ABDULLAH4
Forum Yöneticisi
Ömür, gelmesi kaçınılmaz bir sona doğru akıyor.
Takvim yaprakları teker teker düşüyor.
Hicri ve miladi yıl başları birbirini takip ederken, insanoğluna, “Yolculuk nereye?” sorusunu yöneltiyor.
Her günün başında, sonunda hep o soru var: Yolculuk nereye?
Yolculuk, hiç şüphesiz oraya... Rabbin huzuruna...
Peki ama oraya nasıl varmalı?
Bu soru çok daha hayati.
İnsan, yolculuğun sona doğru ilerlediğinin bir şekilde farkına varır da, asıl “Oraya nasıl varmalı?” sorusunu sormayı, cevabı üzerinde yoğunlaşmayı, daha önemlisi doğru bir cevabı bulmayı ıskalayabilir.
İnsan, dünyaya, Rabbin bünyesinde sakladığı türlü çeşitli potansiyellerle gelir.
Sonra bu potansiyel imkânlar, gün yüzüne çıkar, insanın gücünü - kuvvetini oluşturur.
Bir süre böyle “Güçlü” olarak devam eder insan hayatı.
Sonra şakaklara ak düşer.
Zirve dönülür.
Güç azalır, azalır ve azalır.
Son nefes, insanın son gücüdür. O da gittiğinde, insanda, dünya varlığından bir şey kalmaz.
Bu durumda insanı, ebediyyet kapısı gibi duran kabre götürürler.
Kabre konulduğunda, insanın malı, mülkü, ünvanları, evladü ıyali, her şeyi ama her şeyi bu tarafta kalmıştır.
Artık hayatın gerçeği öte dünyadır. Ebediyyet alemidir ve orada Rabbin huzuruna çıkılacaktır.
Orada mutlak anlamda, şeksiz şüphesiz ve tartışmasız emir ve hüküm Allah’a aittir.
Peki Rabbin huzuruna ne götürülür?
Daha doğrusu ne götürülürse, Rabbi hoşnut etmek mümkün olur?
Ne götürülürse “Rıza-i ilahi” lütfuna mazhar olunur?
Bir hayat defteri olmalı bu.
“Oku kitabını” dendiğinde, insanın, yüzü kızarmadan, utanıp sıkılmadan, rüsvaylık duygusuna kapılmadan okuyabileceği bir kitap... Bir hayat defteri...
Şöyle düşünmek yanlış olmaz sanırız:
İnsanın hayat defterine kaydedilen ameller – eylemler- işler, o gün, bir ayrıştırmaya tabi tutulacak.
Ayrıştırmanın mi’yarı, ölçüsü, “Allah Teala ile nasıl bir alâka içinde olduğu?” sorusu olacak.
Bütün bu işleri kim için yaptın?
Kimin hoşnutluğunu kazanmak için?
Kimin ölçülerine uyarak yaptın?
Kim vardı hayatında?
Kime bağlıydın?
İnsan belki, bağlı bulunduğu varlıkları yardıma çağıracak.
Ama ne mümkün?
Orada şefaat bile Yaratan’ın izni ile olacak.
Her şey hayat defterinde yazılanla sınırlı olacak.
Dünyada kime bağlandınsa, kiminle yaşadınsa, kendini kime ait hissettinse, ebedi hayata kiminle geldinse, O’nu yanında bulacaksın.
İşte tam da bunun için...
“Nerede olursanız olun Allah sizinle beraberdir” ilahi hükmünü idrak edip, bu beraberliği, kendi hayat sırrımız haline getirmek gerekiyor.
Kur’an ikliminde, bu çağrının dayandığı, meselâ “takva” gibi, “ihlas” gibi bir çok ıstılah var. Müslüman hayatına itina edecek. Süzecek yanlışlıklardan, bulanıklıklardan ve safi bir bal gibi, hayatını “Allah’a yakınlık” iksiri ile donanacak.
Yani dünyada Rabbine yakın ol ki, ebedi alemde uzaklarda kalmayasın.
Değil mi?