Eğer desen: Mevcudat(VARLIKLAR) tabiata isnad edilse(DOĞA YAPTI DENİLSE) böyle acip muhaller(İMKANSIZLAR) olur, imtinâ(MÜMKÜN OLMAYAN) derecesinde müşkilât olur. Acaba Zât-ı Ehad (TEK OLAN ALLAHA)ve Samede(HİÇBİRŞEYE İHTİYACI OLMAYAN ALLAHA) verildiği vakit o müşkilât (ZORLUK) nasıl kalkıyor? Ve o suubetli(GÜÇLÜK) imtinâ(İMKANSIZ), o suhuletli(KOLAYCA) vücuba(VARLIĞA GELMESİNE) nasıl inkılâp eder?
Elcevap: Birinci Muhalde, nasıl ki güneşin cilve-i in'ikâsı(YANSIMASI) kemâl-i suhuletle(TAM KOLAYLIKLA), külfetsiz(ZORLANMADAN), en küçük zerrecik camdan tut, tâ en büyük bir denizin yüzüne kadar feyzini ve tesirini misalî güneşçiklerle gayet kolaylıkla gösterdikleri halde, eğer güneşten nispeti kesilse, o vakit herbir zerrecikte tabiî ve bizzat bir güneşin haricî vücudu, imtinâ derecesinde (İMKANSIZ)bir suubetle(GÜÇLÜKLE) olabilmesi kabul edilmek lâzım gelir. Öyle de, herbir mevcut, doğrudan doğruya Zât-ı Ehad ve Samede verilse, vücub derecesinde bir suhulet, bir kolaylıkla ve bir intisap ve cilve ile, herbir mevcuda lâzım herbir şey ona yetiştirilebilir.
Eğer o intisap kesilse(ALLAHA VERİLMEZSE) ve o memuriyet başıbozukluğa dönse ve herbir mevcut kendi başına ve tabiata bırakılsa, o vakit imtinâ derecesinde yüz bin müşkilât ve suubetle, sinek gibi bir zîhayatın, kâinatın küçük bir fihristesi olan gayet harika makine-i vücudunu icad eden, içindeki kör tabiatın, kâinatı halk ve idare edecek bir kudret ve hikmet sahibi olduğunu farz etmek lâzım gelir. Bu ise bir muhal değil, belki binler muhaldir.
Elhasıl, nasıl ki Zât-ı Vâcibü'l-Vücudun(VARLIĞI VACİB,SABİT OLAN ALLAHIN) şerik(ORTAĞI) ve nazîri(BENZERİ) mümteni ve muhaldir(İMKANSIZDIR); öyle de rububiyetinde ve icad-ı eşyada başkalarının müdahalesi, şerîk-i zâtî gibi mümteni ve muhaldir.