Konuya cevap cer

Cevap: Yirmi Üçüncü Lem'a - Sayfa 298


<!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all>      body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt}    </STYLE>ve tabiata, esbaba mensup matbû ise, o vakit senin vücudundaki bir hüceyre-i bedenden tut, birbiri içinde daireler misilli, binler mürekkepler adedince tabiat kalıplarının bulunması lâzım gelir. Çünkü, meselâ bu elimizdeki kitap eğer mektub olsa, birtek kalem, kâtibinin ilmine istinad edip bütün onları yazar. Eğer o mektub olmazsa ve onun kalemine verilmezse, “Kendi kendine olmuş” denilse veya tabiata verilse, o vakit matbû kitap gibi herbir harfi için ayrı bir demir kalem lâzımdır ki, tab edilsin.


Nasıl ki, matbaada hurufat adedince demir harfler bulunur, sonra o harfler vücut bulur. O vakit birtek kaleme bedel, o hurufat adedince kalemler bulunması lâzım gelir. Belki o hurufat içinde—bazan olduğu gibi—küçük kalemle bir büyük harfte bir sayfa ince hatla yazılmış ise, binler kalem birtek harf için lâzım geliyor. Belki, birbirinin içine girip muntazam bir vaziyetle senin cesedin gibi bir şekil alıyorsa, o vakit herbir dairede, herbir cüz için, o mürekkebat adedince kalıplar lâzım geliyor. Haydi, yüz muhal içinde bulunan bu tarzı mümkün desen dahi, bu muntazam san’atlı demir harfleri ve mükemmel kalıpları ve kalemleri yapmak için, yine birtek kaleme verilmezse, o kalemler, o kalıplar, o demir harflerin yapılması için, onların adetlerince yine kalemler, kalıplar ve harfler lâzım. Çünkü onlar da yapılmışlar ve onlar da muntazam san’atlıdırlar. Ve hâkezâ, müteselsilen gittikçe gidecek.


İşte, sen de anla, bu öyle bir fikirdir ki, senin zerrâtın adedince muhâlât ve hurafeler, içinde bulunuyor. Ey muannid muattıl! Sen de utan, bu dalâletten vazgeç.


ÜÇÜNCÜ KELİME: İktezathu’t-tabiat, yani, “Tabiat iktiza ediyor, tabiat yapıyor.” İşte bu hükmün çok muhâlâtı var. Nümune için üçünü zikrediyoruz.


BİRİNCİSİ


Eğer mevcudatta, hususan zîhayatta görünen, basîrâne, hakîmâne olan san’at ve icad Şems-i Ezelînin kalem-i kader ve kudretine verilmezse, belki kör, sağır, düşüncesiz olan tabiata ve kuvvete isnad edilse, lâzım gelir ki, tabiat, icad için herşeyde hadsiz mânevî makine ve matbaaları bulundursun; veyahut herşeyde






 

basîrâne: görerek
bedel: karşılık
cüz: bölüm, kısım
dalâlet: hak yoldan sapma, inkârcılık
esbab: sebepler
hadsiz: sayısız
hakîmâne: hikmetli bir şekilde, herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
hat: yazı
hurafe: delile dayanmayan saçma inanış
hurufat: harfler
hususan: bilhassa, özellikle
hâkezâ: bunun gibi
hüceyre-i beden: bedeni oluşturan hücrecik
icad: var etme, yaratma
iktiza etme: gerektirme
isnad etmek: dayandırmak
istinad etmek: dayanmak
kalem-i kader: kader kalemi
kudret: güç, kudret, iktidar; Allah’ın bütün varlığı kuşatan güç ve iktidarı
kâtib: yazan
matbû: tâbedilmiş, basılmış
mensup: bağlı
mevcudat: varlıklar
misilli: benzeri
muannid: inatçı
muattıl: Allah’ın sıfatlarını inkâr eden
muhal: imkânsız
muhâlât: imkansızlıklar
muntazam: düzenli
mürekkebat: bir bütünü oluşturan parçalar
müteselsilen: zincirleme bir şekilde
nümune: örnek
tab edilmek: basılmak
tabiat: doğa, maddî âlem
vaziyet: durum
vücut bulmak: ortaya çıkmak (bk v-c-d)
zerrât: atomlar
zikretmek: dile getirmek
zîhayat: canlı, hayat sahibi
Şems-i Ezelî: Ezelî Güneş, bu tabir ezelden beri bütün varlıkları aydınlatan Allah için bir benzetme olarak kullanılır


<TBODY>
</TBODY>




Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst