Konuya cevap cer

Cevap: Zulme Razı Olmak Dahi Zulümdür - Açıklamalı Risale Dersleri



[BILGI]Aziz, sıddık kardeşlerim,


Dün, Emin, bu havaliye gelen bir kolordu münasebetiyle, istemediğim    ve  Rusun harbe devamını bilmediğim halde, Rusya’nın Kafkasla  ittisali    kesilmesini söyledi. Ben, onun sözünü kesip susturduğum  halde, kalbim    ehemmiyetle bir alâka gösterdi.


    Sonra, bugün namazda ve tesbihatında iken, mânevî tarzda denildi ki:


    Küre-i arzda çarpışan, mücadele eden cereyanlardan herhalde birisi İslâmiyete ve Kur’ân’a ve Risale-i Nur’a ve mesleğimize taraftar olacak; bu noktadan ona karşı bakmak gerektir. Bakmamak için bir iki mektupda yazdığım sebepler çendan kalbe, akla kâfidir; fakat meraklı ve hevesli olan nefse kâfi gelmiyor diye kalbime geldi. Aynen tesbihatta ihtar edildi ki:


    Ehemmiyetli sebebi ise: Bakmakta  bir tarafa   tarafgirlik hissi  uyanır; tarafgir nazarı, taraftar olduğu  taraf   cereyanın kusurunu  görmez, zulmüne rıza gösterir, belki alkışlar. Halbuki küfre rıza, küfür olduğu gibi, zulme razı olmak dahi zulümdür.


[/BILGI]


Dünyanın dört bir yanında siyasi veya içtimai çok hadiseler meydana geliyor. 

Bu hadiselerin herbirinin durumuna vakıf olmak beşer olarak pek mümkün değil. 

Bilhassa çoğunluğu avamdan olan, gündelik işleri olan kişilerin bu meselelere vakıf olması hiç mümkün değil. 

Vaziyet böyle iken halkın büyük çoğunluğunun, 

dünyanın bu tür hadisatlarına aşırı ilgi ve alaka gösterdiğine şahit oluyoruz. 

Haliyle bu ilgi ve alaka bir tarafa meyletmeyi gerekli kılıyor. 

Basit bir futbol maçında bile insani bir özellik olarak hemen bir tarafı seçip beğeniyor ve taraftar oluyoruz. 

Bahsettiğimiz gibi hadiselerin tam olarak içinde olmayan 

ve işi de aslında bu olmayan kesimi oluşturan bu kişiler,

 kendi kısır yorumlarıyla taraf oldukları tarafın her halini mübah görmeye ve karşı tarafı da haksız görmeye başlıyorlar. 

Bu tür ilgi ve alakalar toplumu derinden yaralayan, içtimai hayatı altüst eden ilgi ve alakalardır. 


Günlük hayatımızın büyük bir çoğunluğu belki de bu tür hadiseleri tartışmakla, 

taraftarlıklarımızı göstermekle hatta belki bilerek ya da bilmeyerek 

o hadise içinde zulmedenleri taraf edinmekle o zulümlere rıza göstermiş olduğumuz gibi; 

kendi hayatımıza dahi zulmetmiş oluyoruz şöyle ki;


Altıncı Söz'de Üstad Hazretleri bize emaneten veilmiş olan azalarımızın ve cihazatların, 

gerçek Sahibi olan Allah'a satmamız, 

O'nun yolunda kullanmamız halinde ve bunun aksi halindeki sonuçlarını gösteriyor. 


En büyük cihad olan nefisle cihad etmekle mükellefiz. 

En birinci ilgi ve alaka göstereceğimiz hadiseler en yakınımızdan başlıyor. 

Halbuki biz dünyanın boğucu hadiseleri ile iştigal ederken en yakınımızdaki daireleri ihmal ediyoruz. 

Bu şekilde nefsimize zulmetmiş oluyoruz. 

Vücudumuzun maddi ve manevi tüm azalarına da zulmetmiş oluyoruz. 

Kendimize, ailemize, komşularımıza ve akrabalarımıza vs. karşı olan vazifelerimiz 

en dış dairedeki gereksiz ve hatarlı zaman sarfiyatından dolayı hep mühmel kalıyor. 

Altıncı Söz'deki beyanata göre, 

bize verilen sayısız kıymetli latifelerin ve azalarımızın yanlış kullanıldığında,

 başımıza getireceği dünyevi ve uhrevi sonuçlara bir göz atalım.


[DIKKAT]Birinci hasâret: O kadar sevdiğin mal ve evlât ve perestiş  ettiğin nefis ve hevâ ve meftun olduğun gençlik ve hayat zayi olup  kaybolacak, senin elinden çıkacaklar. Fakat günahlarını, elemlerini sana  bırakıp boynuna yükletecekler.[/DIKKAT]


Evet, dünyanın bu tür hadiselerine bilerek ya da bilmeyerek

göstermiş olduğumuz ilgi ve alakadan doğan tarafgirlik ve nihayetindeki zulme taraftarlık;

ondan husüle gelen günahlarını boynumuza yükleyecekler.

Bunlardan bize gelen fayda ise sadece hiçbirşey.



[DIKKAT]İkinci hasâret: Emanete hıyanet cezasını çekeceksin. Çünkü en kıymettar aletleri en kıymetsiz şeylerde sarf edip nefsine zulmettin.[/DIKKAT]


Allah cc. bize en güzel ve en kıymettar aletleri vermiş.

Biz onları asıl amacının dışında kullandık.

Gözümüzü Sani-i Basir'e satmadık.

Onun yarattığı sayısız ve meşru güzelliklerden yüz çevirip, sevmediği, razı olmadığı,

nefsimizin beğendiği şeyleri görmeye sarfettik.

Gazetelerde okunmadık bir sayfa bile bırakmazken, kendimizden bir satır bile okumadık.


Kulağımızı bizim için yarattığı birbirinden güzel seslere tıkadık.

Asıl gayesinin dışında, kulağın fıtratına uygun olmayan sesleri dinlemede kullandık.

Radyolara, televizyonlara diktik kulağımızı.

Ezanın sesini duymadık.


Akıl gibi kainatın tılsımlarını açan bir anahtarımız varken, onu lüzumsuz işleri düşünmede kullandık.

Hiç ilgimiz alakamız olmayan, bir tesirimiz de bulunmayan

dış dünyanın hadiseleri ile zihinlerimizi karmakarışık hale getirdik.

Siyaset, futbol, şarkıcı, şucu, bucu, amerikası, fransası derken,

 Allah'ın binbir isimlerinin tecelli yeri olan dünya ve semanın tefekkürüne dalmayı ihmal ettik.

 Kur'anından bir ayetin manasına vakıf olmaya belki o kadar çalışmadık.


Zaman gibi azim bir sermaye varken elimizde, onu ahireti kazanmaya kullanmadık.

Yirmi dörtten bir saatini ebedi saadetimize bir bilet olabilecek namaza sarfetmedik.

Yirmi dördünü de dünyaya harcadık.

Çünkü fıtri gayelerinin dışında kullanıldığından, göz yoruldu, kulak işitmez oldu, akıl yorgun düştü.

Kalp fani sevgililerinin ardından onları elde edemeyişinin hüsranıyla heder oldu.

Allah'a, Habibullah'a muhabbet edecek yer kalmadı.



[DIKKAT]Üçüncü hasâret: Bütün o kıymettar cihazât-ı insaniyeyi hayvanlıktan çok aşağı bir derekeye düşürüp hikmet-i İlâhiyeye iftira ve zulmettin.[/DIKKAT]


Allah cc. en güzel şekilde yarattı insanı.

Maddi ve manevi terakkiyata vesile olabilecek şekilde dizayn etti herbir azamızı, hissiyatımızı.

İnsanlar ise terakkiyatta değil, tedenniyatta yarıştı.

Birbirinin her halinden ders alan sahabelere benzemek varken, yapılan süfliyatlar ders konusu oldu.

Sabahtan akşama kadar yaptığı pislikleri anlatan ve onu dinleyenlerle dolu dünya.

İşte zulüm, işte zulme rıza.


[DIKKAT]Dördüncü hasâret: Acz ve fakrınla beraber, o pek ağır hayat yükünü zayıf beline yükleyip zevâl ve firak sillesi altında daim vâveylâ edeceksin.[/DIKKAT]


Yaptığı bu yanlış davranışlardan bir fayda göremedi insan.

Çünkü fanilere muhabbet, fenaya gitmeleri ile firaka döndü.

Elini uzattığı bir lezzete onun gibi niceleri talip oldu, hevesi kursağında kaldı.

Aczini ve fakrını bilip bir Rabbi Rahimine, Kadir-i Rahimine iltica etmeyi bırakıp, kendi gibi olanlardan dilendi.

Onlar karşısında zillete düştü.

Birden istemeyi bırakıp, binlerden istemeye mecbur kaldı.


[DIKKAT]Beşinci hasâret:  Hayat-ı ebediye esasatını ve saadet-i uhreviye levazımatını tedarik  etmek için verilen akıl, kalb, göz, dil gibi güzel hediye-i Rahmâniyeyi,  Cehennem kapılarını sana açacak çirkin bir surete çevirmektir.

[/DIKKAT]


Bir göreve gönderiliyorsunuz işyerinizden.

Size vardığınız yerde gerekli olan şeylerin en güzelleri veriliyor.

En kıymetlileri.

Görevi başarı ile bitirmeniz için bunları kullanmanız yeterli.

Siz ise bunları çöpe atıyorsunuz.

Akıbet kaçınılmaz.

İşten atılmakla kalmaz, sütüne üstlük bir de mahmkemelik olursunuz.


Allah'ta en kıymettar azaları, cennetini, ebedi saadetini, rü'yetine mazhar olmayı kazandıracak şekilde vermiş.

Bu kadar güzelliğe sahip olup kaybetmek, en aşağılara düşmek ne kadar büyük hüsran.


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst