Cevap: Zühre - Sayfa: 226
Elhasıl, hadiste vardır ki: هَلَكَ النَّاسُ اِلاَّ الْعَالِمُونَ وَهَلَكَ الْعَالِمُونَ اِلاَّ الْعَامِلُونَ وَهَلَكَ الْعَامِلوُنَ اِلاَّ الْمُخْلِصُونَ وَالْمُخْلِصُونَ عَلٰى خَطَرٍ عَظِيمٍ
1
Yani, medar-ı necat ve halâs, yalnız ihlâstır. İhlâsı kazanmak çok mühimdir. Bir zerre ihlâslı amel, batmanlarla hâlis olmayana müreccahtır.
2 İhlâsı kazandıran, harekâtındaki sebebi sırf bir emr-i İlâhî ve neticesi rıza-yı İlâhî olduğunu düşünmeli ve vazife-i İlâhiyeye karışmamalı.
Herşeyde bir ihlâs var. Hattâ muhabbetin de ihlâs ile bir zerresi, batmanlar ile resmî ve ücretli muhabbete tereccuh eder. İşte bir zât bu ihlâslı muhabbeti böyle tabir etmiş: وَمَآ اَنَا بِالْبَاغِى عَلَى الْحُبِّ رُشْوَةً ضَعِيفٌ هَوًى يُبْغىَ عَلَيْهِ ثَوَابُ
3
Yani, “Ben muhabbet üzerine bir rüşvet, bir ücret, bir mukabele, bir mükâfat istemiyorum. Çünkü, mukabilinde bir mükâfat, bir sevap istenilen muhabbet zayıftır, devamsızdır.” Hattâ hâlis muhabbet, fıtrat-ı insaniyede ve umum validelerde derc edilmiştir. İşte bu hâlis muhabbete tam mânâsıyla validelerin şefkatleri mazhardır. Valideler, o sırr-ı şefkatle, evlâtlarına karşı muhabbetlerine bir mükâfat, bir rüşvet istemediklerine ve talep etmediklerine delil; ruhunu, belki saadet-i uhreviyesini de onlar için feda etmeleridir. Tavuğun bütün sermayesi kendi hayatı iken, yavrusunu itin ağzından kurtarmak için—Hüsrev’in müşahedesiyle—kafasını ite kaptırır.
DÖRDÜNCÜ MESELE: Esbab-ı zâhiriye eliyle gelen nimetleri o esbab hesabına almamak gerektir. Eğer o sebep ihtiyar sahibi değilse (meselâ hayvan ve ağaç gibi), doğrudan doğruya o nimeti Cenâb-ı Hak hesabına verir. Madem o lisan-ı
[NOT]Dipnot-1“İnsanlar helâk oldu-âlimler müstesna. Âlimler de helâk oldu-ilmiyle amel edenler müstesna. Amel edenler de helâk oldu-ihlâs sahipleri müstesna. İhlâs sahiplerine gelince, onlar da pek büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar.” bk. Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ 2:415; Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn 3:414,4:179, 362.
Dipnot-2 el-Hâkim, el-Müstedrek 4:341; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ 1:244.
Dipnot-3 bk. İbni Kays, Kura’d-Dayf 1:95, 207; ez-Zehebî, Târihu’l-İslâm 103.
[/NOT]
Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah | Hüsrev: (bk. bilgiler – Hüsrev Altınbaşak) |
amel: iş, davranış | batman: yaklaşık 8 kg ağırlığında bir ağırlık ölçüsü |
derc edilmek: yerleştirilmek | elhasıl: kısaca, özetle |
emr-i İlâhî: Allah’ın emri | esbab: sebepler |
esbab-ı zâhiriye: görünürdeki sebepler | fıtrat-ı insaniye: insanın yaratılışı, tabiatı |
hadis: Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış | halâs: kurtulma |
harekât: hareketler | hâlis: içten |
ihlâs: ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme | ihtiyar: dileme, irade |
mazhar etme: eriştirme | medar-ı necat: kurtuluş sebebi |
muhabbet: sevgi | mukabele: karşılık verme |
mukabil: karşılık | mânâsıyla: anlamıyla |
mükâfat: ödül | müreccah: tercih edilen |
müşahede: gözlemleme | netice: sonuç, son |
rıza-yı İlâhî: Allah’ın rızası | saadet-i uhreviye: âhiret hayatındaki mutluluk |
sırr-ı şefkat: şefkatin içinde gizli olan sır | tabir etmek: açıklamak, ifade etmek |
talep: istek | tereccuh etmek: üstün gelmek |
umum: bütün | valide: anne |
vazife-i İlâhiye: İlâhi görev | zat: kişi |
zerre: atom |
|