Yaşadıgımız asrın özellikleri

Sergerdan

Well-known member
Halbuki, şu zamanda, kizb ve sıdkın ortasındaki mesafe o kadar kısalmış ki, âdetâ omuz omuza vermişler. Sıdktan yalana (geçmek) pek kolay gidiliyor. Hattâ, siyâset propagandası vâsıtasıyla, yalancılık doğruluğa tercih ediliyor. İşte, en çirkin şey, en güzel şeylerle beraber bir dükkânda, bir fiyatla satılsa, elbette pek âlî olan ve hakikat cevherine giden sıdk ve hak pırlantası, o dükkâncının mârifetine ve sözüne itimad edip, körü körüne alınmaz.
 

Sergerdan

Well-known member
Ynt: Yaşadıgımız asrın özellikleri

Bu asırda ikinci dehşetli hal: Eski zamanda küfr-ü mutlak ve fenden gelen dalaletler ve küfr-ü inadiden gelen temerrüd, bu zamana nisbeten pek az idi. Onun için, eski İslam muhakkiklerinin dersleri, hüccetleri o zamanlarda tam kafı olurdu. Küfr-ü meşkuku çabuk izale ederlerdi. Allah'a İmân umumi olduğundan, Allah'ı tanıttırmakla ve Cehennem azabını ihtar etmekle çokları sefahetlerden, dalaletlerden vazgeçebilirlerdi.

Şimdi ise, eski zamanda bir memlekette bir kafır-i mutlak yerine, şimdi bir kasabada yüz tane bulunabilir. Eskide, fen ve ilimle dalalete girip inat ve temerrüdle hakaik-i imana karşı çıkana nisbeten şimdi yüz derece ziyade olmuş. Bu mütemerrid inatçılar, firavunluk derecesinde bir gururla ve dehşetli dalaletleriyle hakaik-ı imaniyeye karşı muaraza ettiklerinden, elbette bunlara karşı atom bombası gibi bu dünyada onların temellerini parça parça edecek bir hakikat-i kudsiye lazımdır ki, onların tecavüzatını durdursun ve bir kısmını imana getirsin.
 

Sergerdan

Well-known member
Hayat-ı beşeriye bir yolculuktur. şu zamanda, Kur'ân'ın nuruyla gördüm ki, o yol bir bataklığa girdi. Mülevves ve ufûnetli bir çamur içinde, kafile-i beşer düşe kalka gidiyor. Bir kısmı selâmetli bir yolda gider. Bir kısmı mümkün olduğu kadar çamurdan, bataklıktan kurtulmak için bazı vasıtaları bulmuş. Bir kısm-ı ekseri, o ufûnetli, pis, çamurlu bataklık içinde, karanlıkta gidiyor. Yüzde yirmisi, sarhoşluk sebebiyle, o pis çamuru misk ü amber zannederek yüzüne gözüne bulaştırıyor; düşerek, kalkarak gider, tâ boğulur. Yüzde sekseni ise, bataklığı anlar, ufûnetli, pis olduğunu hisseder; fakat mütehayyirdirler, selâmetli yolu göremiyorlar.
 

Sirac

Well-known member
Hakaik-i imaniye,

herşeyden evvel bu zamanda en birinci maksat olmak

ve sair şeyler ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalmak

ve Risale-i Nur'la onlara hizmet etmek

en birinci vazife ve medâr-ı merak ve maksud-u bizzat olmak lazım iken,
şimdiki

hâl-i âlem hayat-ı dünyeviyeyi,

hususan hayat-ı içtimaiyeyi

ve bilhassa hayat-ı siyasiyeyi

ve bilhassa medeniyetin sefahet ve dalâletine

ceza olarak gelen gadab-ı ilâhinin bir cilvesi olan

Harb-i Umumînin

tarafgirâne, damarları ve âsabları tehyîç edip

bâtın-ı kalbe kadar,

hatta hakaik-i imaniyenin elmasları derecesine

o zararlı, fâni arzuları yerleştirecek derecesinde

bu meş'um asır öyle
şırınga etmiş ve ediyor ve öyle aşılamış ve aşılıyor ki,
 

Sirac

Well-known member
Risale-i Nur dairesi haricinde bulunan

ulemalar, belki de velîler

o siyasî ve içtimaî hayatın rabıtaları sebebiyle,

hakaik-i imaniyenin hükmünü

ikinci, üçüncü derecede bırakıp, o cerayanların hükmüne tabi olarak,

hemfikri olan münafıkları sever.

Kendine muhalif olan ehl-i hakikati,

belki ehl-i velayeti tenkit ve adâvet eder,

hatta hissiyat-ı diniyeyi o cereyanlara tabi yaparlar.

İşte bu asrın bu acip tehlikesine karşı,

Risale-i Nur'un hizmet ve meşgalesi,

şimdiki siyaseti ve cerayanlarını o derece nazarımdan ıskat etmiş ki,

bu Harb-i Umumîyi bu dört ayda merak etmedim, sormadım.

Kastamonu Lâhikası - 84 / 85
 
Üst