• Bu konu 17 yanıt içerir, 2 izleyen vardır ve en son Anonim tarafından güncellenmiştir.
4 yazı görüntüleniyor - 16 ile 19 arası (toplam 19)
  • Yazar
    Yazılar
  • #819713
    Anonim

      Eğer denilse: Mübarek İslâmiyet ve nuranî Asr-ı Saadetin başına gelen o dehşetli kanlı fitnenin hikmeti ve vech-i rahmeti nedir? Çünki onlar, kahra lâyık değil idiler?

      Elcevab: Nasılki baharda dehşetli yağmurlu bir fırtına, her taife-i nebatatın, tohumların, ağaçların istidadlarını tahrik eder, inkişaf ettirir; herbiri kendine mahsus çiçek açar; fıtrî birer vazife başına geçer. Öyle de: Sahabe ve Tâbiînin başına gelen fitne dahi, çekirdekler hükmündeki muhtelif ayrı ayrı istidadları tahrik edip kamçıladı; “İslâmiyet tehlikededir, yangın var!” diye her taifeyi korkuttu, İslâmiyetin hıfzına koşturdu. Herbiri, kendi istidadına göre câmia-i İslâmiyetin kesretli ve muhtelif vazifelerinden bir vazifeyi omuzuna aldı, kemal-i ciddiyetle çalıştı. Bir kısmı hadîslerin muhafazasına, bir kısmı şeriatın muhafazasına, bir kısmı hakaik-i imaniyenin muhafazasına, bir kısmı Kur’anın muhafazasına çalıştı ve hâkeza.. Herbir taife bir hizmete girdi. Vezaif-i İslâmiyette hummalı bir surette sa’yettiler. Muhtelif renklerde çok çiçekler açıldı. Pek geniş olan âlem-i İslâmiyetin aktarına, o fırtına ile tohumlar atıldı; yarı yeri gülistana çevirdi. Fakat maatteessüf o güller ve gülistan içinde ehl-i bid’a fırkalarının dikenleri dahi çıktı.

      Güya dest-i kudret, celal ile o asrı çalkaladı, şiddetle tahrik edip çevirdi, ehl-i himmeti gayrete getirip elektriklendirdi. O hareketten gelen bir kuvve-i anilmerkeziye ile pek çok münevver müçtehidleri ve nuranî muhaddisleri, kudsî hâfızları, asfiyaları, aktabları âlem-i İslâmın aktarına uçurdu, hicret ettirdi. Şarktan garba kadar ehl-i İslâmı heyecana getirip, Kur’anın hazinelerinden istifade için gözlerini açtırdı…

      Asr-ı Saadet: Saadet asrı, peygamberimiz (asm) ile dört halife devri.
      Vech-i rahmet: Merhamet yönü, rahmet vechi.

      Taife-i nebatat: Bitkiler topluluğu.
      İstidad: Kabiliyet, yetenek.
      İnkişaf: Açılma, meydana çıkma, gelişme.
      Sahabe: Hz.Muhammedi (asm) sağlığında görüp iman ederek yolunda gitmiş ilk müslümanlar.
      Tâbiîn: Sahabelerle görüşüp arkalarından gidenler, Peygamberimizle (asm) sağlığında görüşüp iman etmiş olanlarla görüşüp ders alan ve yollarını izleyenler.
      Câmia-i İslâmiyet: İslâmiyet topluluğu, müslüman topluluk.
      Kesret: çokluk, bolluk.
      Kemal-i ciddiyet: Tam ciddilik, son derece ciddilik.
      Hakaik-i imaniye: İmana ait hakikatlar.
      Vezaif-i İslâmiyet: İslâmiyet vazifeleri, islâm dinindeki görevler.
      Muhtelif: Çeşitli, farklı, ayrı ayrı.
      Âlem-i İslâmiyet: Müslümanlık dünyası.
      Gülistan: Gül bahçesi.
      Ehl-i bid’a: Dinin kabul etmediği uydurma anlayış ve yaşantı şekillerini dine sokup bozmaya çalışanlar.

      Dest-i kudret: Kudret eli, Allah’ın (cc) sonsuz güç ve kuvveti.
      Celal: Büyüklük, ululuk, haşmet.
      Ehl-i himmet: Din için çalışma ve dini koruma gayretini kuvvetli taşıyanlar.
      Kuvve-i anilmerkeziye: Merkezkaç kuvveti, merkezden dışa doğru itme gücü.
      Münevver: Nurlu, nurlanmış, parlak. *Bilgili.
      Müçtehid: Ayetlerden ve hadislerden dinin hükümlerini çıkarabilen çok büyük islam alimi.
      Muhaddis: Hadis alimi, hadis ilmi uzmanı.
      Aktab: Kutuplar, ermiş kişi olan velilerin başları.
      Aktar: Her taraf.
      Ehl-i İslâm: Müslümanlar.

      #819714
      Anonim

        Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın, umûr-u gaybiyeden haber verdiği gibi doğru vukua gelen işler binlerdir, pek çoktur. Biz yalnız cüz’î birkaç misaline işaret edeceğiz:

        İşte başta Buharî ve Müslim, sıhhatle meşhur Kütüb-ü Sitte-i Hadîsiye sahibleri, beyan edeceğimiz haberlerin çoğunda müttefik ve o haberlerin çoğu manen mütevatir ve bir kısmı dahi, ehl-i tahkik onların sıhhatine ittifak etmesiyle, mütevatir gibi kat’î denilebilir.

        İşte -nakl-i sahih-i kat’î ile- ashabına haber vermiş ki: “Siz umum düşmanlarınıza galebe edeceksiniz; hem Feth-i Mekke, hem Feth-i Hayber, hem Feth-i Şam, hem Feth-i Irak, hem Feth-i İran, hem Feth-i Beyt-ül Makdis’e muvaffak olacaksınız. Hem o zamanın en büyük devletleri olan İran ve Rum padişahlarının hazinelerini beyninizde taksim edeceksiniz!..” Haber vermiş, hem “Tahminim böyle” veya “Zannederim” dememiş. Belki görür gibi kat’î ihbar etmiş, haber verdiği gibi çıkmış. Halbuki haber verdiği vakit, hicrete mecbur olmuş. Sahabeleri az, Medine etrafı ve bütün dünya düşmandı.

        Aleyhissalâtü Vesselâm: Salât ve selâm O’nun üzerine olsun.
        umûr-u gaybiye: Gaybî işler, bilinmeyen ve görünmeyen işler.

        Buharî: (Hi. 194-256) Sahih-i Buharî adındaki en önemli ve en sağlam hadis kitabının yazarı.
        Müslim: Kütüb-ü sitte diye bilinen en güvenilir ve sağlam altı hadis kitabından birinin adı.
        Kütüb-ü Sitte-i Hadîsiye: Altı hadis kitabı, Hz.Muhammedin (asm) söz, davranış ve hareketleriyle ilgili yazılmış altı kitab. İsimleri: Buhari, Müslim, İbn-i Mace, Ebu-Davud, Tirmizi, Nesai.
        Mütevatir: Kesin, şüphesiz ve sağlam haber.
        Ehl-i tahkik: Araştırıcı büyük din alimleri.
        Kat’î: Kesin.

        Nakl-i sahih-i kat’î : Kesin doğru bildirme ve aktarma.
        Galebe: Yenme, üstün gelme.
        Feth-i Mekke: Mekke’nin fethi.
        Muvaffak: Başarılı, başarmış.
        Beyninizde: Aranızda.

        #819719
        Anonim

          Hem -nakl-i sahih-i kat’î ile- çok defa ferman etmiş:
          ﻋَﻠَﻴْﻜُﻢْ ﺑِﺴِﻴﺮَﺓِ ﺍﻟَّﺬَﻳْﻦِ ﻣِﻦْ ﺑَﻌْﺪِﻯ ﺍَﺑِﻰ ﺑَﻜْﺮٍ ﻭَ ﻋُﻤَﺮَ “Benden sonra Ebû Bekir ve Ömer’in yolu üzere gidin.” Tirmizî, Menâkıb: 16, 37; İbni Mâce, Mukaddime: 11; Müsned, 5:382, 385, 399, 402.) deyip, Ebu Bekir ve Ömer kendinden sonraya kalacaklar, hem halife olacaklar, hem mükemmel bir surette ve rıza-i İlahî ve marzî-i Nebevî dairesinde hareket edecekler. Hem Ebu Bekir az kalacak, Ömer çok kalacak ve pek çok fütuhat yapacak.

          Hem ferman etmiş ki:
          ﺯُﻭِﻳَﺖْ ﻟِﻰَ ﺍﻟْﺎَﺭْﺽُ ﻓَﺎُﺭِﻳﺖُ ﻣَﺸَﺎﺭِﻗَﻬَﺎ ﻭَﻣَﻐَﺎﺭِﺑَﻬَﺎ ﻭَﺳَﻴَﺒْﻠُﻎُ ﻣُﻠْﻚُ ﺍُﻣَّﺘِﻰ ﻣَﺎ ﺯُﻭِﻯَ ﻟِﻰ ﻣِﻨْﻬَﺎ deyip: “Şarktan garba kadar benim ümmetimin eline geçecektir. Hiçbir ümmet, o kadar mülk zabtetmemiş.” Haber verdiği gibi çıkmış.

          Hem -nakl-i sahih-i kat’î ile- Gazâ-i Bedir’den evvel ferman etmiş:
          ﻫَﺬَﺍ ﻣَﺼْﺮَﻉُ ﺍَﺑِﻰ ﺟَﻬْﻞٍ، ﻫَﺬَﺍ ﻣَﺼْﺮَﻉُ ﻋُﺘْﺒَﺔَ، ﻫَﺬَﺍ ﻣَﺼْﺮَﻉُ ﺍُﻣَﻴَّﺔَ، ﻫَﺬَﺍ ﻣَﺼْﺮَﻉُ ﻓُﻠﺎَﻥٍ ﻭَ ﻓُﻠﺎَﻥٍ “Burası Ebû Cehil’in katledileceği yer, burası Utbe’nin katledileceği yer, burası Ümeyye’nin katledileceği yer ve burası da falan ve falanın katledileceği yerlerdir.” Müslim, Cihad: 83, Cennet: 76; Ebû Dâvud, Cihad: 115; Nesâi, Cenâiz: 117; Müsned, 1:26, 3:219, 258.) deyip, müşrik Kureyş reislerinin herbiri nerede katledileceğini göstermiş ve demiş: “Ben kendi elimle Übeyy İbn-i Halef’i öldüreceğim.” Haber verdiği gibi çıkmış.

          #819899
          Anonim

            Hem -nakl-i sahih-i kat’î ile- bir ay uzak mesafede Şam etrafında, Mûte nam mevkideki gazve-i meşhurede muharebe eden sahabelerini görür gibi ferman etmiş:ﺍَﺧَﺬَ ﺍﻟﺮَّﺍﻳَﺔَ ﺯَﻳْﺪٌ ﻓَﺎُﺻِﻴﺐَ، ﺛُﻢَّ ﺍَﺧَﺬَﻫَﺎ ﺍِﺑْﻦُ ﺭَﻭَﺍﺣَﺔَ ﻓَﺎُﺻِﻴﺐَ، ﺛُﻢَّ ﺍَﺧَﺬَﻫَﺎ ﺟَﻌْﻔَﺮُ ﻓَﺎُﺻِﻴﺐَ، ﺛُﻢَّ ﺍَﺧَﺬَﻫَﺎ ﺳَﻴْﻒٌ ﻣِﻦْ ﺳُﻴُﻮﻑِ ﺍﻟﻠَّﻪِ “Sancağı Zeyd aldı ve vuruldu. Sonra Câfer aldı, o da vuruldu. Sonra İbni Revâha aldı, o da vuruldu.. Ve sonra onu, Allah’ın kılıçlarından bir kılıç eline aldı…” Buharî, Mağâzî: 44; el-Hâkim, el-Müstedrek, 3:298.) deyip, birer birer hâdisatı ashabına haber vermiş. İki-üç hafta sonra Ya’lâ İbn-i Münebbih meydan-ı harbden geldi; daha söylemeden Muhbir-i Sadık (A.S.M.) harbin tafsilâtını beyan etti. Ya’lâ kasem etti: “Dediğin gibi aynen öyle oldu.”

          4 yazı görüntüleniyor - 16 ile 19 arası (toplam 19)
          • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.