Hazret-i İsâ Aleyhisselâm demiş ki: Yani, "Cenâb-ı Hak abdini tecrübe eder ve der ki: 'Sen böyle yapsan sana böyle yaparım. Göreyim seni, yapabilir misin?' diye tecrübe eder. Fakat abdin hakkı yok ve haddi değil ki, Cenâb-ı Hakkı tecrübe etsin ve desin: 'Ben böyle işlesem Sen böyle işler misin?' diye tecrübevâri bir surette Cenâb-ı Hakkın rububiyetine karşı imtihan tarzı, sû-i edeptir, ubudiyete münâfidir." Madem hakikat budur; insan kendi vazifesini yapıp Cenâb-ı Hakkın vazifesine karışmamalı. Meşhurdur ki, bir zaman İslâm kahramanlarından ve Cengiz'in ordusunu müteaddit defa mağlûp eden Celâleddin-i Harzemşah harbe giderken, vüzerâsı ve etbâı ona demişler:
Allah razı olsun..Ben de şunları ilave etmek isterim:
RUBÛBİYET : Cenâb-ı Hakkın her zaman, her yerde ve her mahlûka muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onu terbiye etmesi ve idâresi altında bulundurması vasfı.
Rab ile abd olmak da sanırım buradaki meselenin özü.Bilmiyorum herkese genellenebilir mi ama nefsimin bir kusuru olarak biliyorum ki insanda olayları kontrol etme güdüsü var.Halbuki biliyoruz ki insanın eli kısa, ömrü kısa, iktidarı kısa, sabrı kısadır.İhtiyarı cüz'idir.Bazen bunun zıddına davranarak maddi manevi olaylarda abd oldugunu unutur vaziyete giriyor.Kendini; terbiye ilişkisinin,kaderin dışına atmış gibi oluyor.
Mesela belki şu hallerimiz örnek olabilir?
Acaba hastalığım geçer mi?Çocuklarım iş güç sahibi olur mu?Namazım ve amellerim kabul edilir mi?Hizmetlerimizde muvaffak olur muyuz?
Bize dair herşeyde su-i edep bir şey bulunabilir.Tüm bunları abdiyete,memlukitiyete uygun tevazu,acz haliyle yaşamalı insan ki bir anı bile o terbiye dairesinin dışında olmasın.