• Bu konu 2,186 yanıt içerir, 35 izleyen vardır ve en son Anonim tarafından güncellenmiştir.
15 yazı görüntüleniyor - 406 ile 420 arası (toplam 2,179)
  • Yazar
    Yazılar
  • #800498
    Anonim

      Madem şu mevcudatın tabakatı, bir ordudan bin defa daha muntazam bir emir ile hareket ettiği bilbedahe görünüyor. Yıldızların, güneş ve kamerin muntazaman hareketlerinden tut, ta badem çiçeklerine kadar her bir taife o kadar muntazam, o kadar mükemmel bir surette Kadir-i Ezeli’nin o taifeye verdiği nişanları, formaları, güzel libasları ve tayin ettiği harekâtı, bin defa ordudan daha muntazam bir tarzda izhar ediyor. Öyle ise şu kainatın mevcudatı, (onun emrine bakar ve imtisal eder) perde-i gayb arkasında bir Hakim-i Mutlak’ı vardır.

      (Bediüzzaman Said Nursi – 31. Söz’den)


      #800532
      Anonim

        MESNEVİ-İ NURİYE DERSLERİ 4.14.REŞHALAR(DEVAMI)
        ONİKİNCİ REŞHA(DEVAMI)
        [TABLE]
        [TR]
        [TD] Ey gözleri sağlam ve kalbleri kör olmayan insanlar! Bakınız, insan âleminde iki daire ve iki levha vardır:

        Birinci daire: Rububiyet dairesidir.
        İkinci daire: Ubudiyet dairesidir.
        Birinci levha: Hüsn-ü san’attır
        İkinci levha ise: Tefekkür ve istihsandır.

        Bu iki daire ile iki levha arasındaki münasebete bakınız ki, ubudiyet dairesi bütün kuvvetiyle rububiyet dairesi hesabına çalışıyor. Tefekkür, teşekkür, istihsan levhası da bütün işaretleriyle hüsn-ü san’at ve nimet levhasına bakıyor.

        Bu hakikati gözünle gördükten sonra, rububiyet ve ubudiyet dairelerinin reisleri arasında en büyük bir münasebetin bulunmamasına aklınca imkân var mıdır? Ve Sâniin makasıdına kemâl-i ihlâsla hizmet eden ubudiyet reisinin Sâni ile azîm bir münasebeti ve kavî bir intisabı ve o intisapla her iki daire reisleri arasında bir muârefe ve mükâleme ve alışverişin olmamasına ihtimal var mıdır? Öyleyse, bilbedâhe tahakkuk etti ki, ubudiyet reisi, rububiyetin has mahbup ve makbulüdür.

        Ey insan! Bu süslü masnuatı envâ-ı mehasinle tezyin eden ve bütün zîhayat olanların zevklerine, iştahlarına göre bu kadar nimetleri in’âm eden Sâni’in en kâmil, en cemîl ve ibadetine kemâl-i iştiyakla teveccüh eden ve Sâni’in mehasin-i san’atına takdir ve istihsanatıyla arş ve ferşi taraba, sevinmeye getiren ve Sâniin ihsanatına yaptığı teşekkürat ve tekbirat ile berr ve bahri cezbeye getiren şu güzel mahlûk ve masnuuna iltifat edip sözünü nazar-ı itibara almaması ve teşekküratına mukabele etmemesi ve teveccüh edip, kendisiyle konuşmaması ve iktidarına göre bütün mahlûkata bir imam ve mürşid yapmaması imkânı var mıdır?
        [/TD]
        [TD=”width: 307, bgcolor: transparent”] Lügatler :
        arş ve ferş : gök ve yer
        azîm : büyük, yüce
        berr ve bahr : denizler ve karalar
        bilbedâhe : ap açık
        cemîl : güzel
        cezbe : Allah aşkıyla kendinden geçme
        envâ-ı mehasin : çeşitli güzellikler
        hakikat : gerçek
        has : özel
        hüsn-ü san’at : san’at güzelliği, güzel san’atlar
        ihsanat : iyilikler, bağışlar
        iktidar : güç, kudret
        iltifat etmek : yönelmek, değer vermek
        imam : önder, rehber
        imkân : mümkün olma, olabilirlik
        in’âm eden : nimetlendiren
        intisab : bağlanma, mensup olma
        istihsan : beğenme, güzel bulma
        istihsanat : beğenmeler, güzel bulmalar
        iştah : istek, arzu
        kâmil : olgun, mükemmel
        kavî : kuvvetli, sağlam
        kemâl-i ihlâs : mükemmel ve kusursuz samimiyet
        kemâl-i iştiyak : tam bir istek ve arzu
        levha : görünen manzara; tablo
        mahbup : sevgili
        mahlûk : yaratılmış varlık, yaratık
        mahlûkat : yaratılmışlar, yaratıklar
        makasıd : gayeler, istenilen şeyler
        makbul : kabul gören
        masnu : san’at eseri
        masnuat : san’at eseri varlıklar
        mehasin-i san’at : san’at güzellikleri
        muârefe : karşılıklı
        [/TD]
        [/TR]
        [/TABLE]

        #800533
        Anonim

          Ebu Said (Radiyallahu Anh) anlatıyor: Resulullah (Sallallahu Aleyhi Vessellem) buyurdular ki:

          “Kıyamet günü, insanların ALLAH’a en sevgili ve mekân olarak en yakın olanı, adil imamdır. Kıyamet günü, insanların ALLAH’a en merfu ve O’ndan mekân olarak uzak olanı da zalim sultandır.”

          (Tirmizi, Ahkâm 4)

          #800560
          Anonim
            “Ben ki sana muhtaç bir kulum EY RÂB! O halde benim Seni sevmemde hiçbir acayiplik ve gariplik yoktur. Asıl Sen, yüceler yücesi bir Kadir Melik iken beni seviyorsun ya, işte hayret verdiren iş budur.”

            Ebu Yezid el – Bestami

            #800576
            Anonim

              Kalpler kaynamakta olan kaplara benzer.

              Diller ise bu kapların kapagıdır,

              kişinin ne söyledigine bak,

              Zira dili kalbinde taşıdığı acı ekşi ne varsa sana bildirecektir.

              Dil kalbin tadını belli eder

              Yahya b. Muaz(r.a.)

              #800577
              Anonim
                Allahı bilmeyen dünyaya sarılır,

                dünyayı bilmeyen hülyaya sarılır,

                hülyaya sarılan hakikata darılır.

                Elmalılı M.Hamdi Yazır

                #800579
                Anonim

                  Hayra niyet edince acele et ki nefsin seni yenip te niyetinden caydırmasın.

                  Hz. Ali (r.a.)

                  #800674
                  Anonim
                    “Halinizden şikâyette bulunmayın. Sabredin, feryad etmeyin. Doğruluk üzere devâm edin. İsteyin, istemekte bıkkınlık göstermeyin. İçinde bulunduğunuz istenmeyen hâllerden dolayı ümitsizliğe düşmeyin. Dâimâ ümitli olun. Birbirinize düşman değil, kardeş olun. Birbirinize buğz etmeyin.

                    Allah’a, rızâsı için yapılan sabırlar ve tahammüller, aslâ karşılıksız kalmaz. Onun için bir ân olsun sabrediniz, mutlaka, senelerce bu sabrın mükâfâtını görürsünüz. Ömrü boyunca kahraman lakabıyla meşhûr olan, bu lakabı, bir ânlık cesâreti netîcesinde kazanmıştır. Allah Kur’ân-ı kerîmde meâlen; “Şüphesiz ki, Allah sabredenlerle berâberdir.” buyuruyor (Bakara sûresi: 2:153)

                    ABDULKADİR GEYLANİ..(k.s.)

                    #800698
                    Anonim

                      .

                      Uzak fikirli ve ince bakışlı ol

                      Ey oğul!
                      Ne işitirsen aklından tutmaya çalış. Sözü az söyle, ileri görüşlü ve ince fikirli ve kusursuz ol, kusurluluğa razı olma. Çünkü bir ilim talibi bu dediğim gibi olursa, çok süre geçmeden benzeri bulunmayan bir âlim olur.
                      Eğer çalışıp âlim olursan, gayet dindar olmalısın. İbadette, namaz, oruç ve taat bucağına komşu ol, elbiseni daima temiz tut ve hazır cevap ol. Sana sorulan her türlü meselede düşünmeden cevap verme. Uygunsuz hareketlerin hoşuna gitmesin. Başkasının uygunsuz sözüyle hareket etme. Kendi görüşünü başkasının görüşünden üstün tutmamaya çalış. Zayıf bir mesele için, “Bu meselenin iki yüzü ve iki söylenişi vardır” deyip hareket etme.

                      Kabusname

                      #800714
                      Anonim


                        “Mümin, Allah Teâlâ hakkında hüsnü zan etmeli, ona verdiği sözü tutmalıdır. Ey dost! Takvâ senin gözetleyicin, Kur’an rehberin, Allah korkusu meşalen, namaz hazinen, sabır vezirin ve hayâ emirin olsun. Allah bir kulundaki salah ve iyiliği arttırırsa takvasınıda arttırır.”

                        İbrahim bin isa el isfahani (r.h)

                        #796840
                        Anonim

                          Ebu İshak el-fizâri rahmetullahi aleyh bir sohbetinde şöyle buyurur;

                          “Bazıları, ‘Sen hakikaten müminmisin?’ gibi sorularla birbirlerini oyalıyorlar. Bu tüp sorular saçma ve bidat tir.

                          Biz dinimizi yaşarken böyle soruları cevaplandırmakla mükellef kılınmadık. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de bize böyle bir şart bırakmadı. Bu konuda lafı uzatmak, tartışma ve isbatlara girişmek boş ve zararlıdır.

                          Eğer böyle değilsen bu hakikatın senin için geçerli olduğunu binbir isbatla açıklaman neye yarar? Eğer böyle sen seni iman dairesinden çıkaran sözü kendine isnad etmeyişini uzun uzun anlatman ne demeye gelir?

                          Oysa karşında, sana imanını soran tartışmacı, senin imanına kuşkusuz inanıyor. Onun asıl amacı Allah Celle celeluhu’nun bu husustaki gaybi bilgisini tartışmaktır.O bu tartışmasıyla sanıyor ki, kendi bilgisi, Allah’ın bilgisiyle eşittir, bu hususta! Sen böylelerine kapılma! Sünnete sarıl! Salih selefinin yolunu tut. Onların durduğu yerde dur. Onların yürüdüğü yoldan yürü. Onlara yeten sana da yeter.

                          #796838
                          Anonim

                            “A

                            Az kalsın, bir deri bir kemik kalıncaya, ihtiyarlık gelene kadar nefsimi övecek ve yaşayacaktım.

                            Dünyaya inen hiç bir kul yoktur ki, şan ve zenginliği arzu edip hor ve hakirlikten kaçmamış olsun.

                            Kim Allah yolunda nefsini hakir ederse, Allah celle celeluhu kıyâmet gününde onu aziz ve şerefli kılar.

                            Allah nezdinde en çok gazaba uğrayan ceset, doymuş ve tüm iştahları yerine getirilmiş yumuşak cesettir.”


                            Amr bin kays el kindi rahmetullahi aleyh

                            #800719
                            Anonim
                              Güzel konuşmanın sırrı, lüzumsuz sözleri terk etmektir..

                              (Hz. Ebubekir)

                              #800730
                              Anonim
                                Kalbini Zikir ile, kalıbını da fikirle tamir edip güzelleştir.

                                Kalp cesetsiz olmaz, Kalbi olmayan bir cesed ise çürür.
                                Tasavvuf ilmi, kalbin ıslahından ibarettir. Tarikat şeriat demektir.
                                Hakikat, Şeriata muhalefet etmez.
                                Tasavvuf, söz konusu ettiği Tarikat, şeriatın bizatihi içinde taşıdığı mana ve hikmetlerdir. Tasavvuf, Yün hırka ve taç giymek değildir.

                                Tasavvuf; hüzün hırkası, sıdk tacı, tevekkül elbisesinde bürünmektedir.
                                İnsanın kalbi haşyet, bedeni edep, nefsi, benliği yokluk ve dili de zikir örtüsü ile örtündüğü takdirde tasavvuf yolunda bulunmuştur.
                                Mükemmel sofi her halde Hz. Peygamber (a.s)’a tabi olan ve kulluk derecesini en yüksek derecede olarak benimseyen kimsedir. Kul ancak Allah’dan gayri herşeyin kulluğundan kurtulduğu ve hürriyet makamına ulaştığı vakit, mükemmel bir kul olabilir.

                                Tasavvuf edeptir. Bu da Peygamber’in sünnetine tabi olmakla kazanılır. Derviş olmak için cemiyet hayatından uzaklaşmak gerekmez. Müridler, dünyevi meşguliyetlerini terk etmeksizin helâl ve harama dikkat ederek
                                gafletten uzak kalmak suretiyle Hakk yolunda ilerleyebilir.
                                Bütün iş, kalbi temizlemek ve temiz tutmaktır.

                                Kerametlere rağbet etme. Çünkü veliler bundan kaçınmışlardır. Müritler için ne bir noksanlıktır, ne de Allah’ın kapısından ayrılma ..
                                Kalbini Rasulullah’a yönelt, şeyhin ve mürşidin vasıtalarıyla
                                O’nun yüce kapsından yardım iste..

                                Karşılıksız, garazsız şeyhine hizmet et. Ona karşı son derece terbiyeli ve edepli ol. Gıyabında dahi onun şerefini koru. Kendini onun hizmetine ver,evinde hizmeti arttır. Huzurunda az konuş. Ona tanzim ve vakarla bak.
                                Ona sakın küçümseyici bakışlarla bakmayasın.

                                Kardeşlerine öğüt ver, kalplerini kazanmaya çalış. İnsanların arasını bul. İnsanları Allah’a yöneltmeye bak. Sadakat ve ihlasla dervişlerin yolundan gitmelerini sağla.

                                Kalbini Zikir ile, kalıbını da fikirle tamir edip güzelleştir.
                                Gayen su üstünde yürümek, havada uçmak olmasın. Bunları balıklar ve kuşlar da yapıyor.
                                Himmet kanatlarıyla sonsuzluklara uçabiliyor musun ? Sen ona bak…!

                                Ahmed-er Rufâî hazretleri (k.s)

                                #798399
                                Anonim


                                  “Kİşi üzerine farz olan borçlarını öder, fârizâlarını yerine getirir ve ondan sonra dua ederse dileği kabul olunur. Sen farzlardan sonra bizi dua ile an; biz de sana dua edelim. Umulur ki Allah, dualarımızı kabul buyurur. Çünkü Allah Rasûlü (s.a.v) ‘Mü’minin, mü’min kardeşine gıyâbında duası reddolunmaz.’ buyurmuştur.”

                                  Hace Abdulhalık Gucdüvani R.a

                                15 yazı görüntüleniyor - 406 ile 420 arası (toplam 2,179)
                                • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.