İnsanlara Allah'ı tanıtmak, Hz. Muhammed (S.A.V.) in liderliğini bütün insanlığa kabul ettirmek ve bütün dünyayı Kur'an-ı Kerimin nuru ile aydınlatma* ancak ve ancak cihad yoluyla gerçekleşir. Başka çıkar bir yol yoktur.
«Hayat; iman ve cihad'dır.»
Birçok insanlar biz Müslüman Kardeşlerin, gayemizi gerçekleştirmek ve İslâm ülkelerinin bir kısmını işgal edenlere karşı koymamız için maddî güçlere muhtaç olduğumuzu söylerler. Öyledir ve bu bir gerçektir.
£akat bundan daha önemli olan şudur ki: Her şeyden önce üstün ahlâk, temiz vicdan, sarsılmaz imarv gibi manevî kuvvetlere muhtacız. Biz hakkımızın olduğuna inanıp içinde bulunduğumuz bu tavrı değiştirdiğimiz zaman elbette ki, maddî kuvvetleri her yönden elde edeceğiz. Tarih bunun misalleriyle doludur.
Biz bunu ileri sürerken kendimizden bir şey icad etmiyoruz. Bu fikrimizi en derin kamus, uçsuz-bucak-sız deniz ve en sağlam Anayasa olan Allahü Teâlâ'nın kitabından alıyoruz. Çünkü yüce Rabbimiz şöyle bu-yürüyor:
«Şüphesiz ki bir millet kendini değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.»(')
Kur'an-ı Kerim birçok âyet-i celîlelerinde manevî kuvvetin maddî kuvvetten daha üstün olduğunu beyan buyurmaktadır.
Kur'an-ı Kerim Benî israil'e ait bir hikâyede zavallı bir milleti anlatıyor ve bunlara benzeyen her millet için kurtuluş yolunu gösteriyor.
Aslında itibar cephane ve silaha değil, bunları kullanan manevî kuvvetedir. Bunları sevk ü idare eden manevî ruhadır.
Sarhoş ve ayyaş kişiye zenginliğin faydası ne olabilir? Korkak ve hain için silâhın değeri ne olabilir? Güzel ahlâkla silâhlanmayan bir orduda sayının değoıi ne olabilir? Çünkü isyanlar nimetleri giderir. Musibetleri artırır, azmi kırar, vicdanları köreltir, vatanperverlik ruhunu öldürür, kahramanlığı, şehâmeti ve yiğitliği söndürür. Bu ise başarısızlığın tâ kendisidir.
«Bir kavim kendilerinde olan iyi hali değiştirmedikçe Allah da onlara ihsan ettiği nimeti değiştirmez. Gerçekten Allah her şeyi işiten ve bilendir.»(2)
«Allah bir şehri misâl veriyor ki o şehir emniyet ve huzur içinde bulunuyordu. Oraya her yerden bol bol rızık geliyordu. Nihayet oşehir Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük etti. Allah ta o şehrin halkına yaptıklarının cezası olarak açlık ve korku elbisesini giydirdi.»!')
«Eğer o memleketlerin halkı iman edip Allah'tan korkmuşolsalardı, muhakkak ki üzerlerine gökten ve yerden bereket kapılarını açardık. Fakat onlar yalanladılar. Biz de elde ettiklerinin cezası olarak onlarıazabımıza uğrattık.»(¦*)
Hz. Ömer manevî kuvvetin ehemmiyetini bildiği için iran'ıfetheden ordunun kumandanı Sa'd b. Ebî Vakkas'a şu mektubu göndermiştir:
«Sana ve beraberinde olanlara Allah'tan korkmayı tavsiye ederim. Çünkü Allah'tan korkmak, düşmana karşı en büyük hazırlıktır. Size, düşmanlarınıza karşı herhangi bir günah işlemekten şiddetle kaçınmanızı tavsiye ederim. Çünkü askerin günahları kendileri için düşmanlarından daha tehlikelidir. Müslümanlar, düşmanlarının günahkâr oluşu sebebiyle zaferi kazanırlar. Günah işlemekte düşmanlarla eşit olursak düşmanlarımız bizden daha iyi sayılır. Eğer biz düşmanımızı manevî üstünlüğümüzle yenemezsek maddî gücümüzle hiçbir zaman yenemeyiz. Çünkü biz ne sayı bakımından, ne de hazırlık bakımından düşmanlarımız gibiyiz. «Düşmanlarımız bizden daha fenalar, dolayısıyle bize galib gelemezler, demeyin. Zira bir milletin işlediği günahın cezası, olarak Allah, o millete daha fena bir milleti musallat kılar.»
Ebû Bekr et-Ârabî şöyle der: «Bir savaşta günahkâr kimselerle beraber ordunun bir safında idik. Aniden kuvvetli bir rüzgâr ve iğnenin ucu gibi hafif bir yağmura tutulduk. Rüzgâr ve yağmurlar sanki düşmanıbize doğru itiyor, bizde de korku ve endişe husule getiriyordu. Nihayet düşmanlar bize galib geldi.»
Evet... Biz manevî kuvvetin önemini müdrikiz. Bunun için nefsimizle cihad etmekteyiz. Bunun yanında Allah'ın düşmanlarıyla da cihad edeceğimiz günü bekliyoruz.
Ah!.. Keşke sevketse bizi pırıl pırıl gerçekler Makamların en yücesi, Cihad-ı Ekbere. Fethetmeye müşriklerin ülkesini Çevirelim bahçelere, mekteplere o yerleri. Allah'ın düşmanlarını kendimize düşman Dostlarını dost edinip olsak pür iman.
«Hayat; iman ve cihad'dır.»
Birçok insanlar biz Müslüman Kardeşlerin, gayemizi gerçekleştirmek ve İslâm ülkelerinin bir kısmını işgal edenlere karşı koymamız için maddî güçlere muhtaç olduğumuzu söylerler. Öyledir ve bu bir gerçektir.
£akat bundan daha önemli olan şudur ki: Her şeyden önce üstün ahlâk, temiz vicdan, sarsılmaz imarv gibi manevî kuvvetlere muhtacız. Biz hakkımızın olduğuna inanıp içinde bulunduğumuz bu tavrı değiştirdiğimiz zaman elbette ki, maddî kuvvetleri her yönden elde edeceğiz. Tarih bunun misalleriyle doludur.
Biz bunu ileri sürerken kendimizden bir şey icad etmiyoruz. Bu fikrimizi en derin kamus, uçsuz-bucak-sız deniz ve en sağlam Anayasa olan Allahü Teâlâ'nın kitabından alıyoruz. Çünkü yüce Rabbimiz şöyle bu-yürüyor:
«Şüphesiz ki bir millet kendini değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.»(')
Kur'an-ı Kerim birçok âyet-i celîlelerinde manevî kuvvetin maddî kuvvetten daha üstün olduğunu beyan buyurmaktadır.
Kur'an-ı Kerim Benî israil'e ait bir hikâyede zavallı bir milleti anlatıyor ve bunlara benzeyen her millet için kurtuluş yolunu gösteriyor.
Aslında itibar cephane ve silaha değil, bunları kullanan manevî kuvvetedir. Bunları sevk ü idare eden manevî ruhadır.
Sarhoş ve ayyaş kişiye zenginliğin faydası ne olabilir? Korkak ve hain için silâhın değeri ne olabilir? Güzel ahlâkla silâhlanmayan bir orduda sayının değoıi ne olabilir? Çünkü isyanlar nimetleri giderir. Musibetleri artırır, azmi kırar, vicdanları köreltir, vatanperverlik ruhunu öldürür, kahramanlığı, şehâmeti ve yiğitliği söndürür. Bu ise başarısızlığın tâ kendisidir.
«Bir kavim kendilerinde olan iyi hali değiştirmedikçe Allah da onlara ihsan ettiği nimeti değiştirmez. Gerçekten Allah her şeyi işiten ve bilendir.»(2)
«Allah bir şehri misâl veriyor ki o şehir emniyet ve huzur içinde bulunuyordu. Oraya her yerden bol bol rızık geliyordu. Nihayet oşehir Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük etti. Allah ta o şehrin halkına yaptıklarının cezası olarak açlık ve korku elbisesini giydirdi.»!')
«Eğer o memleketlerin halkı iman edip Allah'tan korkmuşolsalardı, muhakkak ki üzerlerine gökten ve yerden bereket kapılarını açardık. Fakat onlar yalanladılar. Biz de elde ettiklerinin cezası olarak onlarıazabımıza uğrattık.»(¦*)
Hz. Ömer manevî kuvvetin ehemmiyetini bildiği için iran'ıfetheden ordunun kumandanı Sa'd b. Ebî Vakkas'a şu mektubu göndermiştir:
«Sana ve beraberinde olanlara Allah'tan korkmayı tavsiye ederim. Çünkü Allah'tan korkmak, düşmana karşı en büyük hazırlıktır. Size, düşmanlarınıza karşı herhangi bir günah işlemekten şiddetle kaçınmanızı tavsiye ederim. Çünkü askerin günahları kendileri için düşmanlarından daha tehlikelidir. Müslümanlar, düşmanlarının günahkâr oluşu sebebiyle zaferi kazanırlar. Günah işlemekte düşmanlarla eşit olursak düşmanlarımız bizden daha iyi sayılır. Eğer biz düşmanımızı manevî üstünlüğümüzle yenemezsek maddî gücümüzle hiçbir zaman yenemeyiz. Çünkü biz ne sayı bakımından, ne de hazırlık bakımından düşmanlarımız gibiyiz. «Düşmanlarımız bizden daha fenalar, dolayısıyle bize galib gelemezler, demeyin. Zira bir milletin işlediği günahın cezası, olarak Allah, o millete daha fena bir milleti musallat kılar.»
Ebû Bekr et-Ârabî şöyle der: «Bir savaşta günahkâr kimselerle beraber ordunun bir safında idik. Aniden kuvvetli bir rüzgâr ve iğnenin ucu gibi hafif bir yağmura tutulduk. Rüzgâr ve yağmurlar sanki düşmanıbize doğru itiyor, bizde de korku ve endişe husule getiriyordu. Nihayet düşmanlar bize galib geldi.»
Evet... Biz manevî kuvvetin önemini müdrikiz. Bunun için nefsimizle cihad etmekteyiz. Bunun yanında Allah'ın düşmanlarıyla da cihad edeceğimiz günü bekliyoruz.
Ah!.. Keşke sevketse bizi pırıl pırıl gerçekler Makamların en yücesi, Cihad-ı Ekbere. Fethetmeye müşriklerin ülkesini Çevirelim bahçelere, mekteplere o yerleri. Allah'ın düşmanlarını kendimize düşman Dostlarını dost edinip olsak pür iman.