırdım.
Bunun üzerine inek, "rak" diye durdu. Çoban geldi; elini hayvanın sırtına koydu; aldı götürdü.